Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

496 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
59 günde okudu
Karışık Duygular isimli novellasını okurken, belki de aradığımı bulamadığım için kitabı bitirdikten sonra Zweig okumayı bırakacak ve özgün yazarlar arayışıma devam edecektim. Salt bu novellayı değerlendirdiğimde aradığımı bulduğumu, kurmaca yazına, sınırlarına ve ilginç bir anlatım biçimine rastladığımı söyleyemem. Adı geçen kitaba Le Monde'un ‘yüz yılın yüz romanı’ seçkisinde rastlamış, ismine aşina olduğum yazarı okumaya karar vermiştim. Okuyacağım edebiyat yapıtlarını seçerken, biçim ve üslup açısından değerlendiriyor ve tabiî ki konusunun ilginç olup olmadığını da hesaba katıyordum. Bu minvalde adı geçen eser ilginç olabilirdi. Gerçi Karışık Duygular'ı beğenmediğimi söyleyemem. Bir profesör, yarım kalmış çalışmasını bitirmesine yardım eden gönüllü öğrencisi ve profesörün eşinden oluşan üçlü arasında geçen duygulara yoğunlaşan novellayı zevkle, bir çırpıda okudum. Buna mukabil okuduğum eserin üzerimde hiçbir tesir bırakmadığını, üzerinde düşünmeye değer öğelere rastlayamadığımı söyleyebilirim. Ben daha farklı bir üslup ve açıkçası daha çarpıcı bir olay örgüsü bekliyordum. Bu manada tatmin olmadım. Farklı arayışlara yönelmeliyim diye düşündüm. Karışık Duygular'ın sonunda Zweig'in diğer kitaplarının tanıtımı yapılıyordu. Oldukça üretken olan yazarın tek bir kitabını okumuş olarak hakkında net bir kanıya varmanın adil olmayacağından hareketle reklamı yapılan diğer kitaplarının konularını okudum ve ilgimi çekenleri internetten araştırdım. Neticede oldukça hacimli bir kitabını, deneme tarzında yazdığı otobiyografik eseri olan Dünün Dünyası'nı okumaya karar verdim. Bu sayede Zweig hakkında açık bir kanıya varabilir ve zevk alırsam diğer kitaplarını da okuyabilirdim. Dünün Dünyası hakkında, dolu dolu yaşanılmış ve bir daha yaşanması mümkün olmayan geçmişe duyulan özlem, saygı ve övgü mahiyetinde bir kitap olduğuna dair yorumlara rastladım. Bu yorumlar kararımın isabetli olduğunu gösteriyordu. Kararımın nedeni, yazarın kendine, yetiştiği ortama, renkli ve trajik yaşamına dair önemli bilgiler içermesi ve döneminin neredeyse tüm yazarları ile tanışmış olan Zweig'in çok önemli tanıklığıydı. Dünün Dünyası'nda özgür ve barışçıl bir Avrupa idealinin peşinde koşan, savaş karşıtı ve vicdan sahibi bir Avrupalının tanık olduğu tarihî olaylar, önemli dönemeçler yaşanmış anılar olarak anlatılıyordu. Dünün Dünyası'nı okumaya karar vermemin bir başka nedeni de doğduğu, yaşadığı ve idealini kurduğu Avrupa'dan ve ülkesinden uzakta Brezilya'da yaşamak durumunda kalan yüzyılın en idealist yazarının, 2.Dünya savaşı esnasında Hitler'in Avrupa'yı istila edeceği haberleri üzerine umutsuzluğa kapılarak eşi ile birlikte hava gazı soluyarak intihar etmesidir. Yazarın trajik sonunu okuduğumda otobiyografik eseri Dünün Dünyasını da mutlaka okumam gerektiğini düşündüm. Kendisi Hitler tehlikesinden oldukça uzak ve görece konforlu ve saygın bir yaşam sürdüğü hâlde, o çok önemsediği Avrupa idealinin geri gelmemek üzere tamamen yok olduğunu düşünerek bunalıma girmesi ve intihar etmesi beni oldukça etkilemişti. Halbuki eşi ile birlikte gayet rahat bir yaşam sürebilir, yazarlık faaliyetini devam ettirebilir ve tehlikeden uzak yaşayabilirdi. Zweig’in farkı tam da buradaydı. O sadece Avusturyalı hümanist bir yazar değil aynı zamanda din, dil, ırk ve kültür farklarının insana bakışın en temel gösterge olmasına itiraz eden özgür, barışçıl ve bütüncül Avrupa idealine bağlı savaş karşıtı bir insandı. Bu ideale öyle inanmış ve idealinin gerçekleşmesi için öyle çaba harcamıştı ki, ömrünü adadığı şeyleri bir kenara bırakarak öylece yaşayacak, vurdumduymaz bir insan değildi. Dünün Dünyası, bir biçimde Zweig'in otobiyografisi olmakla birlikte, 20.Yüzyılın başından 2.Dünya savaşının başlamasına kadar geçen süreçte, Zweig'in bireysel Dünyasını, yazarlık sürecini ve bilhassa özgür Avrupa idealini aramasını anlatıyor. Sınırların herkese açık olduğu serbest seyahatin mümkün olduğu Avrupa'da istediği gibi seyahat eden ve dönemin en önemli yazarları ve sanatçıları ile ilişkiler kuran Zweig bu özgürlüğü peyderpey nasıl kaybettiğini ve Avrupa’nın felakete nasıl sürüklendiğini anlatıyor. Bu yönüyle oldukça bireysel bir yapıt. Bununla birlikte, Birinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa’sını bütün yönleriyle anlatarak, barış ve huzur dolu Avrupa'nın nasıl olup da topyekûn bir savaşa tutuştuğunu, devletlerin birbirini boğazlamaya başladığını hem anlamaya hem de anlatmaya çalışıyor. Bu yönüyle de oldukça nesnel bir tarih anlatısı. Bununla birlikte, bir yazar ve savaş karşıtı aktivist olarak Avrupa'nın nasıl böyle bir savaşa girdiğini anlamakta zorlandığını belirtiyor. Politik gelişmeleri, ülkelerin tutumlarını ve ideolojik çatışmaları bizzat yaşamış olan Zweig, kendi tanıklığı çerçevesinde aynı zamanda yukarıda belirttiğimiz gibi nesnel bir tarih anlatısı da sunuyor. Hiçbir ideolojiye angaje olmamanın sağladığı tarafsız gözlemleriyle olayları ve gidişatı oldukça nesnel biçimde anlayamaya ve anlatmaya çalışıyor. Bir husus var ki kendisi de bir türlü anlamlandıramıyor ve yorum yapmakta zorlandığını belirtiyor. Kendisi özgür bir Avrupa ideali peşinde koşması, etnik ve dinsel ayrımcılığa karşı olması ve hümanist düşünceleri nedeniyle böylesi zihniyetleri hiçbir zaman anlayamadığını vurguluyor. Irkçılığın nasıl yükseldiğini, Avrupa'nın nasıl savaşa sürüklendiğini ve kendi burjuva yaşamının rahatlığı nedeniyle huzursuzluğa, hoşnutsuzluğa ve milliyetçiliğe bir türlü anlam veremediğini belirtiyor. Zweig, kendi kuşağının daha evvelki kuşaklara bilhassa babasının kuşağına nazaran büyük yıkımlar, savaşlar gördüğü halde aslında hayatı dolu dolu yaşadıkları için şanslı olduklarını iddia ediyor. Eski kuşakların rutin bir yaşamları olduğunu, hayatlarının sürprizlere kapalı ve monoton olduğunu, bu minvalde renkli ve heyecanlı bir hayat yaşamadıklarını vurguluyor. Her şeyin düzenli, istediğini elde etmenin mümkün olduğu bir yaşamda bir süre sonra sıkılmanın kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. Hayatın heyecanlı yaşanması, sürprizlere açık olması ve monotonluktan uzak olması gerektiğini savunuyor. Çok sevdiği Avrupa’nın büyük savaşlara sahne olmasına şahit olsa, yıkımlar yaşasa ve kimliksiz, pasaportsuz bile kalmış olsa dolu dolu yaşadığını ve pişmanlığının olmadığını belirtiyor. Dünün Dünyası'nda Zweig'in hayal ettiği özgür, sınırların, pasaportların olmadığı Avrupa ideali, 2.Dünya savaşından sonra faşist rejimlerin yıkılması ve Almanya ile Fransa arasında var olan düşmanlığın sona erdirilmesi çabaları sonucu gerçek oldu. Zweig maalesef Avrupa’yı kasıp kavuran Hitler’in mutlak anlamda galip geleceğine ve özgür Avrupa idealinin yok olacağına inanarak intihar etti. Zweig’in intiharı mantık dışı görünse de idealleri uğruna yaşayan bir insanın bu ideallerinin yok olması düşüncesi karşısında nasıl bir boşluğa düşeceğini anlamak kolay değildir. Aynı zamanda Zweig’in idealinin savaştan sonra gerçekleşmesi, Avrupa Birliği yolunda adımlara atılması, pasaportların kalkması gibi uygulamalar Zweig’in özgür, barışçıl ve hümanist Avrupa düşüncesi konusunda bütün yıkımlara rağmen ne kadar gerçekçi olduğunu da gösterir. Zweig’in Avrupa’sı 19. Yüzyılın liberal ortamı kadar olmasa da büyük oranda gerçekleşmiştir. Viyanalı Yahudi yazar, Avrupa’nın vicdanı, savaş karşıtı aktivist Zweig’in Dünün Dünyası kitabı, yazarın nasıl bir ortamda yetiştiğini, yaşadığını, düşüncesini şekillendiren unsurları anlamak ve aynı zamanda yaşadığı dönemin Avrupa’sının ruhunu anlamak bakımından oldukça önemlidir. Otobiyografik anı biçimindeki kitap, okurken insanı düşündüren, yazarın anlam dünyasına nüfuz edilmesini sağlayan akıcı, sarsıcı ve aynı zamanda her şeyini kaybeden yazarın yaşadıklarını anlamak açısından acıklıdır. Dünün Dünyası hem bireysel hem de nesnel bir tarih anlatısıdır. Avrupalılık idealini en sarih biçimde ortaya koyan yazarın kitabıdır. Tüm bu unsurlar düşünüldüğünde Zweig’in Dünün Dünyası kitabı mutlaka okunmalıdır. 16.03.2016
Dünün Dünyası
Dünün DünyasıStefan Zweig · Can Yayınları · 20152,102 okunma
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.