Cüzamlı olduğu için tek başına yaşayan adamın bahçesine bir yabancının sessizce girmesiyle başlıyor her şey. Yabancıya kendisinin hasta olduğunu ve gitmesi gerektiğini söylüyor. Yabancıysa bunu dert etmeyerek yanına geliyor ve aralarında uzun zamandır okuduğum en mükemmel diyaloglar gerçekleşiyor... Kız kardeşini kaybetmesinin ardından ona kalan 'çirkin' köpek de ellerinden kayınca yalnızlığı somutlaştırıyor bedeninde.. Yabancıya hayatını anlatıp şehrin kendini hapsettiği kalenin kapısını kapadıktan sonra bir damla yaş süzülmüş müdür yanaklarından? Belki de taşlaşmış kalplerimizi yumuşatabilecek kadar kalabalık hissedemeyip kardeşiyle geçirdiği güzel zamanlara sığınmıştır, kim bilir..