Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

146 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
ABDÜLHAMİD’DEN BU YANA NELERİN DEĞİŞTİĞİ İLE İLGİLİ BİR İNCELEME
Abdülaziz’in tahttan indirilmesi, II. Abdülhamid ve Yıldız Mahkemesi tarihimizin en çok tartışılan konularındandır. Son devir Osmanlı padişahları ve günümüz muktedirleri gibi, Abdülaziz’in de devletle alakası gezip tozmak, zevk sefa, saltanat sürmek ve gösterişten ibaretti. Oysa devlet artık yıkılma sürecindeydi ve acilen köklü değişikliklerin yapılması, eğitime önem verilmesi gerekiyordu. Rusların güdümünde olduğu için adı “Nedimof”a çıkan Veziriazam Mahmud Nedim Paşa, Hersek isyanı ile Sırbistan ve Bulgaristan’daki ayaklanmaları önleyememiş, bütçe açığını kapamak için aldığı önlemlerle işleri büsbütün karıştırmıştı. Rus Elçisinin telkinlerine kapılarak Bulgaristan ayaklanmasına karşı askeri önlem almaması, Balkanlardaki çeşitli olaylar, büyük devletlerin müdahale etmesine zemin hazırlamıştı. İmparatorluğun perişan haline çözüm olarak Hüseyin Avni ve Midhat paşalar 30 Mayıs 1876 tarihinde Osmanlı padişahı Abdülaziz'i tahttan indirerek Fer'iyye Sarayı'na hapsetmişlerdi. Başta Abdülaziz’in validesi, cariyeleri ve iki oğlunun da olduğu bir sırada, Abdülaziz sakal tıraşı için bir makas isteyip, validesini odasından dışarı çıkarmış, az sonra da dirseğinin iç tarafındaki ana damarları keserek intihar etmişti. Fakat Abdülaziz’i tahtan indirip, meclisi açmak ve bazı yenilikler yapma şartıyla kendisini tahta çıkaran paşaları II. Abdülhamid’in mutlaka saf dışı etmesi gerekiyordu. Yıldız çadır Mahkemesi işte bunun için kurulmuştu. Fakat II. Abdülhamid darbeye karışan paşaları “meşru padişahı tahttan indirme suçundan yargılanmalarını” talep etmek yerine onları, amcası Abdülaziz’in öldürülmesi ile ilgili yargılanmaları yolunu tercih eder. Zira kuracağı dikta rejimine engel olarak gördüğü paşalar darbeden yargılanacak olsa, bunun için neden beş sene beklendiği sorulacağı gibi, kendisi de meşruiyetini yitirecektir. Çünkü Abdülaziz’den sonra 93 gün tahta kalan V. Murat deli raporuyla tahtan indirilmiş, meclisi açma ve ıslahat sözüne binaen, hiç hesapta yokken, kendisini pazarlıklar neticesi tahta çıkaranlar da şimdi yok etmek istediği zevatlardır. Fakat bu düzmece cinayet ve mahkeme için, hanedan ile saraya kayıtsız şartsız hizmetten başka bir suçu olmayan, bekçi, bahçıvan, kâtiplik gibi görevlerde hizmetçilik yapan garip gûrabanın da kurban edilmesi gerekmektedir. Çünkü düzmece de olsa bu çadır mahkemesinde şahitlerin: “Birisi Abdülaziz’in kollarını tuttu, biri dizlerine oturdu, bir diğeri de beyaz bir çakı ile bileklerini kesti” demesi gerekmektedir. İyi de o esnada Fer'iyye Saray’ında ve Abdülaziz’in yanında bulunan validesi, iki oğlu, cariyelerinden oluşan üç yüz kişiden hiç kimse bu cinayeti ve işleyenleri orada görmemişler mi? Evet görmemişler ama II. Abdülhamid’e göre, “bunlar onlardan habersiz gizlice girmişler ve cinayetten sonra da pencereden atlayıp kaçmışlar.” II. Abdülhamid bunun için, Abdülaziz'in cariyelerinden Arzıniyaz Kalfa ile ikinci mabeyincisi Fahri Bey ve Abdülaziz’e hizmet etmeleri için o gün oraya çağrılan fakat henüz Abdülaziz’in bulunduğu saraya bile girmemiş olan Pehlivan Mustafa Çavuş, Cezayirli Mustafa ve Boyabatlı Hacı Mehmed’i seçer. Oysa beş yıl önce bunlara hizmetleri karşılığı, kendisi ihsanlarda bulunmuş ve emekli aylığı bağlatmıştır. II. Abdülhamid’in başkanlığında, ikbal ve ihsanlarla ruhu satın alınmış imamlar ve paşalardan oluşan işkence ekibinin Yıldız Sarayı’nda haftalarca süren işkenceleri sonucu, rahmindeki bebeğini dahi düşüren talihsiz Arzıniyaz Kalfa ile Pehlivan Mustafa’nın II. Abdülhamid’in yalanlarını mahkemede tekrar etmek zorunda kalmalarıyla sözde “Ulu Hakan” II. Abdülhamid hedefine ulaşır. Pehlivan Mustafa, Cezayirli Mustafa, Boyabatlı Hacı Mehmed, Mâbeynci Fahri Bey, Ali Bey, Necib Bey, Midhat Paşa, Damat Mahmud Celaleddin Paşa, Damat Nuri Paşa idama, Seyyid Bey ve Albay İzzet Bey de on yıl hapse mahkûm edilirler. II. Abdülhamit bu cezaları Taif'te çekilmek üzere müebbet hapse çevirdi. Taif'te zor koşullar altında hapis hayatı yaşayan Mithat Paşa ve Damat Mahmud Celaleddin Paşa II. Abdülhamid'in emri ile 8 Mayıs 1884 gecesi muhafızları tarafından boğularak öldürüldüler. Eski şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi de 1898'de gene Taif'te öldü. Kısacası Taif’e sürgüne gönderilen on iki kişiden ancak üçü sağ kalacak, Meşrutiyet’in ilanı ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle İstanbul'a dönebileceklerdir. Osmanlı İmparatorluğunun en büyük toprak kaybı II. Abdülhamid döneminde olmuştu ama bundan da önemlisi, bu hasta ruhlu, korkak ve sinsi padişah Osmanlının zaten az olan aydınını, düşünürünü, ordusunu ve devletin bütün kurumlarını, dolayısıyla da devleti yok etmişti. Zira tüm diktatörler gibi II. Abdülhamid’de çok iyi biliyordu ki eğer arkasında bir devlet bırakırsa, o devlet kendisinden hesap soracaktı. Bu sebeple de o yıkıldığında devlette yıkılmalıydı ki, öyle de oldu. Kuşkusuz bu dava Dreyfus Davası’ndan çok daha büyük haksızlık ve hukuksuzluklara sebep olmuştur ve ne yazık ki, Dreyfus Olayı’nın tersine bu düzmece yargılamanın sorumlularından hesap ta sorulamamaıştır. Oysa yaptığı hukuksuzlukların hesabını II. Abdülhamid’den sorabilseydik, Atatürk’ün sopası gibi çalışan İstiklal Mahkemeleri muhtemelen bu kadar haksız hukuksuz kararlar alamaya cüret edemeyecekti. İktidarlarını sağlamlaştırmak için Ergenekon, Balyoz, FETÖ davaları ile 15 Temmuz tiyatrosunu sahneye koyanlar, bunun bir çıkmaz yol olduğunu görecek ve belki de bu yola hiç girmeyeceklerdi. 1908’de II. Abdülhamid’i tahttan indirmeleriyle birlikte üç yüz yıldır kötü yönetilen ve altı oyularak fiilen zaten yıkılmış olan devleti kurtarmak için kendilerini feda eden İttihatçılar da bu enkazın altında kalacaklar, bütün kabahat de onların üzerine yıkılacaktı. “İbretnüma” adı ile kitaplaştırılan bu eser yaklaşık yüz yıl sonra akrabaları tarafından Türk Tarih Kurumu’na teslim edilen Mabeyinci Fahri Bey’in (1854-1919) hatıralarından oluşmaktadır. Kitabı okumaya başlamamla sanki bir alev topunun içinde kalmış gibi hisler içinde kaldım ve hiç elimden bırakmadan bitirdim. Türklerin Selçuklulardan öncesi zaten bir facia, herkes biri birini boğazlıyor, sürülerini yağma talan ediyor, kadınların kazların ırzına geçiliyor, erkekler ağaçlara asılıp ölüme terk ediliyor, derileri yüzülüp içine saman basılıyor vs. (İbn Fadlan Seyahatnamesi) Selçuklu da, Osmanlı da padişahların ve diğer hanedan mensuplarının bile can güvenliği yoktur. Osmanlı’da 44 vezir, padişahlar ve şehzadelerin yağlı kirişlerle boğdurulmaları, boğdurulan şehzade cariyelerinin hamile olma ihtimaline karşı taş bağlı çuvallara konulup Sarayburnu’ndan denize atılmaları sıradan hadislerdir. O kadar ki, Kanuni’nin torunu üçüncü Mehmet 1595 yılında tahta çıktığı gün, çoğu kundağında 19 kardeşini boğdurmuş ve cesetleri onun görmesi için Topkapı Sarayı’nın avlusunda bekletiliyordu. Selçuklu, Osmanlı hak, hukuk, adalet bakımından bir felaket de peki Cumhuriyet döneminde ne durumdayız? Atatürk ve tek parti döneminin demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet, iktidarın hesap verebilirliği bakımından Selçuklu ve Osmanlı’ya bile rahmet okuttuğunu fanatik Kemalistler dahi inkâr edemezler. İnkâr ederler se “Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Sabahattin Ali, Halide Edip Adıvar, Kazım Karabekir, Rauf Orbay ve benzerlerinin ömürleri ne için zindanlarda geçti, idamla yargılandılar, öldürüldüler, vatanlarını terk etmek zorunda kaldılar?” diye sorulacaktır elbette. Hani hep duyarız ya “Osmanlıyı şu yıktı, bu yıktı” diye. Lütfen inanmayın bunlara: Sadece bu kitabı okusanız bile anlarsınız ki, Osmanlıyı haksızlık, hukuksuzluk, israf ve zulümle biz yıktık, başkaları değil. Son yıllarda maruz kaldığımız yağma talan, hırsızlık, yolsuzluk, zulüm ve hukuksuzlukların ise, son bin yılda yaşadıklarımızdan geri kalır yanının olup olmadığını, okuyucunun takdirlerine bırakmak en doğrusudur herhalde. Son söz olarak: Peki biz ne zaman, kimden gelirse gelsin haksızlığa, hukuksuzluğa karşı duracak, kendimize yapılmasını istemediğimizi başkalarına yapmaktan vaz geçeceğiz. Ve ne zaman daha adil bir yönetim hayali ile milyonlarca insan ezan okunan ülkelerden, ezan sesinin duyulmadığı, çan çalınan diyarlara, canları pahasına yollara dökülmekten kurtulacak? ALINTILAR Zat-ı Şahane: II Abdülhamid) "Arzıniyaz Kalfa ile ikinci Hazinedar Beşiktaş muhafızı Haydar Paşa'nın evinde mevkufturlar. Onlarla ittifakınız olduğundan onlar da senin gibi inkar ediyorlar, onların dahi vücutlarını mahv edeceğim" deyu cevap buyurdular. (İbernüma-Sayfa 25) Arzıniyaz Kalfa hamile olduğundan icra edilen işkencelere tahammül edemeyerek Hasan Paşa'nın konağında iskat-ı cenin vuku'bulmuştur. O gün akşama kadar bu vecihle uğraşıldıktan sonra beni salifü'l-isim kırmızı elbiseli Ali Ağa'ya teslimen onun kulübesine götürdüler. (İbernüma-Sayfa 25) “Halbuki Pervinfelek Kalfa merhum Efendimizin (Abdülaziz) Hazinedarlarından denilmekte ise de bulunduğu sınıf Efendimizin hizmet-i mahsusasında bulunanlardan olmayıp müşarünileyh Hazretlerinin eğlencelerine mahsus yedi, sekiz yaşlarından on iki yaşına kadar olan çocuklardan birisi olup hin-i vak-ada sinni ise on bir, on iki yaşında olduğu cihetle bunun şehadeti ise yalnız Necip Bey ile diğer bir zabit'in vakadan beş on dakika evvel merdivenden yukarı çıkarken gördüğünden ibaret olup halbuki Efendimizin itlafı hakkında edilen da'vaya şumulü olmadıktan başka mezkur sabiyenin ifadesi nazar-ı sıhhatle görülür ise rüfekasının kaffesini istintak etmek lazım gelir.” (İbernüma-Sayfa 58) "Abdülhamid açık bir arabada Meclis-i Mebusan'ın açılış törenine gidiyordu. Mehmet Âkif : - Boyalı sakalıyla suratı birdenbire karşıma çıktı, iğrendim, kusasım geldi, fena oldum. Halk geçip giden arabayı hâlâ alkışlıyordu. Aman Yarabbi, otuz üç sene bu! Hâlâ alkışlıyorlar; kaçalım. Bir sokağa sapalım, dedi." (Mithat Cemal Kuntay’ın “Mehmet Akif Ersoy: Hayatı - Seciyesi – Sanatı” adlı eserinden bir alıntı.) Şair Eşref ise, II. Abdülhamid için şunları söylüyor: Besmele gûş eyliyen şeytan gibi Korkuyorsun "Höt!" dese bir ecnebi; Padişahım öyle alçaksın ki sen, İzzeti nefsin Arap İzzet gibi! Okuyarak kalın.
İbretnüma
İbretnümaBekir Sıtkı Baykal · Türk Tarih Kurumu Yayınları · 19897 okunma
·
163 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.