Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1024 syf.
8/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Yorucu bir okuyuş oldu. Stephen King tarafından yazılmış bin sayfalık bir romandan büyük bir beklentide olmak da buna etki etti tabii. Nitekim ne O, ne de Mahşer'de bu kadar sıkılmadım, bu kadar bir durağanlık yaşamamıştım. 1976 yılında romanın temelini atmış olan King, kendi söylemiyle daha ilk sayfalardan kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp kaçmış. Ve nihayet 30-35 sene sonra tekrardan yazılarak okurlara ulaşmıştır. Ve ben de yine King'in meşhur ağız yapısı şöyle söylemek durumunda kaldım: Keşke o kahrolası kitabı en hızlı ve deli çağında yazmış olsaydın. Fakat yazarın ortaya attığı kurgu bu kitabın o tarihlerde gerçekten de yazılamayacağını gösteriyor. Çünkü bir kasabanın üzerine çöken sinir bozucu bir kubbe iniyor. Şeffaf renkte, ne içine ne de dışına bir şeyi geçirmeyen bir kubbe. Eh böyle bir kubbenin içinde de kurgunun zengin olması adına çok şeyler olması lazım. Teknolojinin zayıf olduğu bir 70'li yıllar değil; cep telefonu, mail, füze ve her türlü materyalin olduğu bir milenyum yılı olması daha kolay yazdıracaktır romanı. Bundan dolayı King, sadece Kubbe'nin içinde insanların yaşadığı bir kaos değil, aynı zamanda Kubbe'nin telefon gibi haberleşmelerle dışarıdaki insanlarca da gözlemlenmesini istemiştir. Başlangıç olarak aynı Mahşer gibi güzel başladı roman. Ve yine Mahşer gibi kısa sayfalarla kasabanın insanları tanıtılmaya başlanıyor. Ve siz de ister istemez hazırlık yapıp, güzel bir maceraya atılmak istiyorsunuz. Ama 100 sayfadan sonra bu hayaller suya düşüyor tabii. Bu kısımdan sonra da yukarıda belirttiğim gibi yazarımız da aynı Kubbe içi insanları gibi köşeye sıkışıyor. İşte roman yazmak böyle bir şeydir. Yazar da yazarsınız fakat genel bir plân olmazsa her sayfasının voltajı aynı olan bir roman olur. Mesela bu kitap bin değil de orta ölçekli bir 600-700 sayfada da güzel bir final yapabilirdi ki kitap bence gereksiz uzatılmış. Hele ki romanın yarısına kadar geliniyor fakat kaos adına hiçbir şey yok. İnsanlar sanki Kubbe'yi hiç tınlamıyor. İşte bu da bizdeki tansiyonu düşürüyor. Bir polisiye yazar gibi uçarcasına bir şeyler beklemiyoruz ama ''Pedalı sürekli basılı tutulacak bir roman yazmaya çalıştım'' diyen bir ustanın sözünü tutmasını bekliyorduk. Aslında çok da güzel bir kurgusu var romanın. Mesela Kubbe'nin içinde çok şeyler yapılırdı bence. Örneğin yazarın ustalaştığı korku-gerilimin bir parçası dahi yansımamış esere. Oysaki Mahşer'de ne tırsmıştık veya çocukça gibi gelse de O'da? Son olarak buraya kadar olumsuz yazsam da, ben King'i kendi kulvarında eleştirdim. Yani genel olarak okutturdu. Sadece çok şey beklememek gerekir. Ama Kubbe içi geçen çoğu konuşmalar, verilmek istenen dini ve sosyal mesajlar, yöneticilerin halkı bir koyun gibi yönettiğine dair gerçekler bir bir suratınıza çarpılacak. Kasaba üyesi Koca Jim'in mükemmel diktatörlüğü ve kurnazlığı halkın ne kadar aptal olduğunu gösterecek. Kelebek gibi davranıp arı gibi soktuğunu göreceksiniz. Bir de şu King'in romanlarını seviyorsam bu kesinlikle kendisinin farklı tarzıdır. Dobra konuşması, tamamen gerçekleri söylemesi ve anlatım stili çok iyi gerçekten. Mesela romanda bir sahne var: Bir kadının evine serseri geliyor, kadın kapıyı açıyor ve tam o sırada kadın korkudan geri geriye gidiyorken ayağına oğlunun 'çufçuf' u takılıyor ve düşüyor. İşte burası çok önemli.:) Çoğu yazar orayı kişinin ayağına takılan bir oyuncak treni olduğu söyler ama King kesinlikle öyle cümleler kurmaz. Çufçuf der ve çok şey anlatır: trajedi, mizah, korku ve gerçekler...
Kubbe'nin Altında
Kubbe'nin AltındaStephen King · Altın Kitaplar · 2011888 okunma
·
567 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.