Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Batsın Bu Dünya - Öykü - Muhammed Işık * Bu öykü Orhan Gencebay'ın " Batsın Bu Dünya " eserinden faydalanarak yazılmıştır. Doğudaki şark görevini bitiren Ahmet öğretmen batıda görev yapmanın heyecanını yaşıyordu. Doğunun zor şartlarında iki çocuğuyla hayata tutunmaya çalışmış, köy okulunda öğrencileri ile çok güzel vakitler geçirmiş, onların iyi birer birey olarak yetişmesi için elinden geleni yapmıştı. Şimdi ülkenin batısında köyde değil şehrin göbeğinde ilçenin en gözde liselerinden birindeki görevine başlamıştı. Öğretmenliği kutsal meslek saydığı için her türlü zorluğunu severek göğüslemenin şerefini yüreğinde taşıyordu. Onu eğitiminden, öğrencilerinden alıkoyacak hiçbir güç yoktu. Mesleğine âşıktı. Yeni okulu, yeni öğrencileri ile tanışmış, derslerini anlatmaya başlamıştı. Her öğrencisi ile ayrı ayrı ilgilenmesi, öğrencilerini takip etmesi yeni bir şey değildi. Her bir öğrencisi için ne yapabileceğini düşünmeden edemez, öğrencilerine en kaliteli eğitimi vermek için didinirdi. Bu yüzden öğrencilerin sosyal – psikolojik halleriyle de ister istemez ilgilenmeyi kıvanç savardı. Sınıf öğretmenliğini yaptığı öğrencilerini ise daha bir ayrı takip ediyordu. Lise gençliğinin şımarık, ukala davranışlar sergilemesine önem vermez, onların sulu şakalarını önemsemezdi. Ahmet öğretmen kısa zamanda okulda isim yapmaya başladı. Öğretmen arkadaşları ile kısa zamanda kaynaşıp, onlarla öğrenciler hakkında sohbetler yapması, öğrencilerini savunması ise takdir edilecek bir tutumdu. Bir öğrencisinin tutuk, keyifsiz, durgun halini daha ilk girdiği derste farkına varmıştı. Zamanla bu kız öğrencisini daha dikkatli takibe başlamıştı. Ders sonları arkadaşları ile ilişkilerini bile gözlemliyordu. Bir ders bitimi sınıftan çıkarken iki erkek öğrencinin gelip kız öğrencisini taciz ettiğini görünce fevri hareket etmeden olup biteni izlemeye başladı. “ Ne naz yapıyorsun o…u” “ Çekilin gidin başımdan!” “ Hele şuna bak! Parayı basmadan elletmiyor da!” “ Daha geçen gün bir dünya para saymadım mı senin için! Gel azcık sevelim” “ Allah belanızı versin! Çekilin pislikler” Ahmet öğretmen öğrencilerinin gayrı ahlaki tutumlarını şaşkınlıkla izlerken kız sınıftan ağlayarak çıkıp gitmişti. Erkek öğrencilerde kızın peşinden söylenerek çıkmışlardı. Ahmet öğretmen yaşadığı şoku atlatmaya çalışarak neredeyse sürünerek öğretmenler odasına zar zor gidebilmişti. Boş gördüğü bir sandalyeye ilişip gördüklerini çözümlemeye çalışırken yanındaki öğretmen arkadaşının yazılı okuduğunu, not verdiğini gördü. Yaşadıklarını anlatacak birini arıyordu ama bayan öğretmenlerle bu gördüklerini paylaşamazdı. Okul müdürü ile konuşmaya karar verip yerinden kalkacağı sırada yanındaki öğretmen arkadaşının kendi kendine bir şeyler mırıldandığını duydu. “ İyi not almış kahpe! Hak ettiği notu verirsem tam puan alacak. Vermezsem gönlümü hoş ettiririm belki!” “ Ne diyorsun sen hocam!” “ Sen burada mıydın Ahmet! Seni fark etmemişim.” “ Kahpe diye söylendiğin kız kim?” “ Boş ver Ahmet hocam, bu okulda böyleleri çoktur!” “ Bir öğretmenin ağzına böyle şey yakışmıyor, öğrencilerini bu şekilde sıfatlandıramazsın!” “ Kahpelik yapana ne diyeceğiz Ahmet hocam?” “ Hangi öğrencini gözüne kestirdin az önce? Notunu eksik verip…” “ Senin sınıfında “…” adındaki kız! Bu kız çok fena” “ Terbiyesizlik yapma! Sen bir öğretmensin, utanmalısın!” “ Öğrencin gerçi onun çokta suçu yok ama onu bu yola sürükleyen babasının, abisinin utanmazlığını ne yapacağız?” “ Nasıl yani?” “ Bunu tüm ilçe bilir neredeyse Ahmet hocam. Babası ile abisi kız öğrencini pazarlar!” “ Ve sen öğretmen olarak bu durumu bilir, istifade etmeye kalkar, polise durumu bildirmezsin!” “ Polis durumu biliyor. Kız şikâyetçi değil veya olamıyor!” “ Niye! Gönül rızası mı var böyle bir pisliğe!” “ Pek söylenemez aslında, iki kız kardeşi daha var öğrencinin, onların canı ile tehdit edilmiş diye duydum, bu yüzden sesi çıkmazmış.” “ Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! Kaderin böylesine yazıklar olsun” Ahmet öğretmen hışımla öğretmenler odasından çıkıp sınıfına geri döndü. Dersini anlatmaya çalıştı ama aklı duyduklarına kilitlenip kalmıştı. Akşam eve gittiğinde yatağına uzandı. Önce öğrenci tacizini sonra da öğretmen arkadaşının anlattıklarını tekrar tekrar hatırlıyordu. Günler geceler böyle gelip geçiyor Ahmet öğretmen çıldırmanın eşiğine geliyordu. Doktora gidip bir süre rapor aldı. Raporu bittiğinde yine sınıfında öğrencisi ile göz göze geldi. Bir şey yapamamanın ıstırabı ile tir tir titredi. Güzeller güzeli öğrencisinin içler acısı hali Ahmet öğretmeni perişan ediyordu. Her şey karanlık, nerde insanlık! Öğrencisini köşeye çekip onunla konuşmak da çok anlamsızdı. Çıkmaz sokaklara gidip de yolunu bulmaya çalışan gibiydi. Öğrencilerin tacizleri, kız öğrencisinin kurtulma çabaları gözünün önünden hiç gitmiyordu. Akşam evine gittiği zaman öğrencisinin daha beter şeylerle karşılaştığını da biliyordu. Tüm bu berbat yaşantı içerisinde yüksek notlar alabilmesi ise şaşılacak durumdu. O yaşadıklarını diğer insanlara hissettirmeden yaşamaya çalışıyordu. Ahmet öğretmen “ Kula kulluk edene yazıklar olsun” diye içini çekti ve dersini anlatmaya devam etti. Babası ve abisi, bunlar nasıl insanlardı ki pırlanta gibi bir genç kızın hayatını karartmışlardı. Bunlara insan bile denemezdi. Ders çıkışı öğrencisi ile konuşmaya çalışacaktı. Öğrencisi için ne yapabileceğini, ona ne söyleyebileceğini bilemiyor, aciz kaldığı için kendisine kızıyordu. Ahmet öğretmen öğrencisi ile baş başa kaldığı zaman bir süre sustu ve söze nasıl başlayacağını kestiremedi. Bunun üzerine öğrencisi konuşmaya başladı. “ Öğretmenim üzülmeyin. Beni bu beladan kurtarmaya kimsenin gücü yetmez.” “ Rabbim büyük, imkânsız diye bir şey yoktur, hele ki…” “ İnsanın ailesin fıtratı bozuk olursa kim ne yapabilir ki?” “ Bu duruma göz yummadığım gibi müsaade de etmeyeceğim.” “ Annem ne yapabildi ki? Babam içki, kumar parası bulamayınca annemi satıyordu. Annem sonunda dayanamadı intihar etti. Babam annem ölünce gözünü bana dikti.” Öğrencisinin utancına karışan hüznünü ve anlattıklarını dinlemekte zorlanan Ahmet öğretmen kalbinin sıkışmaya başladığını hissediyordu. Bu nasıl babalıktı? İnsanlığa sığmayan davranışları bu kadar rahat nasıl yapabiliyordu? “ Beni başkalarına satabilmek için abim bir gece odama gelip bana zorla sahip oldu. Sonra da babam! Aynı gece annem gibi intihar etmeye kalktım. Bana engel oldular ve dövdüler. Hiçbir şey umurumda değildi. Kardeşlerim ile beni tehdit ettiler. İşte o zaman onlar ne isterse yapmaya başladım.” “ …” “ Beni yaşarken öldürdüler öğretmenim. Batsın bu dünya bitsin bu rüya diye çok bekledim. Öldüğüm zaman kardeşlerim aynı muameleyi görecek diye ölmekten korktum. Hayır! Yaşamalıyım ben.” “ Yaşayacaksın ve bu pislikten yüzünün akıyla kurtulacaksın. Bu pis düzene “ dur” diyeceğim. Ağlama artık yeter. Sen benim gözümde tertemiz ve namuslusun. Seni böyle ağlatıp da gülene yazıklar olsun! ” “ İnsanların gözünde düştüğüm duruma aldırmıyorum. Kardeşlerim için yaşadığımı söylemiştim. Ben kendimi onlar için feda etmeye devam edeceğim.” “ Bu çözüm değil! Hadi şimdi evine git daha fazla geç kalma.” Ahmet öğretmen duyduklarını sindirmeye çalışarak sokakları arşınladı. Gece yarısı evine gidip hemen yatağına uzandı… *** Öğretmeni ile sohbeti uzatıp eve biraz geç kalan “ …” Babasını kapı önünde buldu. Babası kızının kolunu geç kaldığı için morartana kadar burkup sürüklercesine odasına götürdü. İçki şişeleri odanın her yanına dağılmıştı. Oldukça sarhoş olan baba soyunmaya başlayınca “ …” çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Yüreğinin acısı, kolunun acısını çoktan unutturmuştu. Doğmamış çileler, yaşanmamış dertler ve hayatta kötülüğe dair ne varsa kader ağı hepsini de onun için kurmuş gibiydi. Bu gece ekmek teknesi için müşteri bulamayan baba önce içmiş sonra da kızına tecavüz etmişti. Bu artık dayanma sınırlarını zorlamaktı. Huzurun hasretini çekmekten, yaşadığı kirli hayat sebebiyle her gün yeniden ölmekten! Bıkmış usanmışla “ Hasret çeken gönül benim mi olsun, huzuru istemek suç mu Rabbim?” diyerek ağlayarak sabahladı. “ Ben ne yaptım kader sana, mahkûm ettin beni bana!” “ Her nefeste bin sitem var!” “ Şikâyetim yaratana!” Kendisini o kadar bitmiş, tükenmiş hissediyordu ki ruh hali tamamen perişan olmuş, akıl sağlığını kaybetmeye başlamıştı. “ Şaşıran sen mi yoksa ben miyim bilemedim!” “ Öyle bir dert verdin ki kendime gelemedim” “ Çıkmaz bir sokaktayım yolumu bulamadım” “ Oof off of!” “ Bekle beni anneciğim, geliyorum yanına!” Sabah odasından çıkmayan kardeşini merak eden abisi odanın kapısını açtığı zaman yerde kanlar içerisinde kalmış kardeşini gördü… *** Hastaneye kaldırılan öğrencisi “…” yoğun bakıma kaldırıldığı için Ahmet öğretmen dişlerini sıkıyor, öfke patlaması yaşıyordu. Daha dün öğrencisi ile konuşmuş, ona yardım edeceğini söylemişti. Öfkeden deliye dönmüş olarak öğrencisinin orada bulunan abisine tekme tokat saldırdı. Hastane de bulunanlar kavga edenleri ayırmaya çalışıyordu ama nafile. Kavgayı gören kızın babası da Ahmet öğretmene saldırdı. Baba oğul, Ahmet öğretmeni alt etmeye çalışıyordu. Ahmet öğretmen çevik hamlelerle yumruk savuruyor ve her yumruğu balyoz gibi iniyordu. Kızın abisi yüzü gözü kan içinde kaldığı halde bir fırsatını bulup cebindeki bıçağı Ahmet öğretmene doğru savurdu. Ahmet öğretmen bıçağı fark edip kendini geri çekti ve bir hamle daha yaparak bıçağı almaya çalıştı. Boğuşma sırasında hafif yaralar alan Ahmet öğretmen yere yığılır gibi olsa da kendini toparladı ve üzerine doğru gelen kızın abisine tekme salladı. Kızın abisi aldığı tekme darbesi ile yere düşerken elinde ki bıçak karnına saplandı ve acı bir “ ahhh!” çekti. Ahmet öğretmen şuurunu kaybetmişti. Kızın abisinin karnındaki bıçağı çıkartıp kızın babasını da oracıkta öldürdü. *** “ Ben mi yarattım? Ben mi yarattım? Derdi ıstırabı ben mi yarattım” Aradan geçen yıllar “ … ” için unutulmazdı. Ahmet öğretmenin kendisi için yaptıklarını hiç aklından çıkartamıyordu. Kardeşleri ile beraber önce sığınma evine kapatılmışlar sonra yaşı dolduğu için kendisi sığınma evinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Üniversiteyi kazanıp iyi derece ile diplomasını alınca öğretmen olarak devletine hizmete başlamanın sevincini yaşayamıyordu. Sınıfa her girdiğinde Ahmet öğretmeni aklına geliyordu. Senede en az iki kere İstanbul’a kardeşlerini de yanına alıp gidiyor, Ahmet öğretmenini ziyaret ediyordu. Ahmet öğretmeni, kendisini tanımıyordu. Aldığı uyuşturucu ilaçların etkisiyle donuk donuk bakarak kilitli bulunduğu odadan kardeşleri ile kendini seyrediyordu. “ Günah zevk olmuşsa, vefa yorulmuşsa, düzen bozulmuşsa, ben mi yarattım?” Ahmet öğretmen yıllardır sinir krizleri içerisinde tek kişilik odasında yaşıyordu. Ailesi ve sevenleri iyileşmesi için dua ediyordu. Hele öğrencileri onun tekrar eski günlerde olduğu gibi öğrencileri ile buluşmasını dört gözle bekliyorlardı. Ahmet öğretmen her şeyden habersizdi…
··
94 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.