Ah, bir leş benim suçum, gökleri tutuyor kokusu;
En eski lânet, ilk kardeş kanı var içinde.
Dua edemiyorum, ne kadar istesem de,
Günahım ağır basıyor dua isteğimden.
İki işden birini seçemez olunca
İkisini de yüzüstü bırakanlar gibiyim.
Nedir bu? Şu kırılası ellerin üstünde
Kardeş kanı bir parmak kalınlığında da olsa,
Hiç bir yağmur, hiç bir rahmeti göklerin
Yıkayamaz mı, bembeyaz edemez mi bu elleri?
Rahmet neye yarar bir suç olmazsa silinecek?
İnsan iki şey beklemez mi dualarından:
Günah işlememek, işleyince de bağışlanmak.
Kaldır öyleyse başını: Bir günahtır işlemişsin.
Kaldır, ama hangi duaya sığar senin yaptığın?
Bağışla bu korkunç suçumu, diyebilir miyim?
Diyemem, çünkü bende, elimde duruyor hâlâ.
Uğrunda kardeşimi öldürdüğüm şeyler:
Tacım, krallığım ve kıraliçem.
Nasıl bağışlanır suçunu başında taşıyan?
Çamurlu, pis yollarında bu dünyanın
Altın dolu eller adaleti yanıltabilir;
Kanunları satın aldığı çok görülmüştür
Cinayet kanlarına bulanmış kazançların.
Ama yukarda, alavere dalavere yok yukarda,
Ne yaptıysan tıpatıp onu bulursun yukarda.
Orda tepeden tırnağa, bütün suçlarımızı
Ortaya dökmek zorundayız.
Ne yapmalı öyleyse? Ne kalıyor yapılacak?
Suçluyum demek, diyebilmek, evet, büyük şey bu,
Ama günah çıkarmak neye yarar,
Pişman olmaz, yaptığından dönmezse insan?
Ah, iğrenç kaderim, ölümden karanlık kaderim benim!
Çamurlara batmış zavallı ruhum benim,
Çırpındıkça batan, battıkça çırpınan ruhum!
Melekler, kurtarın, kurtarmaya çalışın beni!
Bükülün, bükülmek bilmeyen dizlerim!
Siz de, ey çelik telleri katı yüreğimin,
Yumuşamayın yeni doğmuş çocuğun sinirleri gibi.
Kim bilir, bir şeyler değişir belki.
Sayfa 95