Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

177 syf.
10/10 puan verdi
"Çıngıraksız, rehbersiz deve kervanı nasıl, İpekli mallarını kimseye göstermeden, Sonu gelmez kumlara uzanırsa muttasıl, Ömrüm öyle esrarlı geçecek ses vermeden. Ve böylece bu ömür, bu ömür her dakika, Bir buz parçası gibi kendinden eriyecek. Semada yıldızlardan, yerde kurtlardan başka, Yaşayıp öldüğümü kimseler bilmeyecek!" Cahit Sıtkı Tarancı Bu iki dörtlükle başlamak istedim. Yaşayıp öldüğü bir avuç insan tarafından bilinen onlarca yazarımız var. En iyi, en aydın yazarlar olmalarına rağmen o unutulma bunalımına sürüklenen ve edebiyata verdikleri o yüce değerin karşılığı olarak bir avuç insandan karşılık göremeyenlerin anısına bu iki dörtlükle başlamak istedim. Nurullah Ataç ölümünden sonra gerçekleşecek olan sahte üzüntüleri, sahte yas yazılarının önüne geçmek için günlüğüne şöyle bir uyarı ekleyecek: "Benim için yazı yazmasın beni değerli bulanlar. İki yıl beklediler, iki yıl sonra unutmazlarsa, beni gene değerli bulurlarsa, ilk üzüntü de geçmiş olur, yazsınlar düşündüklerini, ölçüyü aşırmazlar, "Kaybettik"... "Yitirdik". Ölüler arkasından söylenen bu söz tiksindirir beni. Ben kaybolmam, yitmem, ölürüm. Öldü desinler." Evet siz kaybolmadınız, yitmediniz sadece öldünüz... Kaybolan, yiten aslında biziz. Çünkü kaybettik sizi, kaybettik ışık saçan insanları. Dört elle sarıldık karanlığa görmez olduk hiçbir şeyi. En ufak tökezlemede kalkamaz olduk. Çünkü en büyük destekçilerimizi yitirdik. Onları tarihin tozlu sayfalarına hapsettik... Oktay Akbal çağdaş düşüncelere sahip yazar ve eserlerin kenara itilişi üzerine şöyle yazar: "Laiklik, devrimcilik, çağdaşlık, insancıllık gibi ilkeler sağcı yönetimlerce bir yana itildi, yurttaşlarımıza çağdaş uygarlık düzeyinin yapıtları sunulmaz oldu, klasik yapıtları okutmak, sevdirmek yerine Türk-İslam sentezi denilen acayip bir görüşle yazılan kitaplar ön yerleri almaya başladı. Eğitim yöntemimiz akıla, bilgiye dayanmayan, içeriksiz, tutucu, çağdışı bir niteliğe kavuşturuldu." Bazı yazarların yazdığı her cümleye katılırım. Oktay Akbal'da o yazarlardandır. Bunun sebebini Simone de Beauvoir'un gençlik anılarını giderek anlatmak istiyorum: Döneminin büyük yazarları ile hep aynı doğrultuda düşüncelere sahip olmasını; onlarla birlikte aynı yöne doğru, aynı gemide seyretmesi olarak tanımlar dil, ırk, yer farketmeden üst akılda buluşan ve evrensel iyiliğe inanan bütün insanlar aynı gemidedir. Ve bu gemi binlerce yıldan gelme yazarlar, düşünürler, aydınlar bilinçli kadın ve erkekleri barındırıyor. İki bin yıl önce Cicero boşuna "Kitapsız ev, ruhsuz bir gövdedir" dememiş okumamız gerekiyor. Okumadığımız zaman bizi bir şeylerin rahatsız etmesi gerekiyor. Bu öyle bir rahatsızlık olmalı ki uyutmamak şöyle dursun kabuslara sebep olmalı içimizde... Milton'da 17. Yüzyılın başında şöyle yazıyor: "Kimilerinin yaşaması yeryüzüne gereksiz bir yüktür, ama iyi bir kitap, usta bir zekanın, yaşamdan sonraki yaşam için mumyalanmış, bir gömü gibi saklanmış en değerli bir yaşam öğesidir. Düşünceler dört duvarın arasına kapıtılamaz. Herkesi ilgilendiren konular üstünde açık açık konuşmanın zamanıdır şimdi." Lakin biz hiçbir şeyi konuşamaz hale geldik Milton'dan 400 yıl sonrasındayız hâlâ siyasi bir kısıtlamaya dini bir korkuya tabi bir hayat sürüyoruz. Bu durumu Oktay Akbal çok iyi anlatıyor. Tabii karamsarlık boyutuna varabilir lakin bu dünyada düşünen beyinlerin mutlu bir geleceği hiç olmayacak açık açık konuşmak gerekir. "Hep böyle oldu, hep böyle düşünüldü: Biz acı çektik, savaşım verdik, hapislerde yattık, sürgünlerde süründük, ama çocuklarımız mutlu bir yaşam sürecekler! Bir daha böyle yanlışlıklar, çirkinlikler olmayacak. Bu toplumda insan gibi yaşanacak... Ama hep yanlış çıktı bu umutlar! Her kuşak yeniden başladı özgürlük arayışlarına. Kimi zaman ılımlı kimi zaman sert tutumlarla... Olumlu birikimler çöllere aktı, bir anda yok oldu..." Lakin bu düşünme ve sorgulama yeteneğini bir kenara bırakmak anlamına gelmez. Her halükarda geçmişin hazinelerini bilmek ve aktarmak gerekir ki daha onurlu bir yaşam sürebilelim. Oktay Akbal'ın yetkim olursa zorunlu olarak okutacağı denemecilere bir göz atalım. Kaç tanesini biz şuan okuyoruz diye bir soralım kendimize. "Bana bıraksalar liselerimizin yazın derslerinde Montaigne, Bacon, Gide, Valery, Ataç, Eyüboğlu, Birsel, Günyol, Anday gibi deneme yazarlarımızın insanla, yaşamla, sanatla, yazınla kısacası insanoğluyla ilgili yazdıklarını okuturdum." Oktay Akbal severek okuduğum bir yazardır. Bir tane deneme kitabını daha okumuştum var olan birikimi, duyarlılığı gerçekten kendisine hayran bıraktırıyor. Lütfen okuyalım, özellikle deneme yazarlarını ihmal etmeyelim. Onlar ki her konuda bizi olgunlaştıracak en büyük kaynakların başında gelir. Ben incelemelerimi sadece ihmal edilen yazarlara ayırıyorum. Onların bu ihmal edilişlerini dile getirerek var olan üzüntümü paylaşmak adına... Oktay Akbal'ın bir alıntısı ile sonladırayım: "Dışımız zaten karanlık... Bir de içimize birikti mi, yaşamak tatsızlaşıyor, anlamsızlaşıyor." youtu.be/whCG0LWPwVk
Bir de Simit Ağacı Olaydı
Bir de Simit Ağacı OlaydıOktay Akbal · Cem Yayınevi · 199026 okunma
··
81 görüntüleme
Faljeska okurunun profil resmi
"Kaybettik"... "Yitirdik". Ölüler arkasından söylenen bu söz tiksindirir beni. Ben kaybolmam, yitmem, ölürüm. Öldü desinler." Az önce bitirdiğim kitaptan öğrendim ben de(Nurullah Ataç'ın bu sözcüğü bize kazandırdığını).
Adem okurunun profil resmi
Kazandırdığı daha nice kelimeler var bu ülkeye gelen en büyük Türkçe sevdalısıdır belki de..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.