Gönderi

AGABEYİM TÜRKEŞ BEG ~ Müjgan CUNBUR Bu gelimli gidimli dünyadayken Türkeş Beğ'e kendisinin istemesine rağmen, "Ağabeyim Türkeş Beğ" demek nasip olmadı. Bu yazı, yıllar sonra isteklerinin yerine getirilmesine vesile oldu. Türkeş Beğ, özünü ailemden aldığım, Türklük şuurunu perçinleştiren Milli Kütüphane'nin kazandırdığı değerli dost gruplarından birine dahildi. Sırayla Çiftçioğlu Necdet Sancar, Nihat Atsız Beğ, Dr. Fethi Tevetoğlu, aziz bakanım Tevfik İleri Bey ve Türkeş Beğ Milli Kütüphane' deki ilk kütüphanecilik yıllarımda tanımakla şeref duyduğum değerli insanlar bu grubu oluşturmuştu. Bugün hepsini rahmetle ve hasretle andığım bu zatları bana hocam, müdürüm ve ağabeyim Adnan Ötüken tanıştırmışh. Yazılarını okuduğum, idealleri uğruna karşılaşıp çektikleri çileleri yıllardan beri uzaktan uzağa takip ettiğim bu zevahn çoğunluğunu Milli Kütüphane'nin mikrofilm atölyelerinde tanıdım. Müdürümüz o bölümü dostlarına ve misafirlerine göstermekten başka bir zevk alırdı. Çekim ve banyo yerlerine gösterdikten sonra, arşiv için yazma eserlerin fişlerini hazırlayan, film çekildikten sonra kontrollerini yapan o yılların genç kütüphanecisini özellikle dostlarına tanıtmaktan da, sanının, bir gurur duyardı. Bir gün değişik bir saygıyla ve coşkuyla gezdirdiği bir misafir getirdiler. Gelen misafir tok sesli bir yarbaydı. İşte Türkeş Beğ'i o gün ilk kez görüp biraz da çekinerek konuştum. Çünkü tokalaşmak üzere uzathklan ellerine, sol elimi uzatmam kendisini bir an şaşırtmıştı. Adnan Bey "Bizim Müjgan Hanım sağa biraz fazla dayandıklarından o tarafını felç etmiştir" diye konuşmayı bir şakayla başlath. Yazma eserler üzerine bir süre konuşulduktan sonra kolaylıklar diyerek ayrıldılar. İkinci kez o tok sesi, ı960 Haziranında bir gün telefonda duydum. Adnan Bey henüz Almanya'daki kültür ataşeliğinden dönmemişti. Türkeş Beğ'in ı960 Mayıs harekahndan sonra Başbakanlık Müsteşarlığı'm yaptığı sırada ve hasbelkader Milli Kütüphane'nin başında bulunduğum son aylardaydı. Telefonda kısa bir hal hahr soruştan sonra, Türk Ocaklan'na benzer bir derneği kurmaya çalıştıklarını haber verip kurucular arasında bulunmamı emrettiler. Emirlerinden şeref duyduğumu, ancak tam o günlerde gazetelerde "Tevfik İleri'nin Milli Kütüphane için biçilmiş kaftan" diye tenkit edildiğimi, bu hususun kendilerine ve kurulacak ocaklara söz getirmesinden çekindiğimi, zaten gece saat ona kadar kütüphanelerden ayrılmadığımı beyanla özür dilemeye çalışhm. Sanının biraz öfkelendiler, ocakların bir kaç ay sonra kurulacak Ankara teşkilahndan memnuniyetle çalışhğımı söyleyince setreleşen sesleri biraz yumuşadı. "Neden birkaç ay sonra? "diye sorduklarını, "O zamana kadar Adnan Bey Türkiye'ye ve Milli Kütüphane'nin başına dönecek" cevabını verdiğimi, " Bakalım kütüphaneye döner mi, onu daha başka işler bekliyor" dediklerini hahrlıyorum. Hindistan'dan döndükten sonra Milli Kütüphane'de yapılan konferanslara, verilen konserlere ara sıra geldi. Adnan Ötüken'in ölümünden sonra düzenliğimiz anma toplanhsına da teşrif ettiler. Yanlarında muhterem eşleri Muzaffer hanımefendi de vardı. Kısa bir konuşma yaparak Adnan Bey'i değerlendirdiler. Hocamı,müdürümü, ağabeyimi ve kütüphaneyi yönetirken en büyük desteğimi kaybetmiş olmanın verdiği hüzün için de yapmağa çalıştığım konuşmayı da dinledirler. Kütüphaneden ayrılırken söyledikleri bir cümleyi ömür boyu unutmayacağım. " Müjgan Hamım ben size hoca ve müdür olamam. Ama bugünden sonra AGABEG olarak Adnan Ötüken'in bıraktığı boşluğu ben doldurayım" demiştir. Türkeş Beğ'in ebediyetine intikalinden sonra kendisini sözlü değil, yazılı olarak "Ağabey'' demek nasıpmiş. Türkeş Beğ'i Muzaffer Hanımefendi'nin kaybından sonra, ilk ve son kere evinde ziyaret ettim. O gün bize ı944 hadiselerinde kendisi mevkufken, merhumenin çokçuklanyla birlikte çok çetin şartlar alhnda çektikleri sıkınhlan anlathlar. Yine o gün Atsız Beğ'den, Sançar'dan Tevetoğlu'ndan, Adnan Ötüken' den ve diğer dostlarından bahisler geçti. Onlar, Türk milliyetçilik tarihinde Türklük şuurunun güçlenmesinde ömürlerini harcamış bir misyondular. Dünya devletleri arasında Türk olarak yaşadığımız büyük yalnızlığı giderecek, acılarımızda birbirimize destek ve dayanak olacağımız, sevinçlerimizi paylaşacağımız Türk Devletinin kurulmasını istemişler, yıllar boyu zulüm altında inleyen Türk topluluklarının birer devlet olarak hürriyet ve bağımsızlıklarına kavuşmalarını ideal edinip savunmuşlardı. Hatırlanın Atsız Beğ son mektubunda, " Esir Türk İlleri bir gün hürriyetlerine kavuşacaklar, ben o günleri göremeyeceğim. Ama dostlarım o günleri görecek ve o topraklara gidip dolaşacaklar" demişti. Cumhurbaşkanımızla birlikte Türkeş Beğ'in o topraklan ziyaretleri, sanının daha önce bu dünyadan ayrılmış olanların ruhlarını da taziz etmiştir. Onların izinde yetişmiş ikinci kuşak olarak aramızdan ayrılışının birinci yıldönümünde "Ağabeyim Türkeş Beği'i" tazimle anıyorum. O'na Tanrının tükenmez hazinesinden rahmetler diliyorum. Ve sesleniyorum durağın cennet olsun, yattığın yer nurla dolsun Ağabeyim Türkeş Beğ ...
·
32 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.