Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Şu sıralar yardım etmenin doğru düzeni üzerine bir çatışma var. Freud’dan bu yana geliştiği biçimde psikoterapi geleneğinde belirli bir yardım etme modeli kabul gördü. Bu çalışma işte o modeli sorguluyor ve bunu da temelinden yapıyor. Bu da kaçınılmaz bir çalışmaya yol açıyor. Pek çok aile dizimcisi de psikoterapinin bu geleneğinden geliyor ve bu alanda takılıp kalıyor. İlerleyemez oluyor, belirli bir aşamada kalıyorlar. O zaman da aralarından birkaçı, gördükleri öğrenimde doğru belletilmiş olanla uyuşmadığı için kendilerinde bu çalışma ya da benim hareket biçimimi eleştirmeye hak görüyorlar. Geleneksel psikoterapide danışan psikoterapiste gider ve kendini muhtaç ya da hasta olarak tanıtır. O an ne olur? Terapiste, bir çocuğun ebeveynine yaptığı gibi bir aktarım meydana gelir. Peki psikoterapiste ne olur? O da karşı aktarıma geçer ve danışan karşısında bir çocuk karşısında olduğu gibi babayı ya da anneyi temsil eder. Danışanın beklentisi bu durumda çoğu zaman çocukluğunda eksik kalmış olanı terapistin telafi etmesidir. Terapistte daha iyi bir baba ya da anne bulmak ister. Kimi terapist buna karşılık verir ve kendini gerçekten de daha iyi bir baba ya da anne gibi hisseder. Bir düşünün: Ruhlarda neler olur o zaman? Danışanın ruhunda ne olur, terapistin ruhunda ne olur? Böyle bir terapinin başarı şansı var mıdır hiç? Başarısızlıkla son bulur. Ama arada çoğu kez çözülmez görünen bir bağ oluşur. Pek az danışan sonunda “Yetti artık” demeyi başarır. Çoğu zaman bu kadar az sonuç alındığı için biraz kızarlar. Ama artık yetişkin olmuşlardır. Öfke, kişinin çocukluk umutlarının boşa çıktığının işaretidir. Böylece başarısızlığa uğrayan kendi ayakları üzerinde durur ve yetişkin olur. Aktarım ve karşı aktarımda adına terapötik ilişki denilen bir ilişki oluşur. Burada terapötik ilişkinin anlamı nedir? Ebeveyn-çocuktan başka bir şey değil. Çocuklar küçükken ana babalarından her şeyi bekleyebilirler. Ebeveyn de her şeyi sevgiyle verir onlara. Ama çocuklar biraz büyüyüp hâlâ ana babalarından küçüklermiş gibi bir şey isterlerse ebeveyn bundan kaçınır. O zaman çocuklar kızar ve bağımsız olurlar. Daha sonra bir psikoterapiste gider, eski oyunu bir kez daha denerler. Peki, nasıl bağımsızlaşırlar? Terapist onları hayal kırıklığına uğrattığında. Ebeveynin yaptığını o da yapar, bu ilişkiyi kesmek için böyle yapmak zorundadır. Ebeveyn aktarımına girdiğinde psikoterapistte ne olur? Büyüyemez. İnsan daha üst bir konumdayken büyüyemez. Sunduğu da gerçekte çoğu zaman ucuzdur, çok ucuz. Bunu bazen burada, grupta da görürüz. Birisiyle çalışmamın ardından bu onun için çok sarsıcı olmuşsa birkaç kişi yanına gidip sanki iyi ve doğru terapistler onlarmış gibi sırtını sıvazlarlar. Bunu yaparken de kendilerini büyük hissederler. Ama ruhta neye yol açar bu? Danışanı anında çocuğa çevirerek gücünü elinden alırlar. En tehlikeli yardımın ebeveynden çocuklara karşı aktarım içindeki yardım olduğunu kavramak, devrimci olan budur işte. Burada, bu yardımda ise danışanı çocuklaştıran şey anında engellenir. Sözgelimi “Kendimi öyle kötü hissediyorum ki” dediğinde, yakınan kişi eyleme geçmek istemiyordur. Yakınana sunulan her teselli eylemsizliğini pekiştirir. Burada güç sahibi olmak, görüş açıklığını korumak ve danışandan yetişkin bir muhatap olmasını beklemek çoğu zaman katılık olarak nitelendirilir, oysa daha büyük bir sevgidir. Yardımcıdan olduğu kadar danışandan da çok daha fazlasını talep eder.
Sayfa 124Kitabı okudu
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.