Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sözlü Kültürün Dilsiz/Ahraz Çocukları
Sözün kalpten çıkarak kalbe koştuğu, anlatımların dinleyicilere aktarılan samimi ortamlarda kendiliğinden cereyan ettiği yani ilim sahiplerinin ilimlerinin kesbi olmakla beraber vehbi de olduğu, kağıda işlenmeden, besmele çekilerek başlanmış konuşmalarla yüreklere işlenerek taşınan hâle ‘’sözlü kültür’’ demişiz. Aşık Yunuslar, Gevheriler, Sümmaniler, Ruhsatiler yıllarca belki üç dört ciltle anlatılabilecek meseleleri tek beyitte neticelendirmişler, Efendimizden (s.a.v.) miras kalan icaz(az sözle çok şey anlatma) sanatı ile güzel ve hayırlı olanı insanların gönüllerine nakış nakış işlemişlerdir. Ayetleri, hadisleri mısralarına katık edip, İslamî hakikatleri insanların zihinlerine bir nefeslik vakitte kazımışlarıdır. Mesela Yunus Emre Hazretleri bir şiirinde Dağlar yerinde ırıla, gökler heybetten yarıla. Yıldızlar bağı kırıla, düşe yere galtan ola. Buyurmuşlar. Aslında bu beyitin ilham kaynağı Allah Kelamının ta kendisidir. Görelim: Dağlar yürütüldüğü zaman, gök yarıldığı zaman, yıldızlar döküldüğü zaman.. (Tekvir/3) ... Yani İslamî hakikatleri ham yobaz kaba softa usulü olan kuru ezber yoluyla değil de onları kalbe sunucu bir vecd usulü ile kendi kalplerinden çıkanları muhataplarına en arı ve pak bir şekilde ikram etmişlerdir. Bugünün ölü kalplerinden çıkan hissiz satırların can isteyen yüreklere deva olmayışı, bu yol ve usulün terkedilişinden olmuştur. Sözlü kültürün dilsiz çocuğu okumak şöyle dursun zaten konuşamadığından, aşığından miras kalan sanata belki medeniyete rest çekmekle kalmamış, onu yıllar yılı gelen ravilerinden koparıp tozlu raflara mahkum etmiştir. Dilsiz çocuğun resmini, ne olup ne olmadığını Bedri Gencer hocanın yazısı ile çizebiliriz. Dilsiz çocuk Müslüman olmayı değil İslamcı olmayı, mütedeyyin olmak yerine dinci olmayı, müteşerri olmaktansa Şeriatçı olmayı, müteellih olmak yerine ilahiyatçı olmayı tercih etmiştir. (Seriyye Dergisi)
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.