— Olsun, dedi, başka papazın sürüsü bu!
Gelelim bizim işe: Oturayım mı, gideyim mi? Karar ver!
— Zorba! dedim ve elinden yakalamamak için kendimi zor tuttum.
— Anlaştık Zorba, benimle geleceksin. Girit'te bir linyit madenim var.
Sen işçilerle uğraşırsın. Akşamları ikimiz birlikte kumsala uzanırız;
Benim ne karım, ne çocuklarım, ne de köpeklerim var; birlikte yer içeriz.
Sonra sen santur çalarsın.
— Keyfim olursa, duyuyor musun? Keyfim olursa.
Sana istediğin kadar çalışır, esirin olurum! Ama santur başkadır.
Canavardır o, özgürlük ister. Keyfim olursa çalarım; şarkı da söylerim.
Sana zeybek, kasap havası ve pendozali* de oynarım ama peşin pazarlık:
Keyfim olmalı. Temiz hesap.
Beni zorladın mı yitirirsin. Unutma ki ben de insanım.
— insan mı? Ne demek istiyorsun?
— Yâni özgürüm.
Bağırdım:
— Kahveci, bir rom daha getir! Zorba atıldı:
— iki rom! Sen de iç ki, tokuşalım. Adaçayı ile rom kafadar olamaz;
sen de rom içeceksin. Kafa-darlığımızın kuruluşuna!
Kadehleri tokuşturduk; gün artık iyice ağarmıştı. Vapur düdük çalıyordu.
Valizlerimi vapura götüren sandalcı gelip bir işaret yaptı.
Kalkıp Zorba'nın omuzuna dokundum.
— Gidiyoruz, dedim; Tanrı yardımcımız olsun!
Zorba yavaşça ekledi:
— Şeytan da!
Eğildi, santurunu kolunun altına aldı, kapıyı açtı ve önce kendi çıktı.
* Pendozali: Bir çeşit raks.