Merhaba arkadaşlar. Corona günlerinde evde bulunma şansı elde eden insanlardan biriyim. İnsanlarla arama mesafe koyarken, kitaplarla baya yakınlaştım demek isterdim fakat ben zaten kitaplarla yeterince samimi olan biriyim; buradaki birçok insan gibi:) Biz neleri atlatmadık değil mi? Bu günleri de atlatırız. Şimdi de kitap hakkında biraz yazmaya başlayabilirim. İthaki Yayınlarının Bilimkurgu Klasikleri serisinden biri olan bu kitap, adından da anlaşıldığı gibi tamamen kadınlardan oluşan bir ülkeyi anlatmaktadır. Feminizmin ütopyası olarak bilinen ülkeye bizim dünyamızdan araştırmacı, maceraperest üç erkek arkadaş giriş yapmışlardır. Bu üç arkadaş Kadınların Ülkesi’nde bizim dünyamızdaki gibi dişiliği, cazibeyi, anneliği bir arada barındıran kadınlar beklerken tamamen bambaşka bir şey ile karşılaşacaklar. Bu kadınlar erkek olmadan da üreyebilen, üretebilen, düzen oluşturup; huzur içinde yaşayabilen kadın(insan)lardır. Yazar bu kitapta kurgudan ziyade kadınların eşitsizliğini, bu eşitsizlik ortadan kalkınca neleri yapabileceğini anlatmaya çalışmış. Bizlerin dünyasında kadınlar hem anne olup hem ev işleri yaparken, bir yandan da kocalarını tatmin etmek zorunda fakat onların dünyasında kadın bir insan, bir annedir. Ona hiçbir kalıp biçilmemiş, tek görevi yaşadığı ülkeyi kalkındırmak ve yaşatmaktır. Ben bir kadın olarak böyle bir dünyada yaşamak ister miydim bilmiyorum. Evet kesinlikle erkeklerle eşit şartlarda olduğumuz, sadece erkeklerin değil kadınların da üretip, araştırıp, yönetimde söz hakkı aldığı, kadınların erkekler tarafından zarar görmediği bir dünya diliyorum. Fakat böyle bir dünyada aşk da olmalı, tensel birliktelik de. Zira çocuğumu tek başıma yapmak istemem:) Ayrıca hepinize sağlık dolu ve bol okumalı günler diliyorum...