Gönderi

708 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
OLYMPOS TANRILARI, HOMEROS VE İLYADA ÜZERİNE BİR İNCELEME
Dünyada Homeros ve eseri kadar çok duyulmuş, tanınmış kaç kişi ve eser vardır dersiniz? Homeros, İlyada, Troya, Olyimpos Dağı, Olympos Tanrıları, Helene, Paris ve daha niceleri ile ilgili bölük pörçük anılarım altı yedi yaşlarımda radyodan kalmadır. İslam ve diğer semavi dinlerde tanrının yeri, her şeyin üzerindeyken Homeros’un tanrılarının insanlarla iç içe olması, tanrılara her türlü aşağılama ve hakaretin yapılabilmesi, tanrı ve tanrıçaların hovardalık peşinde koşmaları, tavlayabildikleri ölümlü insanlardan çocuklar peydahlamaları vs gibi ayrıntılar o gün bu gündür kafamı kurcalar dururdu. İlyada her ne kadar da Homeros’un eseri diye bilinse de, yüzyıllardır halkın dilden dile aktardığı bir destan olduğu anlaşılıyor. Yunan halkı ve dolayısıyla da Homeros her anları tanrılarla birlikte olsa, her konuda onlara şarap, tütsü ve kurban sunsalar, onlar adına sayısız heykeller, sunaklar, tapınaklar yapsalar da, tanrılarla aralarının hiç barışık olmadığı, tanrıların kararlarına da kendilerine de pek saygı duymadıkları, onlara çok da inanmadıkları göz önünde. İlyada’yı gözleri görmeyen Homeros’un yazmadığı da açıktır. Bilindiği gibi eski Yunan tanrıları Mısır kökenlidir ve yazlı bir metne dayanmayan, dilden dile aktarılan bir destan iken 2800 yıl önce ilk kez onun dilinden yazıya dökülmüştür. Bu açıdan bakınca Homeros’a “eski Yunan dininin peygamberidir.” diyebiliriz. Bir farkla ki, semavi dinlerin peygamberleri gibi Homeros’un “bana vahiy geldi, bu dinin ibadetleri ve kuralları şunlardır” deme ve insanları ikna etme bu dini yayma gibi bir kaygısı da yoktur. İlyada’yı okumaya başladığınızda, Bir yanınızda üzerinde insan kaynayan Troya surları, diğer yanda deniz ve üzerinde büyüklü küçüklü savaş gemileri, birden bire bir savaşın içinde bulursunuz kendinizi. Üstünüzden oklar, mızraklar, sapan taşları savrulur, savaş arabalarının biri gider biri gelir yanı başınızdan ve yerde ölüler. Olympos tanrıları ise, oralarda bir meşe dalında veya gökte bir kuş kılığında, ya da bir asker suretinde tam çatışmanın ortasındadırlar. Homeros eserinde dokuz yıl süren Troya savaşının kısa bir bölümünü anlatıyor olsa da benim burada asıl dikkatimi çeken şey, eski Yunan ve Anadolu insanının dini inançları, sosyal ilişkileri oldu. Örneğin Odysseus ile Aias bir koşuda yarışırken Aias Odysseus’un hep bir adım önündedir. Aias tam da yarışı kazanmak üzere son adımlarını atarken, biraz önce tanrılara kurban edilen öküzün dışkısına basıp yere düşer ve son anda yarışı Odysseus kazanır. Fakat Homeros’a göre Aias’ın ayağını kaydıran dışkı değil, Odysseus’un yakarışına kulak veren ve onun kazanmasını isteyen Tanrıça Athene’dir. Evet. Homeros’un tanrıları, atılan her oka, mızrağa, taşa müdahale ediyorlar, kaybetmesi veya kazanmasını istediklerinin hemen yanı başında bitivermeleri bize biraz tuhaf gelse de, tek tanrılı dinler ve peygamberlerin hikâyeleri de aslında böyle değil mi? Şimdi hangi Müslüman’a Olypos Tanrılarının marifetlerini anlatsanız elbette bunları çok saçma bulur ve “Aias acelesinden dışkıyı görmedi ve üzerine bastı düştü, Athene ile ne alakası var” der ama Sevr Mağarası’na sığınan Hz. Muhammed ve Ebubekir’i korumak için Allah’ın gönderdiği örümcekler ile güvercinler seferber olurlar. Örümcekler ağları ile mağaranın ağzını kat kat kapatırken güvercinde, derhal bir yuva yapar ve bu yuvanın içine de yumurtalarını bırakır. Hz. Muhammed İsa gibi “Ben Allah’ın oğluyum” demez ama bir gece ‘Burak’ adlı bir binitle Mekke’den Mescidi Aksa’ya, oradan da yedi kat gökyüzüne gider, doğrudan Allah ile görüşür, yeni emirler alır. Değişmeyen bir şey de savaşlar. Uhut’da Bedir’de nasıl her iki taraf da tanrılardan medet umuyor ve tanrının kendileriyle birlikte olduğunu iddia ediyorlarsa, Homeros’a göre de, tanrıların bir kısmı Toryalıları bir kısmı da Yunanlıları tutuyor ve destekliyorlardı. Sonucu belirleyen de yine onlardı. Değişmeyen bir başka gerçek ise insanın çıkarları söz konusu olduğunda ne kadar acımasız ve gaddar olabileceğiydi. Troya'da ölüm her an herkesin yanı başındaydı ve insan hayatı inanılmaz derecede ucuzdu. Erkekler her an ölümle burun burunaydı ama geride kalan kadınlar da ölümü kurtuluş olarak görecek kadar perişanlık içine düşüyorlardı. Örneğin kral Agamemnon, bir başka kral Ahhilleus’a hediye ettiği esir kızı geri alınca Ahhilleus’ta savaştan çekilir. Agamemnon onun gönlünü alabilmek, savaşa katılmasını sağlamak için, geri aldığı savaş esiri kadının üzerine yedi tane daha kadınla birlikte, şehri alırlarsa, en güzelinden yirmi Troyalı kadın ve kendi kızını da verecek oluyor. Medine’deki Beni Kureyza adlı Yahudi Kabilesi 627 yılında bir aylık bir kuşatmadan sonra teslim oldu. Hz. Muhammed Medine'nin pazar yerinde hendekler kazdırdı ve sayıları 600'ü aşan yedi yaşından büyük bütün Beni Kureyza erkeklerini elleri arkadan bağlı vaziyette, hendeklerin başında başları vurularak infaz edildi. Kadın ve çocuklar ise ganimet mallardan sayıldığı için Müslümanlar arasında paylaştırılacaktır. Kocası, babası, kardeşleri de kafası kesilenler arasında bulunan Reyhâne Bint Zeyd'de Hz. Muhammed’in payına düşmüştü. Beni Kureyza gibi Medine’den çıkarılan Yahudi kabilesi Beni Nadir’den Safiyye’yi de, Hz. Muhammed, 628 yılında haremine katacaktı. Aynı Reyhane gibi Safiyye’nin de başta babası ve kocası olmak üzere bütün ailesi savaşta öldürülmüş ve kendisi henüz on sekiz yaşında, çok güzel bir kadındı. Batı Medeniyetinin temelini Homeros’un İlyada’da anlattığı Yunan Medeniyeti oluşturur, Doğu Medeniyeti ise İslam Medeniyeti olarak bilinir. Homeros’un anlattığı Troya savaşı ile Hz Muhammed arasında yaklaşık 1600 yıl var. Yunanlı ve Troyalılar putperest, Hz. Muhammed ise tek tanrılı dinin temsilcisi ama inançlar, tanrılardan beklentiler, yakarışlar ve insanın acımasızlığı hemen hemen aynı. Başta Haçlı seferleri olmak üzere, yüzyıllardır camilerde batı medeniyetinin, putperestlerin kötülükleri, yağma, talanı, kadın ve çocuklara acımasızlıkları anlatılır fakat bir Müslüman’da çıkıp: “Batı Medeniyetinde de kadın ve çocuklar savaş ganimeti, İslam Medeniyetinde de. İslam orduları denizaşırı Endülüs’e, İstanbul’a kadar, yağma talan, kadın kız için gitmediyse ne için gitti? Dört kadın ve sınırsız cariye konusu, her yeri kan revan içinde bırakan kurbanlar insan vicdanını bile sızlatırken, Tanrı buna izin verebilir mi?” demez. Dese de buna kaçamak cevaplar verilir veya soru sahibi imansızlıkla suçlanır. Zira bu ve benzeri soruların mantıklı bir cevabı yoktur. İlyada’da anlatılan Troya savaşı sözde kaçırılan Helen’yi kurtarmak için başlatılmıştı ve bir namus savaşıydı. Oysa şimdi Yunanlılar bir yandan şehri yağmalarken diğer yandan da masum Troyalı kadın ve çocukları aralarında paylaşıyorlardı. Bu da gösteriyor ki, bu bir yağma, talan ve ganimet savaşıydı. Tanrılar ise, yapılan iğrençlikleri, vahşiliği, kanı, gözyaşını meşrulaştırmak, perdelemek, insan vicdanını rahatlatmak için, hayal mahsulü araçlardı. Dünyada hakkında kırk bin ciltten fazla eser yazılmış olan Homeros, destanında şöyle diyordu: “Yapraklar gibidir insan soyu. Bir yandan rüzgâr bakarsın onları döker yere, bir yanından bakarsın bahar gelir, yenilerini yetiştirir, yeşertir ormanı, böylece soyların biri göçer biri doğar." (Sayfa 124) Evet, insan ve insan ömrünü anlatmak için galiba bundan öte bir söze gerek olmadığı gibi, bu söz Homeros ve eseri hakkında da yeteri kadar fikir verir herhalde. Yunan ve batı medeniyetlerini ve insanı tanımak için belki de dünyada ilk beşe girecek önemde ve baştan sona tatlı bir heyecan içinde, sıkılmadan tekrar tekrar okunabilecek bir eser. Okuyarak kalın. KİTAPTAN ALINTILAR Olympos’ta Tanrılar Toplantısı Tanrılar toplanmıştı Zeus'un çevresinde, altın avluda. Ulu Here nektar döküyordu her birine, onlarda Troyalıların kentine bakıyorlardı tepeden, kaldırıyorlardı altın tasları birbirlerinin şerefine. Here'yi kışkırtmaya çalıştı Kronosoğlu, (Zeus) batırdı iğneyi, takıldı dedi ki: "Menelos'a arka iki tanrıça var, biri Argoslu Here biri Alakomeneli Athene. Onlar yan gelmiş bakıyorlar şöyle uzaktan. Oysa gülümser Aphrodite, Paris'in yanında yürür, ölüm tanrıçalarını uzak tutar ondan. (Sayfa 69) Baş Tanrı Zeus Öfkelenince Çok kızdı bulutları devşiren Zeus dedi ki: "A şeytan karı, ne diye kızarsın onlara böyle, düzenli İlyon'u yerle bir etmek hırsı da ne? Priamos'la çocuklarının sana ettiklerini ne ki? Bir girebilseydin kapılardan, koca surlardan, Priamos'u, çocuklarını, Troyalıları yerdin çiğ, azalırdı hırsın o zaman." (Sayfa 70) En İğrenilen Tanrı Ares Bulutları devşiren Zeus yan yan baktı dedi ki: "Böyle ağlayıp durma dizimin dibinde, dönek, Olympos'ta oturan tanrılar arasında benim en iğrendiğim tanrısın sen, hep hır, gür, kavga, savaş işin gücün. Ele avuca sığmaz huysuzluğun biliyorum anandan gelme sana, Here'den, ben de ona zorla dinletirim sözümü, onun öğütlerinden geldi başına ne geldiyse. (Sayfa 117) Savaş Ganimeti Kadınlar Yedi Lesboslu kadın vereceğim elleri her işe yatan, Akhilleus Lesbos'u aldığında ayırmıştım kendime, güzellikte üstündürler öbür kadınlardan. İşte onları vereceğim ona, Briseis kız da olacak içlerinde. Büyük ant içeceğim üstüne ki, çıkmadım yatağına o kızın, olmadı kadınla erkek arasında birleşme. Üstelik tanrılar nasip ederlerse bize Priamos'un büyük ilini yağma etmeyi, Akhalar doyumluğu pay ederken gelsin o, (Akhilleus) doldursun gemilerini altınla, tunçla. Argoslu Helene'den hemen sonraki en güzel yirmi Troyalı kadını alsın kendisine. Dönersek bir gün yeryüzünün memesi Argos'a damadın olsun benim o. (Sayfa 181) Tanrılar Arasında Dünya Üçe Bölündü Kronos'tan doğuma üç kardeşiz bizler, Reha doğurdu Zeus'u, beni, (Poseidon) ölülere hükmeden Hades'i. Dünya üçe bölündü, üçümüz de aldık payımızı, kura çekildi, köpüklü deniz düştü bana, her zaman orada oturayım diye, sisli karanlıklar ülkesi düştü Hades'in payına, Zeus'a bulutlar arasındaki engin gök düştü. Ama toprakla koca Oliympos'ta herkesin payı var, bu yüzden yaşamam ben Zeus'un keyfince, gücü varsa rahat otursun kendi payında, ülkesinde korkutmasın elleriyle, alçak yerine koymasın beni. (Sayfa 323) Tanrılar Toplantısına Davet Zeus çok yarlı Olyimpos'un doruğundan buyurdu, tanrıları toplantıya çağırın dedi Themis'e. O da dört bir yana gidip buyurdu tanrılara, gelin Zeus'un evinde toplanın dedi. (Sayfa 433) Hektor’un Eşi Andromakhe’nin Ağıdı Bir çocuğu yetim bırakan gün, akranlarından da yoksun kılar onu, dolaşır boynu bükük, başı önde, gözü yaşlı, çaresiz başvurur babasının arkadaşlarına, rastgele sarılır onun bunun eteğine. Şarap tasını uzatsa bile acıyan biri, ıslatıp şarap dudağını, dokunmaz damağına. Şölenden kovar onu anası babası sağ olan, eliyle vurur, küçük düşüren sözler eder: ‘Haydi,’ der, ‘kır boynunu buradan, yok senin baban şölende.’(Sayfa 489) Hektor’un Eşi Andromakhe’nin Ağıdı “Koca karınlı gemiler götürecek yakında beni de. Yavrum sen benim ardımdan geleceksin belki. Belki de bir Akhalı surlardan aşağı atacak seni. Hektor öldürdü diye kardeşini, onun babasını, ya da oğlunu öldürdü diye, böyle alacak öcünü Hektor'dan." (Sayfa 543) Tanrıça Athene’nin Marifetleri Tam atılacakken ödülün üzerine, Patroklos uğruna Akhilleus'un kurban kestiği öküzlerin pislikleri yanında birdenbire kaydı Aias'ın ayağı, gökgözlü tanrıça Athene'ydi kaydıran. Tezek doldu Aias'ın ağzı burnu. (Sayfa 517) Sen Tanrıya İyi Bakarsan... Zeus dedi ki: "Gerçi Hektor tanrılarca İlyon'dakilerin en sevileniydi. Hoş ederdi gönlümü, severdim onu bende, yoktu armağandan yana bir tek kusuru, ne eşit şölenlerden yoksun kalırdı sunağı, ne de hepimizin pay aldığı şarap, yağ sunularından." (Sayfa 523) Hektor'un Ölüsünün Kurtulmalıkları Hektor'un tanrı yüzlü babası Priamos: On iki tane çok güzel ruba, on iki tane düz battaniye, bir o kadar kilim, on iki ak keten çarşaf, on iki gömlek. On ölçek altın tartıp ayırdı, iki parlak üçayak ayırdı, dört de leğen, değer biçilmez çok güzel bir sağrak ayırdı. Hiçbirini esirgemiyordu yaşlı adam, artık hiçbir şeyde gözü yoktu onun. Sayfa 528 - İş Kültür
İlyada
İlyadaHomeros · Türkiye İş Bankası Yayınları · 20147,4bin okunma
·
156 görüntüleme
Psyche okurunun profil resmi
Homeros okurken üzerinde durduğumuz nokataların benzer oluşunu daha evvel görmüştüm. Troya Savaşı'nın kıvılcımı; üç güzeller yarışmasını ben de yakın diyebileceğimiz bir zamanda gerçekleşen petrol savaşlarının doğuşuna benzetirim ve bu konuda yazmaktayım. Asıl paylaşmak isteğim ise Homeros tanrılarının evrimi hakkında önemli gördüğüm bir alıntı; Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat yazışmalarından: "Hayret etmenin bir sebebi de bence şundan. Sen Homer asrını Olimpiyen tanrılar inancının asıl gelişdiği asır sanıyorsun. Hayır, Homer zamanında Anadolu’da Olimpiyenlerin en parlak zamanı epeyceden beri geçmişdi. Homer’in inancındaki asıl savsaklama bundandır. Homer o tanrılara tamamen inansaydı, Aphrodite-Hephaistos skandalinı, Are’sin yaralaranak danalar gibi anıra anıra kaçmasını, daha neler de neler yazar mıydı? Bana kalırsa Homer zamanında Olimpiyenlerin Anadolu’da modası eni konu geçmişdi." Burada gördüğümüz gibi Homeros aslında zayıflayan Olimpos tanrılarını daha popüler hale getirmiş olabilir ve belki de kendisi bile inanmıyordu. Ben Homer tanrılarının bir matematik düzeninde olayları denkleştirmek adına kullanıldığını düşünüyorum, varsa Homeros da bu destanla harika bir iş başarmış..
Halil Korkmaz okurunun profil resmi
Ben de sizinle aynı fikirdeyim. İncelememde de bunu arz etmeye çalıştım zaten. Lakin tanrılara onca hakaret, onca aşağılamaya rağmen, aynı bizim bu günkü dindar Müslümanlar gibi neden her şeyi tanrılara bağlıyorlar? Onu anlayabilmiş değilim.
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.