Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İhtiyar Giritli, eski günleri, Türkiye dönemini hatırladı; babasının sözleri ve insanlar Allah'tan korkup inandıkları için o dönemde olan mucizeler aklına geldi. — Nah işte, şu gördüğünüz ben... ben, Barba Anagnostis, mucize kabilinden doğdum, mucize kabilinden işte! Size nasıl olduğunu anlatsam, şaşkınlık içinde şöyle dersiniz: «Hey büyük Allahım!» ve Meryem Ana'mızın manastırına giderek ona bir mum yakarsınız. İstavroz çıkardı ve tatlı sesiyle yavaş yavaş anlatmaya başladı: — O dönemde, bizim köyde zengin bir Türk kadını vardı. Gebe kaldı ve doğum zamanı geldi. Onu doğum sedirine oturttular, üç gün üç gece danalar gibi böğürdü. Ama, çocuk çıkmıyordu. Bir arkadaşı ona: «Cafer Hanım,» dedi, «bir de Meryem Ana'yı yardıma çağırsana!», Cafer Hanım: «Onu mu çağırayım, onu mu? ölürüm daha iyi!» dedi. Ama sancıları büyüktü. Bir gün bir gece daha geçti, fakat doğuramıyordu. Ne yapsın? Artık sancılara dayanamayıp çığlığı bastı; «Meryem Ana! Meryem Ana!» Bağırıyor, ama sancılar dinmiyor, çocuk çıkmıyordu. Arkadaşı: «Duymuyor,» dedi, «herhalde Türkçe bilmiyordur; şunu Rumca adıyla çağır.» Bunun üzerine kadın bir çığlık daha attı: «Rumların Panayası! Rumların Panayası!» Ama, kahrolası sancılar artıyordu. Arkadaşı yine; «îyi çağırmıyorsun, Cafer Hanım!» dedi, «iyi çağırmıyorsun, o da gelmiyor, işte...» O zaman hıristiyan düşmanı kadın, tehlikeyi görerek kocaman bir çığlık attı: «Panayamu!»* ve çocuk birden, yılanbalığı gibi karnından kayıverdi... (* Panayamu: Rumca 'Meryemim' demektir.) Bu, bir pazar günü olmuştu ve şansa bakın ki, ertesi pazar da benim anam doğum sancıları çekmeye başladı. O zavallının da canı acıyor, böğürüyordu. «Panayamu! Panayamu!» diye bağırıyor ama bir türlü kurtulamıyordu. Babam avlunun ortasında, yerde oturuyor, kahrından yemiyor, içmiyordu. Zoru Panaya ile idi. Türk kadını Cafer bir kez çağırmış, o da palaspandıras kendisini kurtarmaya gitmişti. Şimdi ise... Sonunda dördüncü günü babam dayanamadı, çatallı bastonunu aldı, seke seke Meryem Manastırı'na gitti, öylesine öfkeliydi ki, istavroz bile çıkaramadan kiliseye girdi, arkasından kapının mandalını sürdü ve tasvirin önüne dikildi: «Ee Panaya!» diye bağırdı; «her cumartesi akşamı sana zeytinyağı getirip kandillerini yakan karım Marulia'yı bilirsin elbet. Karım Marulia üç gün üç gecedir doğum sancılan çekiyor, seni çağırıyor. Duymuyor musun? Belki de sağır oldun, duymuyorsun. Onun yerine bir Cafer Hanım, bir Türk kadını olsa,palaspandıras kurtarmaya giderdin; değil mi? Ama bir hristiyan kadınını, karım Marulia'yı duymamak için sağır oldun. Ah ulan, bir Panaya olmasaydın, ben sana şu koca sopayla gösterirdim!» Bunları söyledi ve kalktı, istavroz çıkarmadan. Fakat, sen büyüksün Allah'ım! O anda, kutsal tasvir, ortasından çatlarmış gibi gıcırdayıverdi. Kutsal tasvirler böyle gıcırdar, bunu bilmiyorsanız öğrenin. Kutsal tasvirler mucize gösterecekleri zaman böyle gıcırdar. Babam anlayıp baktı, aklı başına geldi, istavroz çıkardı: «Günah işledim Panayam! Ne söyledimse suyla tuz olsun!» Daha köye varmamıştı ki, hayırlı haberi kendisine yetiştirdiler: «Ömrü uzun olsun Kostandi, karın doğurdu, bir oğlun oldu.» Yâni, şu gördüğünüz ben, Barba Anagnosti. Ama, biraz sağır doğdum, babam Panaya'ya küfredip «sağır,» demişti ya... Herhalde Panaya da şöyle demiş olmalı: «Öyleyse, ben de senin oğlunu sağır edeyim de, küfretmesini öğren!» Barba Anagnosti, istavroz çıkardı: — Yine iyi! dedi, şükür Allah'a! Beni kör, yada bir yanı çarpılmış yada kambur, yada, Allah korusun, dişi yapabilirdi. Yine iyi, onun rahmetine şükrediyorum! Bardakları doldurdu: — Rahmeti üstümüzde olsun! dedi ve dolu bardağı kaldırdı. — Sağlığına Barba Anagnosti,yüz yıl yaşayıp torunlarının çocuklarını da göresin! İhtiyar şarabını bir yudumda içip bıyıklarını sildi. — Hayır oğlum, yeter! Torunları gördüm, yeter! Artık dünyayı yiyecek değiliz ya. Vaktim geldi, ihtiyarladım be çocuklar! Belim boşaldı, artık çocuk yapamam, öyleyse nideyim hayatı? Yine bardakları doldurdu, kuşağının içinden defne yapraklarına sarılmış ceviz ve kuru incir çıkarıp bize sundu. — Neyim var, neyim yoksa, çocuklarıma bölüştürdüm. Fakirlik bastı, bastı ama ben tınmıyorum. Allah'ta var ya... Zorba, ihtiyarın kulağına bağırdı: — Allah'ta var, Barba Anagnosti, Allah'ta var ama bizde yok! Koca cimri vermiyor bize...
Can YayınlarıKitabı okudu
··
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.