Gönderi

Geçenlerde Nâzım, Novodeviçi’de Aleksandr Tvardovski ile karşılaştım. Eski kilise tarafından çıkmış geliyordu. Benimle senin mezarının başına geldi. Ve aynı soruyu yineleyip, Fadayev’in sana anlattığı uğursuz yazarın adını bana söyleyip söylemediğini sordu. Hatırlarsan Floransa’da, Fadayev’in kapısına dikilen adamın öyküsünü benim yanımda konuşmuştunuz. Senin adı saklamadığını, gerçekten anımsamadığını söyledim ona. Neden bilmiyorum, ama sanki Fadayev’in mezarından geliyormuş gibi bir izlenim bıraktı bende. Evet, gerçekten de 12 Mart 1962 günü Tvardovski’ye Fadayev’ den bahsettiğinin tanığıydım. Avrupa Yazarlar Konferansı için gittiğimiz Floransa’daydık. Ilık mı ılık bir akşamdı. Uzun süre şehirde dolaşıp yorulmuştuk. Tvardovski ile sen ayakkabılarınızı çıkarıp Galeri Ufizzi’nin taş girişine oturmuştunuz. Öyle, ayaklarınızda sadece çoraplarınızla gece geç vakte kadar sohbet etmiştiniz. Herhalde, durumunuzla bağlantılı olarak, Tvardovski asla çıplak ayakla yazamadığını söyledi. “Parlak kâğıda yazmayı da sevmem. Ve hayatımda bir kez olsun içki içtikten sonra yazmadım...” diye de ekledi. Tvardovski senin anlattıklarından sonra, ölümünden birkaç gün önce Fadayev’i Moskova yakınlarındaki “Gorki” sanatoryumunda gördüğünü anımsadı. Fadayev çok hasta genç bir hanımı tedavi için getirmişti oraya. Herhalde Krasnodon’dan geliyordu kadın. Sanatoryum’da kalış belgeleriyle ilgili bir pürüz çıkmıştı. Fadayev çok uğraşmış, oradan bir yerlere gidip gerekli düzeltmeleri yapmıştı. Kadının tedavi edilmesindeki engelleri kaldırmıştı. İşte bu öyküden sonra sormuştu sana Tvardovski, Fadayev’in kapısına tüküren adamın adını. “Gerçekten bilmiyorum. Zaten hafızam zayıftır, hele Rus isimlerini çok zor aklımda tutuyorum,” demiştin. Floransa’da pek çok anısı tazelenmişti Tvardovski’nin. Marşak ve Fadayev ile olan dostluklarından bahsetmiş, savaşı anlatmıştı. Hatırlıyor musun, bir kere üçünün restorana gidişlerini anlatmıştı. Sohbetin güzelliğine dalmışlar, vaktin gece yarısını geçtiğini fark etmemişler. İçlerinde bir tek Marşak içkili değilmiş. Bu nedenle de, garsonlar onları kapı dışarı etmeye çalıştığında, ciddi anlamda sinirlenmiş. Paltosunu sırtına atıp, şapkasını aldığı gibi restorandan fırlamış. Onlardan uzaklaşmak istiyormuş. Fadayev zor yetişmiş ona ve eve birlikte gitmeleri için yalvarmaya başlamış. “Siz olmazsanız,” diyormuş, “bu gece sonum geldi demektir! Bu restoran macerası için kafam uçar! Sözümü tutmadım çünkü...” “Sizi Tvardovski götürür, o korkaklar sınıfına dahil değil,” diyerek Fadayev’i geri çevirmiş Marşak. Beriki ısrar ediyor, “Tvardovski’nin bugün beni savunacak hali mi var? Bir iyilik yapın bana. Sadece kapının önünde durun yeter. Beni Marşak’la gördükleri anda mesele hallolur, hemen affedilirim. Eh, kendiniz karar verin. Hayatım sizin ellerinizde... Sizi kapıda görsünler, ben hemen içeri süzülürüm. Siz de serbest kalırsınız,” diyormuş. Marşak karşı çıkmış, bu sarhoş zırvalarından bıktığı için homurdanmış, ama o halde de bırakmamış onları. Güçlükle taksi bulmuşlar ve gecenin bir yarısında Fadayevler’in evine gelmişler. Orada Marşak, onlardan kurtulmak için son bir çaba gösterdiyse de başarılı olamamış. Tvardovski ile Fadayev yaşlı adamı kollarından kaldırdıkları gibi kolayca asansöre bindirmişler... Zili çalmaya fırsat bulamayan Fadayev ardına kadar açılan kapının arkasında kalmış. Kapının eşiğinde beliren karısı muhafızlara bir göz atıp gözlerini Marşak’a dikmiş ve: “Siz yaşlı adam, ayyaşlık etmeye utanmıyor musunuz?! Bir de çocuk yazarı olacaksınız!” demiş. Marşak yerin dibine geçmiş tabii. Sinirini Tvardovski’den çıkartmaya çalışmış. Bir daha onunla görüşmeyeceğine yeminler etmiş, onlardan uzakta yaşayacağını, tüm bağlarını koparacağını söylemiş! Nedense bir aşağı bir yukarı inip çıkan asansörde iyice ortaya çıkmış öfkesi. “Durdurun şunu. Çıkartın beni,” diye bağırıp durmuş. Tvardovski, sevdiği bir insan olan Marşak’ın öfkesinden çok etkilendiğini ve kendisinin de o anda, içmeyi bırakacağını söyleyecek kadar acı çektiğini anlattı bize. Sokağa çıktıklarında, temiz hava Marşak’ı biraz rahatlatmış ve gülmeye başlamış. Sonra da küçük bir erkek çocuk gururuyla: “Gene de yardımımız dokundu Fadayev’e öyle değil mi?” demiş.
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.