Vera Tulyakova Hikmet (1932-2001) Nâzım Hikmet’in karısı. Devlet Sinema Üniversitesi (VGİK - Vsesoyuzniy Gosudarstvenniy İnstitut Kino) Senaryo Bölümü’nü bitirdi ve SSCB’nin en büyük çizgi film kuruluşu olan “Soyuzmultifilm”de redaktör olarak çalışmaya başladı. “Novosti” haber ajansında muhabirlik yaptı. 1955 yılında tanıştığı Nâzım Hikmet’le birlikte yazdıkları “İki İnatçı” ve “Kör Padişah” adlı tiyatro oyunları Moskova başta olmak üzere SSCB’nin çeşitli kentlerinde sahnelendi. 1963’te Nâzım Hikmet’in ölümünün ardından Rusya Edebiyat ve Sanat Devlet Arşivi’nde Nâzım Hikmet Bölümü’nün oluşmasına ön ayak oldu. Aynı yıllarda VGİK’te doktora çalışmasını tamamladı ve ölünceye dek aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ayrıca 1998’de Rusya’nın konusunda ilk özel üniversitesi olan “Bağımsız Sinema ve Televizyon Okulu”nu kurdu ve rektörlüğünü üstlendi.
31 yaşında Nâzım’ı toprağa vermesinin ardından Vera, acı ve yalnızlıkla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Yanında insanlar varken zaaflarını göstermek istemezdi. Ancak gündüzleri, mezarlığa gidip Nâzım’la konuşabiliyordu. Nâzım’dan sonraki ilk yıl, her gün yaptığı bu ziyaretlerini anımsıyorum. Bazen beni de götürürdü yanında. On bir yaşındaki bir kız çocuğu için acı deneyimlerdi bunlar. Önce çiçek almak için pazara uğrardık. Annem, “Bunlar hoşuna gider mi acaba?” kaygısıyla seçerdi buketi. Mezar başına geldiğimizde, toprağı okşar, (artık orada olmayan) banka otururdu. Yüzünde tuhaf bir ifade belirir ve beni ve etrafta olan bitenleri artık görmez olurdu. Ona engel olmak mümkün değildi. Yardım etmek ise imkânsızdı. Uzaklarda bir yerlerde onunla buluşurdu sanki. Bana hiç bitmeyecekmiş gibi gelen sürenin sonunda gerçek dünyaya döner ve neredeyse neşeli bir sesle “Yarın görüşmek üzere, Nâzım!” derdi.
Vera'nın Nazım'a son bakışı...
"Sana, ne demeliyim bilmiyorum!
Güneşim desem, güneş batıyor.
Hayatım desem, hayat kısa.
Gülüm desem, o da soluyor.
Sana "canım" demeliyim.
Çünkü bu can seninle atıyor."
"Kapının karşısındaki yarıya kadar cam olan duvarın alt kısmında Van Gogh’un “Arles’te Gece Kahvesi” adlı tablosunun bir tıpkı yapımı asılıydı. Kapının üst kısmında ise, gene ustaca yapılmış, Picasso’nun “Ağlayan Kadın” tablosunun kopyası duruyordu."
İnsan bir kitabı gözleri dolarak, bazen kendi kendine gülerek bazen de iç sesini dışa vurarak okuyunca çevresindekiler tarafından farklı bir nitelemeye tâbi tutuluyor. Bu süre zarfında duygularım sanki benimle dalga geçiyordu, hüzünlü hiçbir satırı olmamasına rağmen bana ağır gelen o kadar fazla bölüm vardı ki daha fazla devam edemeyeceğimi
belki nazım hikmet'in penceresinden baktığınızda sözlerle bezenen en güzel aşkı görebilirsiniz ama Vera açısından baktığınızda da olabildiğince gerçekçi bir aşkı görüyorsunuz.
şahsen Nazım hikmet'in Vera'da rus edebyatının o büyüsünü gördüğünü düşünüyorum. Eğer rus edebiyatı seviyorsanız Vera'nın kalemini okumalısınız. ''gördükçe'' gülümseyerek okuduğunuzu farkedeceksiniz.
nazım'ın tam bir akdeniz erkeği edasıyla her çiçekten bal kotaran aşklarının yanında Vera'nın tutkulu ve bağımlı kaldığı aşkını, kendini kaybederek değil de mantığıyla da ne kadar sevdiğini görüyorsunuz satır aralarında. aşkı yeniden keşfetmek gibi. çok ama çok güzel bir kitap. şiddetle tavsiyedir.
Bahtiyar Ol NazımVera Tulyakova Hikmet · Yapı Kredi Yayınları · 200897 okunma
içinde, nâzım hikmet'in vera tulyakova'ya yazdığı şu şiiri bulunan kitap:
"martılara rastlamadım
balıklar kovalamadı dümen suyunu
ve üç gün üç gece
bulutların önünden
ağır bir keder gibi akıp geçti baltık denizi
ve ben ordaydım yine sensiz
ve içimde seni itirmenin korkusu
dönüp bulamamak seni
seni ve şehri bulamamak yerinde
seni, şehri ve