Gönderi

Eğitimci Memurlar 1816 yılında, Finlandiya’nın Rusya’ya ilhakı şartlarından olarak bu ülkeye yeni bir anayasa verilmişti ve Finlandiya Milli Meclisi yeni anayasa hükümlerine göre icra yapıyordu. Çar I. Alexandr, yayınladığı bildirisinde Rusya’nın idaresi altında bulunan Finlandiya’ya verilen anayasaya, gerek kendisinin, gerek de kendisinden sonrakilerin sonsuza dek bağlı kalacağını vadederek yinelemişti. Bir keresinde Millî Meclis’in açılışı münasebetiyle memurlar kongresi toplanmıştı. Bu kongreye Snelman da katılmış ve söz alarak, İsveç döneminden başlayarak Fin memurlarının tarihini gözler önüne sermişti. Snelman şöyle seslenmişti memurlara: -İsveçliler, çok iyi, çok zeki, çok namuslu ve uygar insanlardır. Ben İsveçlileri severim. Bunların arasında çok aziz dostlarım vardır. İsveç’in her alanda başarılı olmasını içtenlikle temenni ederim. Fakat aynı zamanda bizim unutulmuş ve yoksul kalmış ülkemizin İsveç egemenliğinden kurtulduğuna da memnun oluyorum. Ben halkımın İsveç Devleti’nden değil, İsveç memurlarından kurtuluşunu selamlarım. Finlandiya’daki İsveçli memurlar nasıl adamlardı? Bunlar hem Finlandiya, hem de İsveç için birer belaydılar. İsveçlilerin kendi yurtlarındaki memurları zeki, dürüst, ve çalışkan insanlardır. Fakat bizim ülkemizdekiler böyle değildi. İsveç Hükümeti de bir çok ülkenin yaptığı hatayı tekrarlıyordu. En yetenekli memurlarını merkeze ve içteki gözde şehirlere tayin ediyor, uzaklara ve taşraya ise memur sınıfının artıklarını, ya da toplumun düşkünlerini gönderiyordu. Her millette olduğu gibi bazı kibar ve sosyete İsveç ailelelerinde de şımarık, tembel, beceriksiz, zararlı, aptal, alkolik ve yozlaşmış gençler yetişiyordu. Bütün okullardan kovulmuş, hiçbir kamu sektörüne kabul edilmemiş, işyerlerinde bir iş bulamamış, kendi başına bir iş tutturamamış, aslında çalışmak istemeyen bu gençler, bir süre aile servetiyle idare ettikten sonra ailelelerinin torpiliyle ülkemize memur olarak gönderilirdi. Bu şekilde ülkemize gelmiş olan 1000, hatta 2000 İsveç memurundan artık ne beklemek gerekir, gerisini siz düşünün. Çoğunluğu Lise 2’den ve 3’ten mezun olan bu yalancı, cahil ve ahlâksız memurlar, mesailerini devlet dairelerinde değil, lüks meyhanelerde ve eğlence yerlerinde geçirirlerdi. Bu memurlar çalışmak istemezler ve aslında işten de anlamazlardı. Görevlerine karşı ne kadar ilgisizlerse, halka karşı da o denli mağrur ve kibirliydiler. Mesai saatlerinde kahve ve sigara içerek, gazete okuyarak veya dostlarıyla sohbet ederek ya da tartışarak zaman öldürürlerdi. Bir iş için kendilerine müracaat edenleri saatlerce bekletirlerdi. Kaba ve küstah odacılar bile halka bağırıp çağırıyordu. Halk saatlerce bekledikten sonra işini yaptıramadan dağılırdı. Sabırla bekleyenler ise uykulu, aptal suratlı ama bir hindi kadar mağrur olan memurun huzuruna kabul edilirdi. Müracaat eden kişi daha ağzını açmaya fırsat kalmadan “Bugün çok meşgulüm, yarın gel!” cevabını alırdı. Adamın ısrarları işe yaramaz “yarın gel” diye tutturan memurun hışmına uğrayarak en nihayet daireden kovulurdu. Mesaisi biten memur ise soluğu bir eğlence yerinde alırdı. Pahalı içkiler su gibi akar, kadınlar çevresinde döner, memur günün yorgunluğunu(!) çıkarırdı. Ancak böylesi bir hayat için elbetteki çok para kazanmak gerekiyordu. Bu yüzden önemli devlet işleri bu batakhanelerde rüşvetle dönüyordu. Bu olayları duyanlar yüksek sesle hesap sormaktan korkarak ancak kendi aralarında fısıldaşabiliyorlardı. Halk ağlıyor, inliyor, şikâyet ediyor, kızıyor, nefret ediyor ve “Madem devlet adamları vurgun peşinde, biz neden fırsatları değerlendirmeyelim ki?” denilerek milli servet talan ediliyordu. Şükürler olsun ki, şimdi memurların durumu böyle değildir. Yavaş yavaş her devlet dairesine kendi Fin memurlarımızı yerleştiriyoruz veya Finlandiya’ya yerleşen İsveçliler’in dürüst olanlarını seçiyoruz. Bu zamanın değerini biliniz. Bulunduğunuz kurumda, görev başında daha ilk günden başlayarak yeni usulleri uygulayınız. Eski işleyiş biçimini terk ediniz. Tamamen yeni ve gerçekçi yöntemleri deneyiniz. Bu yoz yönetim biçiminin devlet dairelerinde hiçbir izi kalmasın. Artık halk da bilsin ki memurlar, halkın hizmetçileridirler. İş için size müracaat edenlere, sıkıntı veren sinek muamelesi yapmayın. Elden geldiğince işleri kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Herkese karşı güler yüzlü ve iyi niyetli olun. Sonuçta halk şunu anlasın ki, eğer bir iş sonuçlanmıyorsa bu sizin yapmak istemediğinizden değil, yasal olarak yapılması mümkün olmadığındandır. Anlayınız ki, siz memurlar, halkı eğitmek hususunda öğretmenlerden aşağı değilsiniz!... Snelman anlamlı bir gülüşle şu soruyu yöneltti: -Kanunsuzluğun en büyük öğreticisi kimlerdir, bilir misiniz? Sorusunu yine kendi cevapladı: -Memurların ta kendisidir. Yasayı uygulamakla yükümlü olanlardır. Halka, yasalara itaat etmenin yollarını ve çarelerini memur öğretir. İşte bunun için yeni Finlandiya Devleti için sizden rica ediyorum. Kanun adamı olan sizler, halkı kanunlara uyma konusunda eğitiniz ki, halkta samimi adalet duygusu yer etsin! Bu konferans Snelman’ın ilk ve son konferansı değildi. Gittiği her yerde fırsat buldukça memurları yönlendirmeye çalışıyordu. Sonuçta halkın memurlara karşı güveni ve saygısı arttı. Bir iki nesil sonra bütünüyle yeni bir Fin memurlar kadrosu meydana geldi. Memurlar kültürel olarak ve ahlâken yükseldiler. Tüm dünyaya örnek olacak hizmetler gösterdiler. Bugün halk, kamu memurlarının varlığıyla gurur duymakta ve onları hayranlıkla izlemektedir.
·
23 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.