Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yurtdışında olduğumuz zamanlarda gecelerimizi sinemalarda geçirdiğimiz olurdu. İnsanların nasıl eğlendiklerini, neşelendikleri izlemekten çok hoşlanırdın. Sinemaya gitmek senin için bir zevkti. Ustasından caz dinlemeyi severdin. Yeni olan her şeye ilgin vardı. Her şeyi görmek konusundaki açlığını bastırmak asla mümkün değildi. Bizdeki gazetelerde tviste karşı kampanya başladığı, bu dansın rezillik ve zevksizlikten başka bir şey olmadığının yazılıp çizildiği günlerden birinde: “Bu kadar sövdüklerine göre gidip görmeli,” dedin bana. Ve arabaya atladığımız gibi bir işçi kulübüne gittik. İçeride iğne atsan yere düşmezdi, ama sen kendini çok iyi hissetmiştin. Sırtını duvara yaslayıp keyifle gençleri izlemiştin. “Baksana şunlara, aferin, ne kadar güzel dans ediyorlar. Ama şu zavallıcıklar ritim tutturamadılar bir türlü. Gördün mü tvist de diğer danslar gibi, beceri istiyor, öyle sallanmakla olmuyor.” Bir yolculuğumuzda bir gece kaldığımız Paris’te görmek istedin tvist yapanları. “Hadi uyumayalım, bir yerlere gidip Fransız gençliğinin nasıl eğlendiğine bakalım. Sabaha karşı yatıp biraz uyusak yeter,” dedin. Sorbonne’dan gençlerin takıldığı bir öğrenci kafesi bulduk. Neşeyle izledin onları. Moskova’ya döndüğümüzde genç dostlarımızı çağırdın bize ve sonra: “Vera Paris’te nasıl tvist yaptıklarını göstersene,” dedin. Gücüm tükendi... Oysa asıl zorluk daha yaşanmadı, yeni başlıyor... Yazgını bir kez daha kaldırabilmem olanaksız... Bağışla beni. Susuyorum. Gazete okuma isteği adeta bir tutkuydu sende. Her yeni güne gazetelerle başlardın. Genellikle, aşırı miktardaki postayı içine doldurmaya çalıştıkları zaman posta kutumuzun kapağı sabah yedi buçukta gıcırdamaya başladığında kalkardın. Hapis yılları uyku düzenini bozmuştu. Beş saat uykudan sonra yataktan fırlar ve ilk iş olarak haberlere koşardın. Posta kutusundaki gazete, dergi, mektupları aldığın gibi okumaya başlardın. Öncelik Pravda’nındı. Dikkatle okurdun gazeteyi. Mektuplar için benim kalkmamı beklerdin. Çünkü en düzgün yazılmış el yazısını bile okuyamazdın. Gazeteyi eline aldığında sinirlenir, neden dört veya altı değil de sadece iki gözümüz var diye söylenirdin. Moskova’da bu gazete bağımlılığın ile baş etmek kolaydı. Gazetelerin hem sabah, hem akşam baskılarına; Moskova gazetelerine, diğer bölge baskılarına, yabancı gazetelere abone olmuştuk. Sadece gazeteler mi, ansiklopediler, broşürler, elkitapları da abone olduğumuz yayınlardı... Ama yurtdışındayken gazete bayilerine bağımlıydın. Bu nedenle, sabahların berbat başlardı. Günün ilk ışıklarıyla kalkar, üstünü giyerdin. Giysilerini tersten giyersen işlerin yolunda gideceğine dair bir inancın vardı. Bu nedenle, mümkün olduğu kadar tersyüz edip giyerdin giysilerini. Haberleri bir an önce okuma uğruna asık suratlı, mutsuz bir halde sokağa atardın kendini. Çok geçmeden dönerdin. Giydiklerini çabucak çıkarıp atar, yeniden yatağa girerdin. Koca gözlüklerini takıp daha mürekkebi kurumamış sayfaları çabuk çabuk çevirir, haberlere hızla göz atardın. Yabancı ülke gazeteleri bizdekilerden daha kalın, çok sayfalıydı. Okuduklarını yere bırakırdın. Bir keresinde senin böyle gören Avni Arbaş bu halinin resmini çizmişti. Hemen günün önemli haberini bulmak ister ve bunun da mutlaka iyi olması gerektiğini düşünürdün. Her zaman iyi bir haber beklentisi içindeydin.
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.