Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

376 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
Goethe'yi ve sanatını tanımak isterseniz, ve de sabırlı iseniz; buyurun...
Thomas Mann’ın “Lotte Weimar’da”sını sonunda bitirdim; ama ben de bittim:) Zorlu bir okuma serüveni oldu benim için. Önce konusuna ilişkin genel bir bilgi vereyim: Bu romanı okumadan önce mutlaka, ama mutlaka Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları”nı okumuş olmalısınız. Hatta Goethe’nin yaşadığı dönem ve hayatı hakkında da bilgi sahibi olmanız gerekir ki romandan zevk alabilesiniz. Goethe gençlik yıllarında kaleme aldığı ve kendisini büyük üne kavuşturan "Genç Werther’in Acıları"nda Werther’in arkadaşının nişanlısı Charlotte’a duyduğu umutsuz aşkı anlatır. Öyle ki yayınlandığı dönem gençleri çok etkileyen, intiharlara yol açtığı için eleştirilen, aşık Werther’in masum çaresizliği baskılayıcı kurallara da bir manifesto olarak görüldüğünden toplumsal hayatta fırtınalar koparan bu melankolik roman, Goethe’nin ününün temelini oluşturmuştur. Hikaye büyük ölçüde Goethe’nin kendi hayatından izler taşır; zira Goethe de gençliğinde, hukuk stajını yaptığı Wetzlar’da yakın arkadaşı Johann Christian Kestner’in nişanlısı Charlotte Buff’a aşık olmuştur, ancak Charlotte Goethe’yi değil Kestner’i seçer, Goethe de yüreğine taş basıp Wetzlar’dan ayrılır. Mann bu kurgusal romanında Goethe ile Lotte’yi 40 yıl sonra tekrar buluşturur; Charlotte 63, Goethe 67 yaşındadır artık. Kızkardeşini ziyaret etme bahanesi ile Weimar’a gelen Charlotte duldur; Kestner ile uzun yıllar mutlu bir evlilik sürdürmüş ve 11 çocuk vermiştir ona. Goethe ise Almanların büyük dahisi, eşsiz Goethe’sidir artık; şiir ve düzyazı alanında dünyaca tanınan bir üstad olmanın ötesinde doğa bilimleri, resim, tiyatro ile de ilgilenen, hatta ölümüne yakın son döneminde İslamiyet ve Doğu uygarlığına da merak salan ve çok büyük saygı duyulan bir siyasetçidir. Mann Charlotte ile Goethe’yi romanın ancak son çeyreğinde karşı karşıya getirir; zira romanın uzun bir kısmında Goethe’nin edebi kişiliğini ve siyasi duruşunu tanıdıklarının ağzından tartışmayı seçmiştir. Kızıyla Weimar’ı ziyaret eden ve gençliğindeki tutkulu aşığını görmek ve ona kendini hatırlatmak isteyen Charlotte’u tanırız önce. Bu halka mal olmuş güzel kahramanı görmek için kaldığı otelin önünde bekleyen kalabalık içerisinden peş peşe birkaç ziyaretçisi olur; ilk konuk Miss Rose Cuzzle isimli bir Amerikalı gazetecidir ki; aslında Goethe değil Mann’ın hayatından bir yansımadır; kendisi ile 1826 yılında Paris’te röportaj yapan ve çok etkilendiği Marcus Aurelius Goodrich’tir temsil edilen. Akabinde Goethe’nin sekreteri ve yardımcısı Dr Riemer’i tanırız ve ziyareti ile bir yandan dehasına hayran olduğu, öte yandan bu eşsiz zekasıyla kendisini tutsak alan üstadına serzenişte bulunduğu bir iç çatışmaya şahit oluruz. Goethe’nin çekiminden çıkmak isteyen, kendi başına bir kariyer yapmayı hedefleyen ama onun bu eşsiz etki alanından çıkamayıp çaresizce çırpınan bir Riemer vardır karşımızda bize bu karizmatik dahiyi tanıtan. Goethe onun için bir sanat tanrısıdır; coşkulu ama mütevazi, bilge, hürmet edilir, sözü dinlenir, kendinden nice mucizeler beklenir bir muktedir. Ama aynı zamanda bencil, sabırsız, mükemmelliyetçi, yakınlarının hislerine karşı duyarsız, hep kendi kafası içindekilerle meşgul bir dahi. Riemer’in ziyareti sırasında Mann o meşhur sanatçı sorunsalına da atıfta bulunur ve tabiat yani doğal olan ile düşünselliği arasına sıkışmış sanatçıyı tartışır bizlerle. Kapıda Adele Schopenhauer belirir, meşhur filozof Arthur Schopenhauer’in ablası; ve bizlerle Goethe’nin özel hayatını paylaşmak için girer sahneye. Onun ağzından Goethe’nin yıllar boyunca metres hayatı yaşadığı ve soylu olmadığı için sosyeteye kabul edilmeyen Vulpuis’a aşkını öğreniriz. Goethe bu neşeli, eğlenceyi seven ancak hafif meşrep bulunan metresi ile uzun yıllar birlikte yaşar, hatta tüm geleneklere aykırı şekilde evlenir onunla yıllar sonra. Oğulları August ise en büyük yardımcısı olacaktır. Charlotte’un son ziyaretçisi August onu babası ile bir öğle yemeğine davet ederken bir yandan da içindeki hüznü yansıtır. Babasının gölgesinde kaldığı için kendini ispatlama şansı bulamayan, babasının siyasi etkinliği sayesinde devlet görevinde çabasız, hızlı yükselmesi ve askerden kaçması ile özellikle gençliğin şiddetlerini üstüne çeken yakışıklı August çareyi günübirlik ilişkilerde ve içkide aramaktadır. O kadar gölgede kalmıştır ki kendi bile bilmez yeteneğini ve ne yapmak istediğini. Bilir ki, evlenmeyi istediği güzeller güzeli Ottilie von Pogwisch bile aslında August’a değil, hayranı olduğu Goethe ile aynı evde yaşama fikrine evet der. Nitekim August içki ve kötü yaşamı nedeniyle hayata çok erken veda edecek, aristokrasinin içinden gelmesine karşın sosyalizme ve Prusya milliyetçiliğine inanan ve sosyalizmin erken dönem önemli temsilcilerinden olan Ottilie ise zıt düşüncedeki saygıdeğer kayınbabasına ölümüne kadar bakacak, hatta Faust’u yazarken ona yardım edecektir. Charlotte, Goethe ile bir araya geldiği öğle yemeğinde romantik beklentilerinden uzaklaşır ve soğuk gerçekle yüzleşmek zorunda kalır. Karşısındaki bu saygıdeğer, etkili ve karizmatik adam; Almanların medarı iftiharı, kimseye konuşma fırsatı vermeden ortamı domine eden, keyfince daldan dala atlayarak konuşan, delilik ile dahilik arasında süzülen ağır top Lotte’nin gençlik anılarındaki nazik, kırılgan, tutkulu gençten çok farklıdır. Hayat her ikisini de farklı yönlere savurmuştur ve Lotte bu hayal kırıklığını, belki de Goethe’nin hayatından geçen herkesi temsilen, son sayfalarda haykırır: “Çevrendeki herkes senin büyüklüğünün kurbanı değil de ne? Ah, fedakarlık etmek fevkaladedir, ama kurban olmak, acı bir kader!” Büyük dahi Goethe’yi ve sanatını tanımak, yaşadığı dönemi ve politik duruşunu anlamak isterseniz, Mann’ın bu romanından hoşlanabilirsiniz; zira Goethe’nin yaşadığı dönemde de çok tartışılan ve tepki çeken milliyetçiliğe karşı duruşu, Avrupa’daki milliyetçilik akımlarının bu büyük uygarlıkları çöküşe sürükleyeceği öngörüsü ve birleşik Avrupa hayali; aynı hayallerle yaşayan ve yaşadığı şanssız dönemde bu yüzden Hitler’den kaçmak zorunda kalan Mann’ın kaleminden satır aralarında kısa, ama ustalıkla verilmiş. Ancak iç monologlar ve bilinç akım tekniği ile ilerleyen, kısa kesik cümlelerle konudan konuya atlayan anlatım tarzı beni çok zorladı; Mann’ı sevsem de okurken en çok zorlandığım romanı oldu. Bu tarza sabrınız ve konuya ilginiz yok ise boşuna zorlanmayın derim.
Lotte Weimar'da
Lotte Weimar'daThomas Mann · Can Yayınları · 200949 okunma
··
89 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.