Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

252 syf.
·
Puan vermedi
İskender Pala, günümüzden yaklaşık 12 bin yıl öncesine tarihlendirilen Göbeklitepe üzerinden araştırmalar yaparak kurguladığı eserine, Göbeklitepe'de arkeolojik çalışmalar yapan karakterini, Akşam Yıldızı ile konuşturarak başlar. Karakter aşık bir erkektir. Ancak isimsizdir. Yazar bu girizgahın çok da önemli olmadığını burada hissettirir okuyucuya. Bir kaç satır sonra aniden 12 bin yıl öncesinin taygalarında bulur kendisini okur. Lanetli olduğu gerekçesiyle yeni doğan bir bebeğin kurban töreni düzenlenirken birden dolunay kararır, insanların üzerine ateş topları yağmaya başlar ve kasırga çıkar. Kasırga sona erinde ana karakterlerden olan Sarıca kendine geldiğinde kurban edilecek olan bebeğin felaketten hiç bir yara almadan kurtulduğunu görür. Bunun yanı sıra yeryüzünde hiç bir canlı kalmamış gibi görünmektedir her yer. Hayvanlar, tanıdığı tanımadığı insanlar hep ölmüştür. Kısa bir arayıştan sonra bebeğin annesini de bularak hep birlikte yollara düşerler. Sarıca'nın hayali, bebeğin annesi olan Çira ile yeni bir oba kurmaktır. Ancak bir sabah kaba saba üstelik konuşmak yerine anlamsız tuhaf sesler çıkaran, daha önce hiç görmedikleri türden insanlarla kuşatılmış halde uyanır Sarıca. Yeni gelenler Çira ve bebeği gözlerinin önünde kaçırarak uzak diyarlara götürür. Bundan sonra Sarıca'nın tek başına yolculuğu başlar. Ancak yanında o felaketten yaralı kurtulan bir köpek de vardır. Daha öncesinde, ölen babasının kendisine "iyi ol, yardım et" gibi telkinlerini hatırlayan Sarıca, köpeği avlamak yerine yarasını sarmış ve yanlarına almıştır. Bu, artık bir şeylerin değişeceğinin ilk sinyalleridir. Köpekle birlikte Çira'yı bulmak için yollara düşer Sarıca. Bilinmeze olan bu yolculuğunda kendiyle kalır, kendi içine döner. Kafasında hayata, doğaya, evrene dair sorularla, düşüncelerle aylarca yıllarca yol alır. Babasının kendisine "Hakikati bul" telkinleri, Çira'yı arama isteğini yavaş yavaş bastırır. Burada Yazar Leyla'yı ararken Mevla'yı bulan Mecnun'un esintilerini şöyle bir dokunduruverir satırlara. Çölde bıraktığımız karakterimizi, bir sonraki sayfada Fırat kıyısında, Mezopotamya'nın bereketli topraklarında buluruz. Yeni bir oba bulmuştur. Ancak bu oba avlanarak değil toprağı ekip biçerek yaşamaktadır. Geçimleri farklı, inanışları farklı, avlanmaları farklı olan bu toplulukta kendine yer edinmeye başlar. Ama aklının bir yerlerinde de babasının vasiyeti olan Hakikat, beni bul diye vızıldanıp durmaktadır. Nihayet Öğreten'e de Hakikat'e de ulaşır Hafıza sayesinde. Öğreten, kutsal kitaplarda geçen İdris peygamberdir. Burada Hafıza ile Öğreten'in Hakikat'i ile Semavi dinlerin nüvelerini buluruz. İlkel avcı toplayıcı toplumlardan tarım toplumuza geçişi enfes bir kurguyla kaleminden akıtmıştır yazar. Sadece toplumsal düzenin, tüketimden üretime geçişin değil aynı zamanda Doğa kültünden semavi dinlere geçişin de nasıl olmuş olabileceğini satır aralarına gizler. Felaketten önceki tamamen avcı toplayıcı durumunda olan Sarıca ve Çira'nın obasında bir anaerkillik söz konusudur. Toplumda kadının ağırlığı belirgin vaziyettedir. Bu ağırlığı hem felaket öncesi hem de felaketten hemen sonraki anlarda Çira'nın duruşu gösterir niteliktedir. Toplumda çok eşlilik egemendir, doğan çocuk babanın değil annenindir. Örtünme yahut elbise dikip giyme bilgisine henüz ulaşılmamıştır. Sarıca yeni obasının düzeninde hem tarım toplumunun gereği olan iş bölümünü görür hem kadının toplumda artık fazla bir ağırlığının kalmadığını sezer. Bunların yanı sıra inanıştan gelen tek eşliliği de fark etmektedir. Elbette hem avcı toplayıcı toplumdan tarım toplumuna geçiş hem doğaya değil de her şeyi yaratan, gören, bilen tek bir yaratıcının olduğu inanç biçimine geçiş, keskin çizgilerle gerçekleşmemiştir. Kaba saba insanlar tarafından kaçırılan kadın karakterimiz Çira burada tekrar karşımıza çıkar hem de yaptırdığı yeni bir mabet ile Göbektepe ile. Göbektepe hem avcı toplayıcı toplumların hem de tarım toplumlarının tapınağı konumundadır. Hem doğa kültüne inanan avcı obalar sunak sunmaya, kurban vermeye, inanışlarının gereklerini yerine getirmek amacıyla Göbektepe'ye gelmekte hem de Rab'be inanan çiftçi obalar gelmektedir. Üstelik hem geçimlerinin farklılığından dolayı hem de inanışlarının farklılığından dolayı birbirlerine nefretle bakmadan, üstünlük taslamadan, saygı çerçevesinde tapınaktaki eylemlerini gerçekleştirmektedir. Henüz birbirlerine üstünlük taslama, biri diğerini manipüle etme gibi durumları yaratan duygular insanlar arasında henüz bilinmemektedir. Ancak kadının kamusal alandaki değerinin gittikçe kaybolması; tapınağın dişil yerine eril kompozisyonda dizayn edilmesi ve daha da önemlisi tapınağa kadının girmemesi ile burada da karşımıza çıkar. Tapınakta sunakları kabul eden, ayinleri düzenleyen Mande'nin, kadın kimliğini gizlemesi, sesini bozmaya yarayan bir maske ile insanların karşısına çıkma ihtiyacı hissetmesi, kadının değişen inançlar ve değişen toplumsal düzen nedeniyle artık kamusal alanda kabul görmeyişinin farkında olduğunu ancak bununla mücadele etmediğini dolayısıyla kabullendiğinin ya da kendisi adına henüz tehlikeli boyuta ulaşmadığının işaretlerini vermektedir. Ancak kadın hala gizliden de olsa topluma tahakküm edebilir seviyede görür kendini. Kitabın sonlarına doğru yazar, kutsal kitaplarda geçen Havva'nın cennetten kovuluş hikayesini hatırlatırcasına kadının zayıflığının nelere mal olabileceğine de değinmeden edemez. Kadının zayıflığı, toplumun giderek bozulmasına, yozlaşmasına ve nihayetinde o güne kadar açgözlülüğün, yalanın, hırsızlığın ne olduğunu bilmeyen insanlara; kavgayı, insan öldürmeyi, savaşı icat ettirir hem de bir zamanlar kendi rahminden çıkan lanetli diye öldürülmesi gereken ancak kurtulan kurtarılan tek evladının eliyle. Koruyup kolladığı oğlu, Öğreten'in öğretilerini çarpıtarak, kendi lehine çevirerek insanlığa açgözlülüğü, yalanı dolanı getirir. Cinsiyetinin verdiği ağırlıkla oğlunun öldürülmesine karşı çıkan kadının neden olduğu felaket yüzünden artık kamusal alandan tamamen uzaklaştırılması gerekmektedir. Öyle ki savaşın sonunda tüm aramalara rağmen Çira bulunamamıştır ölüsü dahi yoktur ortada. Çira'nın kaybolmasıyla ya da olası ölümüyle tek başına kalan Sarıca kendinden beklenildiği gibi reislik görevini ifa etmeye başlar. Böylece toplum eril kimliğiyle yeniden tesis edilecektir. Ancak insanların arasına nifak tohumları bir kere serpilmiştir, kan dökülmüştür. Kadının zayıflığının topluma felaket getirmesi bir daha düzelemeyecek şekilde bozulması, onun tarihsel yenilgisini de beraberinde getirir. İnsanlar arasında ilk savaş yaşanır. Bu savaşın sonunda Doğa kültü ile semavi dinin ilk nüvelerinin harmanlandığı ve kadın rahibin kurdurduğu tapınak olan Göbektepe toprakla örtülür. Yeni toplum düzeni tek tanrının tahakkümünde ve çiftçi toplum yapısının ağırlığını hissettirdiği şekilde eril kimliğiyle yeniden inşa edilir. İyi okumalar dilerim :)
Akşam Yıldızı
Akşam Yıldızıİskender Pala · Kapı Yayınları · 20206,4bin okunma
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.