Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Barnaba İncili, bazı mezheplere göre Hz. Îsâ’nın havârilerinden Aziz Barnaba’ya aittir. Bu İncil, konsillerde oluşturulan ve daha çok Pavlus’un etkisinde kalan resmî Hıristiyanlığa aykırı düştüğü için yasaklanmış, uzun müddet bazı yüksek seviyeli din adamlarının elinde gizli kaldıktan sonra 1738’de Viyana Kütüphanesi’ne konmuş ve böylece ortaya çıkmış, birçok dile tercüme edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in açık ve kesin ifadesine göre Hz. Îsâ bir peygamberdir (4/171), düşmanları tarafından çarmıha gerilerek öldürülmemiştir. Allah Teâlâ peygamberini onlardan korumuş, aralarından çıkarıp himayesine almış, nezdine yükseltmiştir. 157. âyetin, “(Başkası ona benzer kılındığı için) şüphe içine düşürüldüler” şeklinde çevirilen kısmında geçen teşbîh kavramının bir mânası “benzetmek, benzer kılmak” bir başka mânası da “şüpheye düşürmek”tir. Bu mânalardan birincisine göre ihbarcı Hz. Îsâ’ya benzetilmiş ve çarmıha gerilerek katledilmiştir. İkincisine göre Hz. Îsâ’yı çarmıha gerip öldürmüş değillerdir; bu konuda zaten kendileri de şüphe ve ihtilâf içindedirler. 157. âyetin sonundaki “Onu kesin olarak öldürmediler” cümlesini de iki şekilde anlamak mümkündür: 1. “Onu öldürdüklerini iddia edenler bu konuda kesin bilgiye sahip değildirler; bu anlayış, teşbihin ikinci mânasını teyit etmektedir. 2. “Onu öldüremedikleri kesindir.” Bu anlayış da teşbihin, “birini diğerine benzetme” anlamını desteklemektedir. Kur’an’a göre Hz. Îsâ’yı çarmıha gererek öldüremedikleri kesin olmakla beraber âkıbetinin ne olduğu konusunda aynı kesinlik yoktur. Taberî ve İbn Kesîr gibi tefsirlerde uzun uzadıya yer verilen rivayetlere ve müslümanlar arasında yaygın olan inanca göre Hz. Îsâ, basıldıkları evin tavanında açılan bir delikten göğe çıkarılmıştır, maddî olmayan bir semada yeniden geleceği günü beklemektedir. O gün gelince yere inecek, deccâlı öldürecek, bütün dinlerin nihaî bir özeti ve özü olan İslâm’a hizmet edecek, yeryüzünü ahlâkî yönden ıslah eyleyecektir... (Taberî, VI, 12 vd.; İbn Kesîr, II, 405 vd.). Ancak Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesi böyle bir anlayış için kesin ve ihtimalsiz bir delil olarak kullanılamaz. Çünkü gerek burada açıklanan 158. âyette ve gerekse Âl-i İmrân sûresinin 55. âyetinde Allah Teâlâ, onu “kendine yükselttiğini, kaldırdığını” ifade buyuruyor; burada “sema”dan söz edilmiyor, “Onu semaya kaldırdı” denmiyor; O’na yükselen şeyin ise yaratılmış bir nesne (ruh ve ceset) olması da uygun ve mümkün değildir. Allah Teâlâ’nın her şeye kadir olduğunda, peygamberlerine nice mûcizeler lutfettiğinde şüphe bulunmamakla beraber burada “Hz. Îsâ’nın bedeniyle beraber göğe yükseltildiği” ifadesi mevcut değildir. Aksine 158. âyette “kendisine yükseltti, kaldırdı”, Âl-i İmrân’da ise “Seni vefat ettireceğim ve seni nezdime yükselteceğim” buyurulmuştur. Bu iki âyete bir arada mâna verildiği zaman ortaya çıkacak sonuç, “onun önce vefat ettirildiği, sonra Allah’a götürüldüğüdür ve bunun, asırlarca sonra değil, öldürme teşebbüsü sırasında veya kısa bir müddet sonra vuku bulduğudur.” Bu gerçekler bilgiyi –bütün diğer peygamberlerin aldığı– tek kaynaktan, vahiy yoluyla Allah’tan alan son peygamberin gelmesiyle ortaya çıkmış ve insanlığa ilân edilmiştir. Nitekim Hz. Îsâ da bugün elde bulunan İnciller’de yer alan şu cümleleriyle buna işaret etmiştir: “... benim gitmem sizin için hayırlıdır; çünkü gitmezsem tesellici size gelmez... Size söyleyecek daha çok şeylerim var, fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat o hakikat ruhu gelince size, her hakikate yol gösterecek; zira kendiliğinden söylemeyecek, fakat her ne işitirse söyleyecek... Benimkinden alacak ve size bildirecektir” (Yuhanna, 16/7-15; krş. Saf 61/6). Burada geçen “tesellici” ve “hakikat ruhu”nun aslında Ahmed’e tekabül eden bir kelime olduğu, fakat Ehl-i kitabın kelimeyi bu şekilde değiştirdikleri birçok araştırmacı tarafından ileri sürülmüştür (Hamîdullah, Le Saint Coran, s. 739; ayrıca bk. Saf 61/6). “Ehl-i kitap’tan her biri ölümünden önce ona mutlaka iman edecektir; o da kıyamet gününde onlara şahit olacaktır” meâlindeki 159. âyet iki şekilde anlamaya müsaittir: 1. “Hz. Îsâ’nın ölümünden önce...” Bu anlayış ve yorum, “onun ölmediği, semada ineceği günü beklediği” inancına delil kılınmıştır. Ancak Hz. Îsâ âhir zamanda yeryüzüne indiğinde yaşamakta olan Ehl-i kitap, gelmiş geçmiş bütün yahudiler ve hıristiyanlar olmadığı için bu anlayış / yorum, âyetin açık mânasına –lafzî bir delil bulunmadığı halde kapsamını daraltmadıkça (tahsise gidilmedikçe)– ters düşmektedir. 2. “Her bir Ehl-i kitap mensubu kendi ölümünden önce...” Bu anlayışa göre Allah, kulu ve elçisi Îsâ’ya bir lutuf ve teselli olarak her bir yahudi ve hıristiyana, son nefeslerini verirken gerçeği gösterecek, yahudiler onun peygamber olduğuna, hıristiyanlar da Allah’ın oğlu değil, peygamberi ve elçisi olarak gönderildiğine inanacaklardır; âhir nefeste gerçekleşecek olan bu yeis hali imanı, hayattan ümit kesildikten sonraki inanma onlara bir fayda sağlamayacaktır (Râzî, XI, 103-104). İş işten geçtikten sonra inanma fayda vermediği gibi bunu hesap (mahkemeleşme) sırasında berâet delili olarak ileri sürmenin de faydası olmayacaktır. Çünkü onların Hz. Îsâ’ya, Allah’ın bir peygamberi olarak –inanmanın işe yaradığı bir zamanda– iman etmediklerine o da şahitlik edecektir.
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.