Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

594 syf.
·
Puan vermedi
·
15 günde okudu
Okumasanız da olur öylesine yazdım.
Oldukça spoiler var. Orhan Pamuk'un okuduğum ikinci, kendisinin ilk kitabı. Yirmili yaşlarda yazılan bu ilk eser, Orhan Pamuk'un büyük yazar olacağına işarettir bence. Diğer kitaplarını merak ediyorum. Kitap aslında Türkiye portresi. Neler oldu, bize ne oldu? Ne olacak bize? Cevdet Bey, bir devrin sonuna, başka bir devrin başına yetişmiş bir insan. Etliye sütlüye karışmaz, önceliği ve hatta tek derdi ailesi ve şirketidir. Kardeşi Nusret'teki ihtilalci ruh onda yoktur. Oğlu Osman, dümdüz insandır. Babasının şirketini yürütür, yaşar gider. Diğer oğlu Refik, aklını kullanan ve sürekli sorgulayan, saf ve iyi niyetli bir mühendistir. Refik'in arkadaşı Ömer, bir Rastignac, bir "fatih" olma hırsıyla yanar tutuşur. Onun gözü çok yükseklerdedir. Mühendistir. Refik'in arkadaşı Muhittin, bir şairdir, kitap çıkarmaya çalışır. Eğer otuz yaşına kadar iyi bir şair olamazsa kendini öldürmeye yemin etmiştir. Mühendistir. Refik'in oğlu Ahmet, "devrimci" bir ressamdır. Daha çok karakter var üzerine konuşulacak ama genel olarak meşguliyetimiz bu adamlarla. Bu kitap beni üzdü. 1905-1970 yıllarını kapsayan bu geniş roman, zaman kavramını okurun gözünün önüne sokuyor. Kendi ailemi, geçmişimi ve olası geleceğimi düşünüp duruyor ve dertleniyorum. Anne babalarımızın tercihleri bizim de hayatımızı etkiliyor. Dedem göç etmek için Bursa yerine pek çok başka şehri tercih edebilirdi, etmedi. Ben de Bursa'yı tercih etmeyi düşünmüyorum. Ama hayat bu, söylediklerini yutturur adama. Üç mühendis arkadaş, geceleri buluşup içmeyi ve "derin" ve "ciddi" konularda konuşmayı seven, üçü de ayrı yollardan giden arkadaşlardır. Hemen hepimizin böyle bir arkadaş grubu vardır. Yirmi yaşındayım, acaba bize ne olacak? Refik gibi erkenden mi evleneceğim, Ömer gibi "bir fatih" olma hırsıyla, dünyayı fethetme hırsıyla mı yanıp tutuşacağım, yoksa Muhittin gibi şiir yazıp kibrimle meyhanelerde mi sürteceğim? Bilmem. Peki bu adamlar ne yaptılar? Refik gerçek bir şeyler yapmak istiyordu, yurt sorunlarına eğilmek istedi. O "anlaşılmadığı" evi bir hışımla terk etti ve ta Kemah'a, Erzincan'a gitti Ömer'in yanına. Ömer de orada bir ray döşeme projesinin içindeydi, iyi paralar kazanmak için. Aylarca kaldı orda, yazdı çizdi ve Anadolu halkının sorunlarına çözüm için proje tasarladı. Ankara umursamadı. Ortalıkta "Asla evlenmem" diye gezinen Ömer nişanlandı, ama bozdu sonradan nişanı. Muhittin ise bir Türkçü tarafından etkilenerek kendisine tutunacak bir şey buldu. Sıkı bir Türkçü oldu. Benim de böyle bir arkadaş grubum var. Sonradan Türkçü olan, tutunacak bir şey arayan ve bulan. Yazarlık ve şairlikle uğraşan ve hala arayan. Büyük adam, fatih olmaya çalışan. Osman gibi sadece ona verilen hayatı yaşayan. Bir de ben varım. Çevremdeki hayatların sessiz şahidiyim. Asla kendi hayatının aktörü olma zaten Emre. Öküz gibi izle. Refik bir yerde eşine diyor ki "Yarın ne yapalım, öbür gün ne yapalım, daha öbür gün ne yapalım, ne yapalım hayatımızın sonuna kadar, ne yapalım?" Ne yapalım gerçekten? Refik gibi başımı alıp gidesim var Kemah'a. Kendimi, itibarlı bir Türkçü olan Gıyasettin'in evinden kovulan ve "aforoz" edilen Muhittin'in çaresizliğinde bulmaktan korkuyorum, o limanda dikilmek istemiyorum. Ben de kendi kendime yeminler ettim, otuz yaşına kadar, bir şeyler. Kişisel sayıklamalarımı bitirip kitaba dönelim. Benim İstanbul fobim var, hiç gitmedim ve gitmek de istemiyorum ama gideceğim. Orhan Pamuk öyle güzel işlemiş ki İstanbul'a merakım arttı, belki de biraz sevdim. Yıldan yıla gözlerimizin önünde değişen İstanbul üzüyor insanı. Ben o eski Osmanlı İstanbul'unu daha çok seviyorum. Yazarın değindiği çarpıcı Türkiye sorunları eseri eser yapıyor. Hatta Atatürk devrimlerinin yöntemini eleştirecek kadar cesur olmasını çok sevdim: "İnkılabın tek kişilik kadrosu İstanbul'da belki ölüyor, ama bayrağı taşıyacak başkaları var!" Refet Bey keyifle, "Bayrağı mı, bayrağın sopasını mı Muhtarcığım?" dedi ve bir kahkaha attı. Eleştirilmeyecek şey yoktur, saygı çerçevesinde. Eğer eleştiremiyorsak orada özgürlük yoktur. Türkiye'nin başında kim olursa olsun, en özgürlükçüler bile geçse asla özgür olamayacağız. Uğruna en çok savaşılan ve eskimeyen davanın özgürlük olması şaşırtıcı bir şey değil, çünkü asla elde edilemez. Hiç yazı yazacak kafayla yazmadım bunları. Kitap oldukça üzücü. Tutunabilen bir insan var mı şu kitapta Cevdet Bey'den başka? Kim istediği hayatı yaşadı ki, kim mutlu? Göz göre göre eriyoruz. Felek bizi adım adım kovalıyor. Not: Az önce çay koyarken bir şey fark ettim. Okurken evliliklerine özendiğim Refik ile Perihan'ın evlilikleri bozulurken, birbirini karşılıklı aldatan ve belki de haberdar olan Osman ile Nermin ayrılmıyor. Buna şaşırıyordum ama artık şaşırmıyorum. Çünkü Refik Perihan'a "Beni anlamıyorsunuz!" diye bağırarak aniden bavulunu toplayıp sözde 1 aylığına çekti gitti. Bir yıla yakın süre boyunca gelmedi. Geri döndüğünde ise Perihan onu gayet iyi karşıladı ve onu affetti. "Böyle kin tutmayan ve affeden kadın var mıymış ya" diye şaşıyordum da yokmuş. Kitapta hiç bahsetmiyor ama bence Perihan, Refik'in yokluğunda başka bir adamla ilişki kurdu. Bu yüzden de Refik geldiğinde ona öfke falan kusmadı, umursamıyordu ki öfkelensin. Refik'in işleri bozulunca, yayınevi açıp batırınca, fakirleşince de Perihan onu terk edip o adama kaçtı. Evet ben böyle düşünüyorum ve Orhan Pamuk'un da böyle düşündüğünü ama yazmadığını tahmin ediyorum. Peki melek gibi kadın Perihan, okurken nerdeyse benim sevdiğim Perihan, o sadık güzel Perihan nasıl böyle bir günaha bulaştı? Nermin'den cesaret aldı! Çünkü o biliyordu eltisinin kocasını aldattığını. O neden yapmasındı? Üstelik intikam almış oldu bizim saf Refik'ten. Refik oğlum harbiden safmışsın he. Bu arada ben bu öykülerin kurgu değil gerçek olduğuna inanıyorum. Karakterler çok güçlü ve hayatın içinden. Bana gerçek gibi geliyor.
Cevdet Bey ve Oğulları
Cevdet Bey ve OğullarıOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20235,8bin okunma
··
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.