Gönderi

608 syf.
7/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 6 days
Din dediğimiz olgu aslında Tanrı'dan ibaret değildir. Din Tanrı'yla doğrudan bağlantılı olduğu söylense de dolaylı olarak bağlantılı olduğu olgular da mevcuttur. Özellikle o dine mensup inananların, dini yorumlaması ve yaşaması da dinle ilgilidir. Ve bilimsel gelişmeler, teknoloji vs vs dini olumsuz etkiledi. Çünkü insanların tarih boyunca başlarına gelen her türlü felakette sorumlu hep Tanrılar oldu. Ölenler de Tanrı için öldü, öldürenler de Tanrı için öldürüldü. Ve günümüze gelindiğinde dinlerin ortak noktaları daha da arttı bana göre. Dinlerin birbirine yaklaştırılması elbette yine dinleri olumsuz etkiledi. Üç büyük din açısından bakıldığında Tanrı anlayışı da farklı bir sekle evrildi. Tanrıyı öldürenler, Tanrıya makyaj yapanlar, Tanrıyı ebeveyn sananlar derken iş gerçekten saçma sapan bir noktaya geldi. Kitapta da bugüne kadar Tanrı'nın başına gelenler yazıyor. Bunu sadece dini değil aynı zamanda felsefi siyasi hatta ekonomik olarak da Tanrının serüveninden bahsediyor. Bir çok insan, Tanrının insanlara işkence yaptığını düşünse de bence insanlar Tanrı'ya işkence etmeye çalışıyor. O'na inananlar da inanmayanlar da bunun müsebbibi olarak yine Tanrı tarafından yargılanacaktır elbette. Görücü usulü evlenmeyi ilkel bir yol olarak kabul ettiğimiz halde Tanrı'yı neden görücü usulü tanımaya çalışıyoruz?
Tanrı'nın Tarihi
Tanrı'nın TarihiKaren Armstrong · Pegasus Yayınları · 20171,649 okunma
·
75 views
Sefine okurunun profil resmi
Biz ne zaman, Allah'ın varlığıyla ilgili mantıklı deliller getirsek önümüze sürülen bir gerekçe. 'Bilimsellik'. Bu kelime hiçbir kutsal kavramın sahip olmadığı çekiciliğe ve sorgulanamazlığa sahip. Evrensel bir tanrı gibi. Sizin bir dini inancınız varsa bile önce bu evrensel tanrıya itaat etmeli ve onunla uyumlu olmalı. İşte bu yüzden günümüzde ki bilim insanları çalışmalarında, Allah'a atıf yaptıklarını asla göremezsiniz. Bilimsellik Tanrısı buna çok kızar çünkü. Tabi bundan bir kaç yüzyıl öncesine kadar geçerli olan bir kural ki öncesinde newtonun kitaplarında Tanrıya atıf yaptığını görürsünüz. Neyse... Aslında bu Bilimsellik görüşünün altında Naturalizm felsefesi gerçeğini de görmek mümkün. Siz Naturalizm gibi bir akımı bilimselliğin içine koymuş olan birine, işte Allah'ın varlığının delilleri deseniz. Size söyleyeceği şey; "Ama bu bilimsel bir kanıt değil" Bunlara göre; Bir iddia veya delilin akla ve mantığa uygun olması yetmez. Bilim selde olması gerekir. Peki nedir bu Bilimsellik? Kısaca, bir şeyin varlığından söz edebilmemiz için onun mutlaka gözlemlenebilir, ölçülebilir, 3 boyutlu uzay zamanı içinde bir yerde olması gerekir. Yoksa o şeyin varlığından söz edilemez. Diyelim ki evreni inceleyip yorum yapmamız gerekiyor fakat gözlemlediğimiz olayları yorumlarken asla gözlemlenemeyen, ölçülemeyen şeylere atıf yapamazsınız. Bu en baştan sorgusuz sualsiz konulmuş temel bir kuraldır. Laboratuvara sokup gözlemleyemediğin şeylerin var olma ihtimalinden bahsetmek velev ki mantıklı bile olsa asla bilimsel değildir. Değeri yoktur! Metafiziktir! Doğaüstü dür! Aşağıdır! Hurafedir! Halbuki bu bakış açısı hiç objektif olmamakla beraber, sizin Bilimsellik adı altında böyle düşünmeniz gerektiği konusunda zorlar. Bu bir dogmadır. Bunun neden böyle olduğunu sorgulayamazsın bile. Halbuki denilir ya 'Bilim yanlışlanabilir' diye. Burda dikkat ederseniz bir aldatmaca var. Yanlışlanabilir olması yine sistemin kendi kuralları çerçevesinde yanlışlanabilir olması demek ki o çerçeveden dışarı çıkamazsın demek. Yani bir hipotezi gözlemleyerek, deney yaparak yalanlayacaksın diyor. Peki kullandığı sistemin yanlışlanabilir olduğunu söyleyen var mı? Hayır! Onu sorgulayamazsın. Bir şeyi yanlışlayacaksan bile o şey mutlaka, o bilimsel dedikleri madde, enerji, uzay zamanının içinde bir yerde olması lazım. İşin ilginç yanı şu; Bilimsellik tarifinin kendiside bilimsel değildir aslında, kendini çürütür. Yani gözlemlenemeyen şeylerin varlığından bahsedilemez iddiasının doğruluğuna bilimsel bir delil var mı derseniz, YOK! Ne bir deney ne de bir gözlem. Zaten mantığa karşı. BU BİR HAPİS, bu bir dogmadır. Biz bu dogma kurallarla 'ÖZGÜR' olmuyoruz, aklımızın fonksiyonlarına bir sınır koyuyor aksine. Aklımızı sadece deneyleyebilir, gözlemlenebilir ortamda çalışacak şekilde eğitiliyoruz. Bu ise aklı köreltmektir. Bunu meseleyi biraz daha açalım, örneğin; iki boyutlu bir kağıdı inceleyelim onu iki eksende yani x ve y boyutunda ve üzerinde 'böcek' yazılı olduğunu varsayıp inceyelim. Mantıklı bir yorum yapmak istiyoruz fakat dışarıdan biri gelip, mantığı yeterli bulmadığını ve ona kısıtlama getirerek biz bu x ve y boyutundan dışarıya çıkmayalım. Yani biz bu 'böcek' hakkında bir sonuca ulaşmak istiyorsak bu kağıdın dışına atıfta bulunmayalım. Böyle bir kural koyarsak, ortadaki 'böcek' yazısının üçüncü bir "z" boyutundan yazıldığı sonucunu çıkarmamız mümkün değil. Şu an o yazının üçüncü bir "z" boyutundan yazıldığını iddia etmedim. Fakat Kur'ân gelse dese ki; "Ya aslında bu böcek yazısı aslında bu düzlemin dışında, x ve y boyutundan 'münezzeh' üçüncü bir boyuttan bir varlık tarafından yazılmıştır." diyip iddia etse. Senin koyduğun o kuralla bu iddiayı incelemem mümkün değil. Çünkü kapattın o alana kendini daha doğrusu öyle bir alan hiç kabul etmedin. Aklını en başından beri x ve y düzlemiyle sınırladın, haliyle hayallerin fikirlerin hep o alanda gelişti. Artık "z" boyutu senin için hurafeydi, metafizikti, doğaüstüydü, bilimsel değildi. Oysa en baştan dogma bir kuralla, aklını sınırlamadan, Kur'anın bu kağıttaki iddiasını inceleseydin, akıl ve mantık pek çok delille Kur'anın bu iddiasını kabul edebilirdi. Gözlemlenebilenle gözlenemeyeni, x ve y boyutundaki eserden "z" boyutundaki faaili bulma kapasitesine sahipti aklın ama sen baştan beri aklını dogma bir felsefeyle filtrelediğin için, deliller senin için görünmez oldu. İşte evren sürekli yazılan 3 boyutlu bir tuval ve Kur'ân diyor ki 'Evrendeki herbir hareket an ve an bu üç boyuttan münezzeh bir varlık tarafından yapılıyor' . Herbir zerre herbir fiil pek çok delillerle doludur ki istersen onları da konuşuruz. Ama sen sırf hipotezlerdeki iddia 3 boyutun dışına atıf yapıyor diye, bilimsel değil diye suçlarsan, bu aklı göze hapsetmek olur. Zaten Kur'anın iddiasıda senin koyduğun sınırda başlıyor. " o iman edenler ki 'GAB' a iman ederler." ayetindeki gayb laboratuvara sokup gözlemleyemeyeceğin, üzerinde deney yapamayacağın, uzay zamanın içinde olmayan bir varlık söz konusu iddiada. Bunun doğruluğunu da koyduğun dogma kurallarla inceleyezmezsin. Kuranın iddiası daha doğrudur bile demedik Ama doğruysa bunu senin tarif ettiğin bilimsel metodla anlayamayız. Çünkü sen kendini 3. Alana kapattın. Yani sen baştan hiçbir mantıklı delil olmadan laboratuvara sokup, "gözlemleyemediğim biri yapıyor olmalı bütün bu gözlemlediğim olayları yapan" fikrini mantıklı delilleri olması halinde kabul edilebileceği ihtimalini bile kapattın. Daha doğrusu kapattılar. Bu dogma bakış Allah'ın varlığını isimlerini sıfatlarını anlamanı sağlayacak delillere karşı seni daha baştan kör ediyor. Aklının fonkyonlarına bir sınır koyuyor, herşeyi olduğu gibi, okuduğun gibi hemen kabul etmektense bir delil iste kanıt iste. Herşeyi sorgula. İşte asıl özgürlük bu. Bilimin bize Naturalizm adı altında beynimize vurduğu prangadan kurtulmak ümidiyle. Beşeri ideolojilerden uzak kalabilmiş bir akıl ancak vahyin ışığını bulup kabul edebilir.
Sefine okurunun profil resmi
Bilimsel gelişmeler neden dini olumsuz etkiler?
yy okurunun profil resmi
Bilimsel gelişmeler insanı özgürlestirir. Özgürleşen insanın sadakati azalır. Sadakati olmayan da Tanrı'dan uzaklaşır. Yani bence.
Sefine okurunun profil resmi
Bilimsel gelişmeler insanı nasıl özgür kılar?
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.