Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

331 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Sevgili José Saramago'dan okuduğum ikinci kitap olsa da beni yazarla tanıştıran, özgün diline alışmamı sağlayan ilk kitabı Körlük oldu, zira bundan önce minicik Bilinmeyen Adanın Öyküsü'nü okumuştum ve bir çırpıda bittiğinden kendi içinde doyuma ulaşan bir eser olsa da ben okumaya doyamamıştım ki eminim bu anlaşılabilecek bir durumdur :)) Öncelikle birçok yorumda gördüğüm ve kitap hakkında konuştuğum kişilerin de hemen hemen hepsinin bahsini açtığı meşhur anlatı biçiminden bahsetmek istiyorum: virgül, virgül, virgül, bu diyalog hangi karaktere ait, virgül, virgül... Okuyucuların alışma süresine ihtiyaç duymalarına neden olan bu özgünlük kimi zaman onları sinirlendirmeyi de başarmış çünkü bazen iki sayfa sonra bulunan cümle sonlandırıcıya, noktaya, gelene kadar bölünmeden ve yüzde yüz dikkatle okumayı gerektiren bir hal alan, farklılığı bize hissettiren bu durum, ara sıra aynı cümleleri tekrar tekrar okumama neden olsa da düz yazı okumayı sevdiğim için benim şikayetçi kesim arasında bulunmama neden olmadı :)) Şimdi teknik konular bir yana kitapla aynı şeye odaklanıp Körlük'ün biraz da özüne değinmek istiyorum. Hayal dünyamızın sınırlarını biraz zorlayarak bir düşünelim, kabul ediyorum kitabı okuyanlar için çok daha kolay olacak hayal etmek, neresi olduğu pek de önemli olmayan, zamanın öyle böyle geçtiği bir yerde, görünürde herhangi bir somut neden de barındırmayan bir körlük salgını baş göstersin, şu an gözümüzde canlandırmak kolay oldu hadi biraz zorlaştıralım, bu körlük bizim bildiğimiz şekilde, insanları sonsuz bir karanlık içinde bırakan bir körlük olmasın da uçsuz bucaksız bir süt denizinin içinde boğuluyormuş hissi veren bembeyaz bir körlük olsun, alışılmışın çok dışında bir durum, bu körlük nerede başladıysa artık oranın başındaki hükümet kendi geleceklerinden habersiz bu korkutucu durumu basına 'Beyaz Felaket' diye yansıtsın, kim olduğuna, nasıl kör olduğuna bakmazsızın, bulaşıcı bir hastalık olduğu düşünülen ilk andan itibaren kör olan insanları toplasın ve başta bazı önlemler dahilinde, sonraları artışıyla doğru orantılı bir toptan pazarlıkla tüm bu insanları bir çatının altında karantinada çoğunlukla yardım eli uzatmadan iğrenç diyebileceğimiz durumlara maruz kalmak zorunda bırakarak hapsetsin, çok geçmeden emir başları da kör olsun, hükümet diye bir şey kalmasın, karışıklık, kaos ortamında yaşamaya çalışan sürüsüyle insan neden 'beyaz' bir körlüğün içinde bulunduklarına cevap bulamasın, biz de bu distopik senaryoyu okuyaduralım, korkmamaya çalışalım ve sonunda aydınlanalım... Zaman zaman gerçekten şaşırtan bu romanda okuma heyecanınızı çalmak istemediğimden bu kabuk kısmını bir kenara bırakarak biraz da duygular denizine girmek istiyorum. Şöyle özetleyebiliriz; körlüğün içindeki, korku-kayboluş-bilinmezlik-arayış (evimizin tabanı), körlüğün beraberinde getirdiği dehşet-vahşet-umursamazlık-ölümsüzlük-ölümlülük-kendini bilmezlik (evimizin duvarları), körlüğün getirileri ihanet-bağlılık-muhtaçlık-keşif-aydınlanma (evimizin çatısı). Sonunda da kocaman evren kadar sonsuz bir Körlük evi, bizim evimiz, kimliği bilinmeyen tüm insanların evi, insanlığın evi... Son olarak karmakarışık bu yorumumu karakter düzenlenmesinin çok hoşuma gittiğini söyleyerek bitirmek istiyorum. Sıfatların bilinenin aksine çok da önemli olmadıklarını zaten öğrenmiştik ;) Çok severek okuduğum Körlük'ü şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim...
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022104,5bin okunma
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.