Sevgili dost...
Bir yolculuğa var mısınız...İnsanlığın tarihine başlangıçtan bugüne bir yolculuğa...
Bu yolculuğa çıkarken lütfen yolculuğun anlaşılması için tabularınızı, siyasi ve dini düşüncelerinizi bir süreliğine göz önünde bulundurmayın ve böylece bu yolculuğa çıkın olur mu..
Hadi başlayalım..
Tarihin akışını üç önemli devrim şekillendirdi. 70 bin yıl önce başlayan Bilişsel Devrim, 12 bin yıl
önce bunu hızlandıran Tarım Devrimi ve 5 bin yıl önce başlayıp, tarihi sonlandırarak bambaşka bir
şeyi başlatabilecek Bilimsel Devrim. Bu kitap, konu edilen üç devrimin, insanları ve diğer
organizmaları nasıl etkilediğini anlatıyor.
Bilim insanları 70 bin yıl önce Doğu Afrika kökenli Sapiens’in Arap yarımadasına, oradan da tüm
Avrasya’ya dağıldığına ama oraların daha önceden başka insanlar tarafından mesken tutulmuş
olduğuna inanıyorlar. Peki, Sapiens’in gelmesinden önce oralarda yaşayanlara ne oldu? Birbiriyle
çelişen iki teori var: Biri “Irk Karışımı”. Ortadoğu ve Avrupa’ya ulaşan Sapiens, oradaki
Neandertallerle, Doğu Asya’ya ulaşanlar ise yerli Erectuslarla karşılaştı ve karıştılar. Diğer teori,
“Yerine Geçme “ teorisidir. Buna göre, Sapiens’in diğer insanlardan farklı bir anatomisi ve genetik
yapısı vardı. Bu farklı yapı yüzünden diğer insan türleriyle çiftleşebilse bile üretken çocuklar
yapamıyordu. Bu yüzden iki tür birbirinden tamamen ayrışmış olarak var oldu ve Neandertaller
tamamen ölünceye ya da Sapiens tarafından soykırıma uğratılınca, genleri de kendileriyle birlikte yok
oldu, yani Sapiens diğer türlere hiç karışmadan onların yerine geçti. Geçtiğimiz on yıllarda “Yerine
Geçme” teorisi genel olarak kabul edilen ana teoriydi. Bu da tamamımızı Sapiens yapıyor. Ama uzun
araştırmalar sonunda 2010 yılında açıklanan Neandertal genom haritasından anlaşıldı ki, modern
Ortadoğu ve Avrupa insanı DNA’sında yüzde 1 ile 4 oranında Neandertal DNA’sı vardır! Büyük bir
oran değil ama bir akrabalık belirtisi mevcut… “Karışım” teorisi taraftarları haklı olabilir.
Araştırmalar sürüyor. Sonucun ne olacağını bilmiyoruz ama eğer diğer insan türleri yok olmayıp
Sapiens’le birlikte hayatta kalabilmiş olsaydı, nasıl kültürel, sosyal ve siyasi yapılar ortaya çıkardı
diye hayal ederek ilginç senaryolar üretebiliriz
Homo sapiens dünyaya yayılırken her gittiği yerde yaban bitkileri toplayarak ve hayvanları avlayarak
beslendi. Ta ki bundan 10 bin yıl öncesine kadar. Bu tarihten sonra tüm zaman ve enerjisini birkaç
hayvan ve bitki türünün yaşamını değiştirmeye adadı. Bu çabanın kendisine daha çok meyve, tahıl ve
et olarak geri döneceğini düşünüyordu. İnsan yaşamında bir devrimdi bu; Tarım Devrimi.
Tarım Devrimi’nden sonra insan toplulukları giderek daha büyük ve karmaşık, hayalî kurguları da
daha rafine hâle geldi. Mitler ve kurgular insanları belli biçimlere soktu. Kurallara ve dayatılan
düşünce tarzlarına uyumlu yaşam, belli içgüdülerin oluşmasına yol açtı. Bu yapay içgüdüler ağına
“kültür” diyoruz. Kültürler çevre koşullarındaki farklılıklar veya komşu kültürlerle etkileşim sonucu
değişebileceği gibi, kendi iç dinamikleriyle de dönüşüm geçirebilir. Fizik kurallarının aksine, insan
yapısı tüm düzenler, içsel çelişkilerle doludur. Kültürler bu çelişkileri gidermeyi denerler, bu süreç de
değişimi getirir.
Geçtiğimiz beş yüz yıl, insan hâkimiyetinin daha önce görülmemiş bir yükselişine tanık oldu. 1500
yılında dünyada 500 milyon Homo sapiens vardı, şimdi 7 milyar olduk. Yıllık üretimin parasal değeri
250 milyar Dolardı, şimdi 60 trilyon (dikkat: insan nüfusu 14 kat, üretim 240 kat artıyor).
Günümüzün beş büyük yük gemisi, Kolomb döneminde nakliyat yapan dünyanın tüm ticaret
filolarının elindeki kargonun tamamını taşıyabilirdi. Tarihin büyük bölümünde insanlar, gezegendeki
organizmaların yüzde 99,99’uyla (yani organizmalarla) ilgili hiçbir şey bilmiyordu.
Sanayi Devrimi ile birlikte insanlığın başına, gelmiş geçmiş en ciddi toplumsal devrimlerden biri
geldi: Ailenin ve Topluluğun Çöküşü. Sağlıktan adalete, eğitimden üretime, birçok işi kendi içinde
halleden aile gibi nispeten küçük toplumsal yapılar yerini devlete bıraktı. Devlet bu ve benzer işleri
üstlenerek ailenin ve topluluğun etkinliğini kırdı, bireyselliği teşvik etti. Ancak, bireyin
özgürleşmesinin bir bedeli vardır; devlet ve piyasa, birbirine yabancılaşmış bireylerden oluşan bir
topluma daha kolay müdahale edebilir, bireyler de ailelerine itaat edeceklerine devlete itaat eder hâle
gelirler. Devletler ve piyasalar ise milyonlarca yabancıyı, ulusal ve ticari çıkarlarına uygun olarak
tasarlanmış “hayali topluluklar” hâline getirir. Hayali bir topluluk birbirini tanımayan ancak
tanıdığını düşünen insanlardan oluşur (uluslar, futbol kulübü taraftarları, şarkıcı hayran grupları vb.).
Eskiden toplumsal “düzen” katı ve sabitti, istikrar ana ilkeydi. Şimdi en muhafazakâr siyasi partiler
bile her şeyi korumayı vaat etmiyor. İnsanlar toplum düzeninin esnek ve değişebilir olduğu ve bu
değişimin tasarlanarak, isteğe göre yönlendirilebileceği fikrine alışmış durumdalar.
Bugün yaşadığımız dünyanın şiddet ve vahşetle dolu olduğunu düşünmemizi haklı gösterecek çok
sayıda örnekle karşı karşıyayız ama yönlendirilebilen halklardan oluşan günümüz dünyası insanlık
tarihinin belki de en barışçıl çağını yaşıyor. Hiçbirimiz 1000 yıl önce yaşamadığımız için o günlerin
ne kadar vahşi olduğunu tam da bilmiyoruz.
70 binyıl önce Homo sapiens, Afrika’nın bir köşesinde kendi işiyle meşgul olan önemsiz bir canlıydı.
İlerleyen bin yıllarda kendisini tüm gezegenin efendisi ve ekosistemin baş belâsına çevirecek
dönüşümü gerçekleştirdi. Şimdi ise ebedi gençlik gibi ilahi beceriler de ele geçirmeye çalışıyor.
İnsan gücündeki ve yapabildiklerindeki olağanüstü artış birey olarak Sapiens’i daha mutlu bir canlı
türü haline getirmedi. Hedeflerimiz konusunda emin değiliz. Daha kötüsü, her zamankinden daha
sorumsuzca davranıyor, kendi kendini yaratmış cüce tanrıcıklar gibi kimseye hesap vermiyoruz.
Gezegeni paylaştığımız diğer canlıları mahvediyor, ekosistemi sürekli tahrip ediyoruz. Bunu
yaparken sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyor, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne
istediğini bilmeyen, tatminsiz, tahripkâr ve sorumsuz cüce tanrıcıklardan daha tehlikeli bir şey
olabilir mi?
Bu kitap bir yolculuk
iyi yolculuklar ..İyi okumalar