Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

128 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
En iyi planları, farelerin ve insanların, sıkça ters gider..
Hani bazı kitaplar veya filmler vardır. Gerçek olduğuna öyle inandırır, öylesine tavlar ki sizi, sonunu öğrendiğinizde beyninizden vurulmuşa dönersiniz. İşte tam böyle bir roman John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar adlı bu şaheseri. Adını Robert Burns’ün ‘To a Mouse’ adlı şiirindeki şu iki dizeden alır ; En iyi planları, farelerin ve insanların, Sıkça ters gider… George ve Lennie, fakir ve birbirlerinden başka hiçbir şeyleri olmayan iki ırgattır. Bu arada yazarımızın da 1920’lerde, gençliğinde ırgat olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Bu iki kafadardan biri, George, sert ve katı kalpli gibi görünen, durmadan bir şeylerden şikayet eden ama bir o kadar dayufka yürekli bir adamdır. Lennie ise hafif zeka geriliği olan, durmadan bir şeyleri unutan ancak alabildiğine saf ve iyi yürekli, iri yarı bir ırgattır. Kaldı ki, öylesine kuvvetlidir ki bu iri adam, hani taşı sıksa suyunu çıkarır. Ölmüş minik fareleri cebinde taşır, okşayıp sevmek için. Ya da severken öldürür de farkında olmaz. O kadar da sevgi doludur hergele. Bu iki adamın çalışmak için gittikleri çiftlikte gelir her şey başlarına. Lennie’nin en büyük hayali, arkadaşı ve yoldaşı George’la birlikte küçük bir çiftlik satın alıp orada tavşanlar yetiştirmektir. Çok sever bu şirin hayvancıkları. Bütün hayalleri bunun üzerine kuruludur. Öylesine hoşlaşır ki, her boş bulduğunda George’a tekrar be tekrar anlattırır durur tüm hayallerini. George da kırmaz dostunu, anlatır artık ezberlediğini bilse bile. Lafı gelmişken, bizim hayatımızda neden çok büyük emeller var sevgili okurum. Biz neden sadece çok pahalı arabalar veya villalar istiyoruz. Neden sevdiklerimizle beraber bir küçük tavşanı veya evladı sevmek yetmiyor bize. Tabii sözüm meclisten dışarı. Kendime de kızıyorum merak etmeyin. Tamam tamam kızmayın, devam edelim.. Şöyle diyordu George, sade fasülyelerini çiğnerken ateş başında ; ” Bizim gibilerin ailesi yoktur, Lennie. Biraz para kazandılar mı, son kuruşuna kadar yerler. Yaşayıp yaşamadıkları kimsenin umurunda değildir. Onların bekleyen kimsesi yoktur. Ama biz farklıyız. Biz ikimiz hep birbirimizin yanındayız, işte böylece bizi düşünen biri var bu dünyada.Benim için sen varsın, senin için de ben..” Yazarın tüm roman boyunca hayallere dikkati çekmesi boşuna değildir. Yaşlı Candy de ortak olur iki kafadarın bu hayallerine. Her şey hazırdır artık. Bir ay daha çalışıp son paralarını da biriktirip alacaklardır çiftliklerini. Ancak olmayacak bir şey oluverir ansızın. Çiftlik sahibinin oğlu olan Curly’nin bir karısı var ki, kadın işçilere tebelleş olmadan, huzursuzluk çıkarmadan duramaz. Bu kadın, küçük köpeğini severken az önce öldüren Lennie’yi kızdırınca, sehven de olsa öldürür Lennie, yalnızlıktan bunalmış kadıncağızı. Aslında yazarın ikinci olarak dikkati çektiği nokta da yalnızlıktır. Bir zenciyi zenci, bir kadını kadın, bir işçiyi işçi, bir sakatı sakat olduğu için tam yakasından yakalayıp da bırakmayan o karanlık yalnızlık. Tek derdi başka insanlarla da konuşabilmek olan kadıncağız gibi, zenci olduğu için odasında hapis hayatı yaşayan seyis Crooks da yaşar bu illeti en derinine kadar. Öyle ki, yalnızlıktan şu cümleyi kurdurur yazarımız bir kitap aşığı olsa bile, bu karaktere: ” Kitaplar bir halta yaramaz. İnsanın birine ihtiyacı vardır. Kimsesi yoksa delirir insan. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında biri olsun. İnanın bana, insan fazla yalnız kaldı mı, hastalanır. ” Şahsen en çok Lennie karakteri güç veriyor romana diye düşünüyorum. Bu karakteri, ‘Yeşil Yol’ filmini izleyip de oradaki John Coffey’e benzetmeyen yoktur herhalde. Georg’un şu sözleri de Lennie’yi çok güzel anlatır: ” İnsanın yüreğinin iyi olması için akla ihtiyacı yoktur. Zaten bu ikisi pek birlikte olmuyor gibi. Gerçekten akıllı bir adama bakıyorsun, hiç de iyi biri olmadığını görüyorsun. ” Evet çoğu kez insanlar aklını kötüye kullanır. Aklıyla yüreğini zehirler. Saf ve berrak ırmaklar geçmesi gereken yüreğine, çamurlu koyları layık görür çoğu kez. Belki bu sırdandır ki eskiler şöyle derlerdi, deli diye hor görülen birine rastlayınca : ” Harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var ! ” Ekmek teknesi adında bir dizi vardı, şu kirli milenyum çağının ilk yıllarında yayınlanan. Orada da bir Vefa Efendi vardı, bilenler bilir. O da böylesine dıştan deli, virane ; içten safir yakut gibi bir karakterdi. Yeri gelmişken söyleyeyim istedim. İzlemek isteyene de öneririm hani. Benden duymuş olmayın. Toplumdaki ayrımcılıkları da eleştirir yazar. Lennie saf saf sordu: -Zenci ne demek? Crooks güldü: -Beyazlara benzemeyen adam demek… -Neden benzemiyormuşsun? Sen de herkes gibi bir adamsın.. Derinin rengine bakan kafatasçıları şu cümlelerle öyle bir yerin dibine sokar ki, sanki şunu der gibidir ; böylesine saf bir adamın dahi anlam veremediği saçma bir ayrımcılığa takılmış gidiyorsunuz, sizin beyniniz onunkinden daha iyi olamaz. Ne, aslında ben mi demiş oldum bunları ? E ne diyeyim, haklısınız, ne de olsa insan derisinin rengini seçemez değil mi ? Ama ayrımcılığı seçerek yapanlara ne demeli? Sevgili okuyucum, şu hayatta belki de bizi var eden hayallerimizdir. Onlar olmasa çoğu kez yalnız kalırız. Hiç şöyle fırtınalı yağmurlu bir kış gecesi, gurbette yahut tek başınıza yaşarken, yatağın içine girip derin derin hayallere dalmadınız mı ? O hayaller değil miydi sizi yalnızlığın kara delik misali kırbacından kurtaran. O hayaller değil miydi, Lennie’sine her zaman sahip çıkan George güvenilirliğinde sizi o esaretten kurtaran. Yapmadıysanız yapmadım diyin hadi. Diyemeyiz, çünkü insan hayal ettikçe, amaçları uğruna ter döktükçe var olur. Bu uzun yazıyı buraya kadar okuyan bir insanın da ben varlığından şüphe duymam doğrusu. Kadını yanlışlıkla öldürüp kaçan Lennie, arkadaşı George’un kendisine önceden tembih ettiği yere gidip saklanır. George elindeki silahla gelir arkasından usulca. – Uzaklara bak Lennie, çiftliğimizi gör oralarda bir yerlerde.. – Hemen yapalım George, hemen alalım çiftliğimizi, ne bekliyoruz, tavşanlarımızı beslememiz gerek, bizim de toprağımız olacak, kendi toprağımız, kendimizin patronu olacağız, bir sirk geldi mi şehre, izinli sayıp bırakacağız işimizi , yağmurlu günlerde kapanacağız sıcacık evimize, kırmızı tavşanlarımızı seveceğiz… Değil mi George, tav…… LENNİE’NİN GEORGE’A YÜK OLMAMAK İÇİN GİDİP YAŞAMAK İSTEDİĞİ YALÇIN DAĞ ETEKLERİNDE ÇOK BÜYÜK BİR PATLAMA SESİ DUYULDU. EN YAKIN SIRDAŞI VE YOLDAŞI, EN BÜYÜK VAZİFEYİ YAPMAK ZORUNDA KALMIŞ, KENDİ ARKADAŞINI, ÖFKELİ KALABALIĞIN ACIMASIZ ELLERİNE TESLİM ETMEMİŞTİ. ENSE KÖKÜNDEN TEK EL ATEŞ EDİP, O DAĞ GİBİ BEDENİNİN TİTREYEREK YERE DÜŞÜŞÜNÜ İZLEDİ. SONRA SİLAHA BAKTI VE O DURGUN SUYUN EN UZAKLARINA DOĞRU FIRLATTI. SANKİ TÜM HAYALLERİNİ VE YAŞANMIŞLIKLARINI DA O SİLAHIN KABZASIYLA BERABER FIRLATMIŞTI GEORGE, YALNIZ, YAPAYALNIZ SULARIN ORTASINA… Ve artık ne George’un bir Lennie’si vardı, ne de beraber alıp tavşanlar yetiştirecekleri çiftlik hayalleri. Öyle diyordu George, ” O kadar çok anlattırdı ki, ben de belki bir gün gerçekleştiririz hayalimizi diye umut etmeye başladım. ” Tevfik Ayneli
Fareler ve İnsanlar
Fareler ve İnsanlarJohn Steinbeck · Sel Yayıncılık · 2023171,4bin okunma
··
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.