Gönderi

Âkif mektepten öğrendikleriyle yetinmeyecek, bir yandan Rüşdiye'deki derslerine çalışırken, diğer yandan Fatih Camii'nde ikindi namazının sonrasında Es'ad Dede'nin derslerine katılarak Farsça'nın önemli klasiklerini kendisinden dinleyecektir: "Mektepte okunan Fârisi ile iktifa etmezdim, Fatih Camii'nde ikindiden sonra Hafiz Divanı gibi, Gülistan gibi, Mesnevi gibi muhalledati okutan Es'ad Dede'ye devam ederdim. Rüşdiye tahsilimde esasen en çok lisan derslerine temayulüm vardı. Dört lisanda da (Türkçe, Arapça, Acemce, Fransızca) birinci idim." 1885'de Rüşdiye'yi, 1888'de ise Mekteb-i Mülkiye'nin İdadi kısmını bitirir. İşte tam da bu yıllarda anlamadan ezberlemiş olduğu Gülistan'daki hikemiyâtın kıymetini farketmeye başlar: "İdadi tahsilini bitirdikten sonra Gülistan'dan ezberimde kalan bazı hikâyeleri, beyitleri hatırlamaya, hatırladıkça o zamana kadar yabancısı bulunduğum bir neşveyi duymaya başladım. Üç-beş sene daha geçince eserin büyüklüğünü hakkıyla takdir eder oldum."
Sayfa 74 - Kapı, 2017
·
6 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.