Gönderi

Âkif'in Farsça'ya ve Fars edebiyatına ilgisi çok küçük yaşlarda başlamış ve Farsça'nın hemen hemen bütün büyük şair ve ediblerini ciddi bir sûrette okumuştur. Nitekim dostlarından Vahyi, bu müşahedesini hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde dile getirir: "Görüyordum ki Üstad; Firdevsi'leri, Kisai'leri, Enveri'leri, Hakani'leri, Ömer Hayyam'ları, hele hele Hafız'ı, Sa'di'yi, Mevlânâ'yı, Feridüddin Attar'ları, Senâi'yi kendi hocası gibi tanıyor, biliyor, şiirlerini ezber okuyabiliyordu." Âkifin sadece büyük bir azme değil, aynı zamanda çok güçlü bir hâfızaya da mâlik olması, hiç kuşkusuz onun müteaddid divanlara böylesine vukûfiyet kesbetmesindeki en önemli âmillerden biriydi. Nitekim yakın arkadaşlarından Eşref Edib, Âkif'in hâfızası hakkında bizlere şu bilgileri vermektedir: "Üstad'ın hâfızası şâyân-ı hayretti. Ezberlemiş olduğu şeyler zannetmem ki 10.000'den aşağı olsun. Herhangi mevzů hakkında bir bahis geçse Üstad ona dâir birçok beyitler okurdu. Herhangi kasideden bir parça okunsa altını üstünü tamamlardı. Bütün divanları kimbilir kaç defa tekrar etmişti. Yalnız Türk edebiyatında değil, Arabi, Farisi edebiyatında da böyle idi. Hemen bütün meşhûr kasideler, şiirler mahfûzu idi. Herhangi bir kaside yahut bir rubai, bir beyit okursanız, size onun şairini bile söylerdi. Bunları ne zaman okumuş, ne vakit ezberlemiş... insan hayretler içinde kalır."
Sayfa 83 - Kapı, 2017
·
9 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.