Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

111 syf.
·
Puan vermedi
Din, dil, ırk, ten bunlar ayrıcalık değil, hepimizin zenginliği. Ama gelin görün ki öyle çağlardan geçtik ki bunların ayrımına bir de mal, mülk, statü... eklendi de eklendi. İnsanlar arasındaki uçurum gittikçe aşılmaz bir hal aldı. Bir idealimiz vardı. İnsanlar kardeşti, eşitti. Önce düşünceler ayrım getirdi. Sonra iman para yapmıyor, para mal yapıyor oldu. Sonra insan iktisadi bir hayvandır denildi ve tüketimi temin edilirse başka bir şeye ihtiyacı yok denildi. Burjuvazim hayatımıza girdi ve silahlarını yani ilmi dine doğru çevirdi. Peki bu ilim dinde olmaz algısı nerden geldi? "Eğer şuursuz bir iman yeterli olsaydı, beşyüzmilyon müslümanla bir şeyler yapılmış olması gerekirdi. Mucizevi işler yapan iman, tanımaktan sonra gelir." Ali Şeriati, anlaşılmamış bir cevher. Ne çok ön yargılar düşünülmüş üstüne. Ön yargılardan anlaşılmaya fırsat bulunamamış bile. Bir insanın sosyolojiyi dert edinmesi üstelik bunu dünya biliminden beslenip kendi öz topraklarının sahip olduğu din, dil, ideoloji, düşünce, coğrafya... açısından değerlendirerek ortaya olan ve olması gerekeni sunması kadar açık, berrak bir anlatım olabilir mi? Bunu yaptığı için bir insan bu kadar yaftalana bilir mi? Hepsini görüyoruz kendisinde. “Anne Baba Biz Suçluyuz” adlı eserinde aydınlara hitap etmiş kendini anlatmış ve dine yakınlık bilime uzaklık değildir, demişti. Bir bilim insanı olarak aydınlara kendini anlatmış ve coğrafyasındaki düzenden söz edip evlerimizin içine konuk olmuştu. Bu eserinde derdi yine aydınlar. Doğduğu coğrafyanın bağrından kopup giden eğitim amacıyla Avrupa’da yetişen ve oranın bilgileriyle donanıp kendi kültürüne yabancı olan aydınlardan söz ediyor. Toplum ve aydın arasında oluşan uçurumdan. Toplumda aydın bir kesim var ama bu aydın kesimin halka karşı aydın bir hareketi yok. Çünkü toplum onun istediği düzende değil. Müslüman olmak, ister aydın olsun ister cahil her kesim için anlamayı gerektirir. Sadece ezberde olan bilgi taklidi iken, anlamlanan bilgi tahkimi bilgi olur. Yabancı toplumlardan öğrenilen bilgileri kendi toplumu üzerinden düşüncelere döken aydınlara sitemler dökülüyor ağzından, ezber konuşanlara, şuursuzca kendi toplumu ve yapısını yok sayanlara dair... Haksız da değil. Köprüler kuralım kimse kimseden üstün olmasın diyor ama... “17. ve 18.ci asırlarda, her sosyolog, Eflatun’un “Cumhuriyet” kitabını okumakla insan toplumunu, avucunun içi gibi tanıdığını zannediyordu (bizim aydınlarımızın bir kaç tercüme eser okuduktan sonra artık sosyolojide, problem yok diye zannetmeleri gibi.)” İşte günümüz aydınları kendi toplumu başka toplumlar üzerinden nakli bilgilerle anlıyor. Bu yüzden biz Şeriati’ye tahkimi bilgiler için yakınlık duyuyoruz. Bu sefer de aydınlanma devrini anlatıyor bize. Feodalitenin bağrından burjuvazimin kollarına uzanan “akıl” dönemini. Bir kasabada yaşayan Hacı Ağa’nın hayatı bir köylüye ulaşılması hayal bir hayatken şimdi makineleşmiş ve her geçen gün insana dair farklı şeyler üreten bir düzen gelmişti. Şimdi artık sınıf farkı en fakiri daha fakir en zengini daha zengin yapmıştı. Zenginler ayrımlaşma yaşadıklarını ifade ediyor ve aslında dinin gerekmediğini söylüyorlardı. Hayat şu andan ibaretti. Peki yoksul halk? Bir din sadece yoksullar için afyon olabilir. Neden mi? Çünkü umuda n çok onun ihtiyacı var. Her zaman bu anda olmayacağı fikri bir kurtuluş eli onu bağlıyor. Peki bu doğru mu? Tabii ki hayır. Ne din afyon ne de umut tüccarlığı var. Ortada anlamlandırılmadan bilgiden kaçınılan bir durum var. İlim makineler üretebilir ama bunu sadece belli bir kesime hizmet ederek yapar. Dini aslında yoksullar için değil, zenginler için Afyon gören aydınlar onların hep şu anda yaşatmalarını ve böylece para akışının sürekli olmasını isterler. Buna katılan tüccarlar ve orta kesimler insanlar arasında var olan dini eşitlikten de sıyrılıp iyice tek insan olmaya başlar. Daha sonra hayatın şu andan ibaret olmadığı olgusu karşılarına sanatla çıkar. Bir ruh fizik ötesi ruh arayışında anlamlar ararlar. Kendilerinden sakındıkları duyguları bulabilen kişilerin sanatında kendilerini bulmak için paralar harcarlar. İşte insanlar dinden sonra ilimdende bir şekilde muzdarip olur. “Bugünkü insan ilimden bıkmıştır. Zira faşizmi meydana getiren ilimdi ve bunu insanlığa zoraki yükledi. Dünyada ilk defa insanlığın üçte ikisinin aç olması düzeyinde açlığı ilim meydana getirdi. Sınıfsal sömürü ve artık değerin yağmasını bu dereceye çıkaran ilimdir. Sömürüyü ilkel, basit ve acık şeklinden alıp bu kadar güçlü, derin, köklü ve şiddetli yapan ilimdir. Dünya milletlerinin kültürel sömürüsünü ortaya çıkaran ilimdir. Üçüncü dünyayı çirkinleşmiş kurtzede kuzular yapan ilimdir... Evet yalan söyleyen ilim, dinin sınırlamasından kurtulmuş ama, şimdi de tanrılarını değiştirmiştir. Allah’ın yerine parayı kendi ilahı olarak almış ve para için her işi yapmıştır. İnsanı çirkinleştirip, burjuvazinin sipariş ettiği şekile sokmuştur.” Kitapta bu konular ve daha çok farklı şeyler var. İdeallerin yenilgisi hep paraya gitmiyor. Para bazında yapılan her harekette insandan koparılan duygulara ve anlayışlara da gidiyor. Bu konuyu da barındırması yazarı ayrıca daha ayrı bir yere koymamı sağlıyor. Faşist burjuvanın hayatımızı getirdiği nokta ise şu an hala içinde yaşadığımız düzenin ya kendisini ifade ediyor. “1962 yılında Avrupa’da (ev ekonomisiyle ilgili) bir sergi vardı. Ben ev ekonomisi ile ilgili araç ve gereçlerin sayısı ne kadar ki uluslararası bir sergiyi gerektirsin diye düşünmüştüm? Sonra ikinci sene bu mağazaya gittiğim zaman mutfak araçlarının sınırlı olduğunu gördüm. Araçlardan birisi tereyağı alma maşası idi. Bunun tek görevi bunların veya masa başında oturan hanımların, onunla tabağın içinden tereyağı alıp yiyeceğinin üzerine bırakması idi. Tereyağı alma maşası geçen sene 3-4 çeşitten fazla değildi, ama bu sene 700 veya 800 çeşittir, bu sonuç insanı gerçekten şaşırtıyor. Serginin özel bir bölümü tereyağı alma ma-şalanna mahsus. Bu beyefendi ve hanım daha önce tereyağını kaşıkla (yemek yediği kaşıkla) alıyordu. Ama şimdi, eğer tereyağı almak istiyorsan, bu maşayı alman gerekir. Eğer tereyağını ekmeğine veya yiyeceğine yıldız şeklinde sürmek istiyorsan, onu alman gerekir. Eğer nergis şekli vermek istiyorsan, bunu alman gerekir, baklava şekli vermek istiyorsan diğerini alman gerekir. Evet, kaç tane gül şekli ve geometrik şekil var? Sayısız mı? O halde, bunladın tamamını satın almak gerekir, en azından 10,12 tanesini saun almanız gerekir. Eskiler gibi davranmak olmuyor, istekler var. Eskiden kaşıkla tereyağı alınıyordu, tereyağı alma maşası yoktu. Burjuvazinin bize sadece tüketim ve masraf vermekle kalmadığını, aynı zamanda bize yeni ihtiyaçlar da verdiğini görüyoruz. Çünkü ilim onun emrinde, onun isteğine bağlı. Sosyoloji, psikoloji, teoloji, ahmak tanıma bilimi, edebiyat, propaganda, reklam, sanat... hepsi onun emrinde ve onun isteğine bağlıdır. Böylece durmadan ihtiyaç yaratıyor, yeni ihtiyaçla yeni insan tipi yapıyor, sonra onun ihtiyacını da kendisi gideriyor.” Bir alışveriş merkezinde yeni evlenecek bir çifti görmüştüm. Hafta içi ve hafta sonu kahvaltıları için iki ayrı kahvaltı seti bakıyorlardı. Ali Şeriati’nin örneğinden sonra bu biraz daha masum geldi ama gerçekler. Artık toplumda zengin fakiri atlayan leveller gelişti. Eksikler temel ihtiyaç olmaktan çıktı. Reklamlar hiç aklımızda olmayan ihtiyaç listelerini günden güne beynimize ekti ve artık derdimiz hiç bitmedi. Hep eksiğiz ama ne eksiği yıldızlı şekillerde salatalık şekillendirici aletlerimiz yok. Dert çok bu derdi yapan akıl ne işe yarar bilemedim. Her açıdan doyurucu ve farkındalık yaratan bir kitap. Okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar!
İdeallerin Yenilgisi
İdeallerin YenilgisiAli Şeriati · İdeal Kitaplar · 1999171 okunma
·
97 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.