Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

575 syf.
6/10 puan verdi
·
8 günde okudu
İnsanların birbirlerine duydukları saygının kaynağı nedir? Ya da birbirlerine saygı duymalarının nedenleri nelerdir? Karakter, davranışlar, karakter ile davranışların uyumu, toplumsal hiyerarşideki konum, zenginlik- fakirlik, soyun itibarı ve taşıdığı unvanlar, korku ve daha uzayıp gidecek uzun bir liste verilebilir bunun için. Bu nedenlerden zenginlik- fakirlik kitaptaki burjuvalara duyulan saygıyı, soyun itibarı ve taşıdığı unvanlar ise serinin bu kıtabindaki temel konu olan Guermantes'ler özelinde aristokratlar sınıfıyla özdeşleşebilir. Marcel, evlerinde oturdukları Guermantes'lere hayranlık duyar ancak duyduğu hayranlığın altında mantıklı argümanlar yoktur. Guermantes'lerin soylarına toplumsal koşullandırılmışlığın yarattığı bir hayranlık duymaktadır. Kitabın önemli bir bölümünde Saint Loup aracılığıyla Guermantes'lerle tanıştırılmak ve onlara davet edilmek için uğraşır. En nihayetinde muradına erince de hayalkırıklığına uğrar. Sakın spoiler verdiğimi düşünmeyin, çünkü bu tarz 'olay örgüsü'nden parçalar gibi gözüken bu kısımların asıl işlenen tema için çok da önemi yok diye düşünüyorum. Zaten serinin kitaplarını okurken herhangi bir spoiler veya heyecanın yitimi gibi bir duygu yaşamanız mümkün değil. Nitekim Proust da kendi kendine kitapta yer yer spoiler vermektedir. Devam edecek olursak Proust, bu kıtabinda uzun uzun aristokratların içinde bulundukları durumları herhangi bir yorum yapmadan olduğu gibi bir tabloya aktarmış gibidir. Tabi, Marcel'in aristokratlar hakkındaki fikirlerinin değişimi doğrultusunda birtakım yorumlar da bulunmaktadır. İnsan, bilmediğinden ya korkar ya da ona hayran olur. İşte Marcel bunlardan hayranı yaşarken, bu muhiti derinlemesine tanıyıp bilgi sahibi olunca kapanışta da birinci kitaba ismini veren Swan'ın da eşliğiyle, uzun süre ince ince işlenen eleştirileri etkileyici bir final ile nihayete erdiriyor. Muhitin aktarımının gerçekçilik nezdindeki başarısı yüksek, sosyetenin o halka uzak, kendi içlerinde başka bir dünyayı yaşadıkları atmosfer iyi aktarılmış. Öyle ki bu kısımlar -ki kitabın önemli bir kısmını teşkil ediyor- oldukça insanı sıkıyor. Bu kısımları okurken sıkılmaktan şekilden şekle girdim diyebilirim mecazi manada. Şu video benim bu pasajlardaki durumumu çok iyi aktarıyor: youtu.be/6J_AUBT-PAo Dikkatinizi çekiyorum "SIKILDIM" diyorum, "ANLAMADIM" demiyorum. Kendimce birtakım sonuçlara vardım kitap hakkında; Aristokrat sınıfının adeta soyu tükenen panda misali, kendi habitatlarinda giderek değişen dünyaya yabancılaşmaları, atadan gelen bir soyluluk psikolojisi ile belli oturakli davranışlarınin yanısıra, oldukça yapay ve kişiye önem vermeyen hallerinin varlığı, burjuvaların dinamik olduğu yerde onların durağan kalması, burjuvanin her ne kadar para için kör bir arzu ile hareket etmiş olsa da daha bilinçli okumalar, kendilerini geliştirmeler yaptığı yerde aristokratlarin kendi doğalari gereği bilgiye doğuştan sahip halleri ve kibirleri, aslında kibir her iki kesimde de haylice mevcut, bu gibi sonuçlara vardım. Bunlara ek olarak Marcel'in yazar olma isteğinin mevcut olduğunu aklımızda tutacak ve değerlendirmeye alacak olursak, tüm bu gozlemlerinin detaylı yazıya aktarımının, bir nevi yazarlık denemesi olduğu yorumunu da yapabilirim. Denemesini yaparken aslında seri bitiminde bir kitap yazmış olacak belki de Marcel'imiz kurgu içinde. Sonra, daha ilk kitabın başlangıcından itibaren vurgulanan 'sahip olma' teması da bu kitapta kendisini haylice gösteriyor. Ayran gönüllü Marcel'in izinde, birçok kadına duyulan aşk veya aşkımsıların arkasında temel etkenin sahip olma güdüsü olduğu kendini belli ediyor. Öyle ki, oldukça arzuladığı ve sayfalarca kendisi hakkında ağdalı yorumların yapıldığı bir kadınla öpüşülmesinin verdiği hazzın bir anda yerini boşluğa birakmasiyla rota başkasına yöneliyor. Çünkü sahip olmaya çalışmak sahip olmanın her zaman önüne geçiyor. Tabi konu bununla sınırlı değil. Bir insana, tarihin bir devrindeki o an icin sahip olmak ona mutlak manada sahip olmak anlamına gelir mi? Çünkü insanın kişiliğini meydana getiren etmenlerin bolluğu ve sürekli değişen, üzerine eklenenlerin varlığı ile sürekli bir değişim halindedir. Bundan on yıl önceki ben ile şimdiki ben birbirinden çok başkalar, aynı şimdiki ben ile on yıl sonraki benin birbirinden çok başka olacakları gibi. Bu farklılığa kişinin, okuduğu kitaplar, tanıştığı insanlar ve bunlarla kurduğu bağlar, onlarla yaşadığı deneyimler, ruhsal deneyimleri, yaptığı sorgulamalar, girdiği doğal ve yapay çevrelerin kendisine yaptığı etkiler, onun bu çevrelere yüklediği anlamlar ve daha birçok etmen neden olmaktadır. Bunları Marcel'i izlerken yakınen görebiliyoruz. Önceki iki kitaba göre Proust'un o uzun ve güzel tespitlerinin ve yorumlarının bu kitapta benim ya ilgimi çekmedigini ya da yeterince olmadığını söyleyebilirim. Konu da Guermantes'ler ve daha birçok ilgimi çekmeyen güruhun etrafında dönmesi her ne kadar edebiyat dünyasında önemli bir yeri olan serinin bu kıtabinda baygınlık yaşamama mani olmadı. Tabi buradaki sıkılma vurgumdan şu sonuç çıkmasın; edebi seviye olarak aşağıda ama sürükleyici eserlerin okunmasının verdiği hazzı aramak. Nitekim bu tarz eserler de haz vermiyor uzun süredir, çünki edebi olarak seviye aşağıda, birçok eksiklik mevcut oluyor ve bu eksiklikler de okurun gözüne gözüne giriyor kaçınılmaz olarak. Proust'un kıtabinda bu durum kesinlikle yok. Edebi değeri hayli yüksek. Aynı Savaş ve Barış'in olduğu gibi ama Savaş ve Barış'in, memleket Napolyon'un ayakları altında inim inim inlerken koca peşinde balolarda fink atan Natasha'lar ve Validelerinin geçtiği kısımlar bana nasıl bıkkınlık verdiyse, Proust'un bu kitabında Guermantes'lerin o sonu gelmez bence boş muhabbetleri de bir o kadar bıkkınlık verdi. Nitekim Marcel'in kendisine de bu şekilde bir duygu vermiş olmalı ki, bu uzun ve bıkkınlık veren kısımlar geçildiginde kendi ağzından da mealen "bunları bir halt sanmıştım," sözlerine benzer sözler çıkıyor. Şükür ki Marcel'imiz bu sonuca üçüncü kitapta vardı da serinin geri kalan dört kıtabinda bu tarz sosyetenin uzun, boş ve bıkkınlık veren muhabbetlerinin olmaması yönünde bir umut besleyebilirim. En azından bu kitapta olduğu kadar bir seviyede olmaz diğer kitaplarda diye düşünüyorum bu durumun. Kitap hakkında deginilmesi gerekilen önem bir konu da Dreyfus olayıdır. Almanlara bilgi aktarımı yaptığı nedeniyle vatana ihanetten hakkında hüküm verilip rütbeleri sökülüp ardından da Şeytan Adası'na sürgüne yollanan subay Dreyfus, subay olabilen ender Yahudilerden birisiymiş dönemin Fransa'sinda. Yahudilere zaten varolan nefretin yükselmesine neden olur bu dava Fransa'da. Bir süre sonra Dreyfus'un aslında masum olduğu iddiasının kuvvetlenmesi ülkeyi adeta Dreyfus yanlilari ve aleyhtarlari olarak ikiye böler. Nihayetinde Dreyfus uzun mahkumiyetinin ardından aklanir. Birinci Dünya Savaşı'nda da görev alır ve Fransa'nın Legion d'Honneur adındaki en yüksek dereceli sivil nişanını alır. Dreyfus'un aklanmasi için yazar Emile Zola'nın verdiği mücadele de oldukça önemlidir. Bu olayı araştırırken onun 'Suçluyorum' eseri okunabilir. Ayrıca ' An Officer and a Spy (2019)' filmini de tavsiye ederim. Çok üst düzey bir yapım değil ama olayı yeterince iyi anlatmışa benziyor. Ben sadece sonunu beğenmedim. Bu olayı Proust ise, abartmadan yani okurun gözüne "bakın ben meşhur Dreyfus davasını işliyorum," der gibi yapmadan oldukça gerçekçi şekilde ve kurgunun içinde yedirerek işlemiş. Öyle ki, neredeyse dönemin Fransa'sinda varolan sınıflara mensup kişilerin olaya bakışının tamamını görebiliyoruz. Bu konuda dikkat çeken nokta ise aleyhtar olanların da lehte olanların da aslında bu durumlarını belirlerken, ırsi, toplumsal, ekonomik ve birçok etkeni istemli veya istemsiz göz önüne almalaridir. Buradan da kişi eylemlerinin ne kadarını kendi 'özgür' iradesiyle alır sorusuna ulaşılabilir belki de. İyi okumalar.
Guermantes Tarafı
Guermantes TarafıMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,466 okunma
··
154 görüntüleme
Sezen B. okurunun profil resmi
Eline sağlık Kaan. :) Gayet detaylı bir şekilde hoşuna giden ve hoşuna gitmeyen yanlarını incelemende belirtmişsin. Ben serinin henüz iki kitabını okuduğum için kitap hakkında yorum yapamayacağım âmâ diğer serileri okurken de sıkıldığımı ve Proust'un bana göre çok da anlamlı olmayan gereksiz uzattığı cümleleriyle beni yorduğunu, söyleyebilirim. Edebi dili gerçekten kuvvetli âmâ hikâyeleri vasat bana göre. Şimdi Proust hayranları bana kızmasın zaten bana göre dediğimin altını çiziyorum. :)
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Sezen, beğenmene sevindim☺ Proust'un sözleri hakkındaki yorumuna genel olarak katılmamak elde değil. Bu cümleler içinde oldukça anlamlı ve yerinde yorum ile tespitleri de oluyor. Öyle ki beni kitaba her şeye rağmen bağlayan etmen de bu oluyor öncelikle. Ancak aşırı şekilde bu tarz uzun cümleler kurması ve her olay, durumu bir başka çıkarımla uzun uzun izah etme hali bir yerden sonra "yeter ama" duygusu oluşturuyor. Hani mubalaga ederek anlatacak olursak, adam tuvalete gidişi bile adeta üç sayfa boyunca, "Tuvalete doğru attığım her adımda, Balbec'in dağlarının yansimalarinin bende yarattığı hüzün duygusunu uyandirdigini söyleyebilir ve şunu da ekleyebiirim ki; bu durum aynı Guermantes'lerin geçen hafta içine giremedigim için ağaçtan sarkarak dahil olduğum balosunda Mme. Stermaria'ya 2. Wilhelm de hiç komik değil deyişi gibidir..." şeklinde anlatacak nerdeyse. Adam tuvalete gitti. Bunun da edebiyatı olmaz. Hani bir insan tuvalete giderken de çevrenin üzerindeki etkisi ile geçmiş bir anısına mi gider ya. :D
3 sonraki yanıtı göster
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Mme Al. :D
Ruken Al okurunun profil resmi
Ben evli değilim şşşş:) lütfen pilis m. De
Kaan okurunun profil resmi
Haha çok pardon :DD
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.