Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Türkiye'de de, bazı devrimlere karşı zaman zaman bazı halk topluluklarından gelen tepkiler oldu ise, bu, ille halkın o devrim!ere karşı olduğu anlamına gelmez. Bu, her ülkede ve her dönem­de görüldüğü gibi, bazı çıkarcı veya tutucu çevrelerin, din istisma­rı yoluyla, halkı, zaman zaman, yeniliklere, devrimlere karşı imiş gibi gösterebildiklerini ortaya koyar. Din istismarını etkili kılabil­mek için de, genellikle, halkın, bambaşka nedenlere dayanan sıkın­tılarından, hoşnutsuzluklarından ustaca yararlanırlar Aslında Türk halkı, Cumhuriyet döneminde yapılan devrimle­re karşı değildi, karşı olamazdı; fakat o devrimlerden yana da de­ğildi. Türk halkı ancak, o devrimlerle ilgisizdi ve ilgisiz olmakta da kendi açısından haklı idi. Gerçi o devrimlere karşı bir tepki vardı. Ama halktan gelmiyor­du bu tepki ... Bazı seçkin zümrelerden, hatta bazı aydın topluluk­larından geliyordu. "Halk" denince, en başta, köylüyü düşünmek gerekir. Bugün nüfusumuzun yüzde 70'i köylüdür. Cumhuriyet kurulduğunda belki yüzde 90'ı köylü idi. Onun için, özellikle o dönemde "halk" denince, en başta köylüyü düşünmek gerekir. Şimdi, "halk" olarak köylüyü ele alıp, bazı devrimlere bir bir bakalım ... Yukarda da değindiğim gibi, örneğin bir şapka devrimi, hiç kuşkusuz, yararlı, gerekli bir devrimdi. Ama köylüye ne getirmiş­ti? .. Ekonomik bakımdan, sosyal bakımdan ne getirmişti? Hatta biçimsel olarak ne getirmişti? Köylünün, aslında, ne festen yana ne de şapkadan yana olması beklenebilirdi. Köylü, ne serpuş bulabilirse; kendi işiyle, yaşamıy­la ve olanaklarıyla bağdaşabilen ne serpuş bulabilirse, onu geçirir­di başına. Fes yerine şapka giydirilmesine karşı tepki de, zaten, köyde doğmamıştı. Şapkaya karşı tepki, kasabalarda bazı tutucu çevre­lerden, çoğu da okuryazar olan kimselerden gelmişti. * Gene kendi başımdan geçen bir olayı anlatmak isterim. Bundan birkaç yıl önce, bir açık hava toplantısında konuşmak üzere Kastamonu'ya gidiyordum. Giderken aklıma geldi ki, konu­şacağım gün, Atatürk'ün Kastamonu'da şapka devrimini ilan etti­ği günün yıldönümüne rastlıyordu. Bunun iyi bir rastlantı olduğu­nu düşündüm. Kastamonu'daki konuşmama, şapka devriminin önemini anlatarak başlayabilirdim. Meydan dolmuştu Kastamonu'da. Halk beni dinliyordu. Şapka devriminin yıldönümünde, ben, uzun uzadıya, bu devrimin önemi­ni anlatmaya başladım. Fakathalk ilgisizdi, heyecansızdı ... Birden­bire idrak ettim ki, koca meydanda, beni dinleyen bir tek şapkalı insan yoktu. Ne fesli vardı ne de şapkalı ... Birçok kasketliler var­dı. Halk, kendi iş durumuna ve olanaklarına göre, başına geçire­cek en uygun şey olarak kasketi bulmuştu, onunla gelmişti beni dinlemeye. Bir üstyapı devrimi olarak, şapka devrimi, ona değmemişti. Üs­tünden geçmişti. Köylü, yazı devrimine de karşı olamazdı. Çünkü bu devrim ya­pıldığında, köylünün büyük çoğunluğu okuma-yazma bilmiyordu. Yazı devrimine karşı direnenler de, kentlerdeki kasabalardaki bir avuç aydından ibaretti. Yazı devrimine tepki, ancak okuryazarlar­dan gelebilirdi. Bu da bir üstyapı devrimiydi. Bu da köylünün üs­tünden geçiyordu. Peçe, Kafes ve Köylü Kadınların eşit haklara kavuşturulması ... Kadınların peçe altın­dan, kafes ardından kurtarılması ... Belki en sert tepki bu devrime karşı gelmiştir. Ama köylüden mi gelmiştir? .. Hayır ... Köylüden gelmesi söz konusu olamazdı. Çünkü bu devrim yapılmadan önce de, Türk köylülerinin bü­yük çoğunluğu, kadın erkek bir arada çalışırlardı. Ekonomik ko­şullar, onları, kadınların yüzleri açık, kadın-erkek tarlada yan ya­na çalışmaya mecbur bırakmıştı. Köyde kadınlar ne kafes ardın­daydılar ne peçe altındaydılar. Kurtuluş Savaşı'nda ileri, modern, aydın İstanbul'un hanımları henüz peçe altında, kafes ardında iken, Anadolu'nun köylü kadın­ları, yüzleri açık, cephedeki erkeklerine mermi taşıyorlardı. O köy­lüler mi Atatürk'ün kadın hakları ile ilgili devrimine karşı çıkacak­lardı? .. Karşı değillerdi, karşı olamazlardı. Ama o devrimlerden ya­na da olmaları, o devrimi övmeleri için de bir neden yoktu. Çünkü, İstanbul hanımları kafes ardından, peçe altından çıkmadan önce köylünün geçim durumu ne idiyse, bu devrimden sonra da oydu. Bu devrime, kadın haklarıyla ilgili devrime karşı da tepki, halk­tan değil, köylüden değil, bazı aydınlardan, bazı seçkinlerden gel­mişti. Bu birkaç örnek, köylüyü "devrimci değil" diye, "devrimlere tepki gösterdi" diye suçlarken, aydınların, ne kadar haksızlık et­tiklerini, kendi suçlarını nasıl halka yüklediklerini göstermeye yet­se gerektir. Yakın zamana kadar aydınlarımız, gerçek gericiyi, gerçek tutu­cuyu teşhis etmekte yanılmışlardır. Büyük bir bölümü hala da ya­nılmaktadır. Bu yanılgının sonucu olarak da, ağır bir haksızlık ya­parak, Türk halkını, Türk köylüsünü, devrimci olmamakla, dev­rimlere karşı olmakla suçlamışlardır. Onun için de, gene haksız olarak, halkın oylarıyla, köylünün oylarıyla, halk yararına devrimler yapılamayacağını sanmışlardır. Ancak bunca yıl sonra, şimdi şimdi, bazı aydınlar, o da aydın­lardan henüz küçük bir bölümü, gerçek tutucuyu ve gericiyi teşhis edebilmeye başlamışlardır.
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.