Çocuk ve Lüks
23 Nisan, hem Millî Hâkimiyet, hem de Çocuk Bayramımızdır. Bu bayramda her Türkün, bilhassa okul çağında bulunan yavrularımızın gülüp eğlenmeleri, sevinç ve kıvanç duymaları en tabiî haklarıdır. Buna, hiçbir kimse, hiçbir şey diyemez.
Fakat 25 yıldır içimiz kan ağlayarak görüyoruz ki, daha bayram başlamadan, bir (Fantezi, lüks ve israf) yarışıdır başlıyor. Hem de mânâsız, ölçüsüz ve baş döndürücü bir yarış: Fakir çocuğu orta halliden, orta halli zenginden, zengin ise mühim servet sahiplerinden daha güzel ve daha şık giyinip süslenmek sevdâsına kapılıyorlar.
Bu hal, şimdiye kadar böyle idi, maalesef bugün de böyledir. Yıldan yıla artış var, eksiliş yok...
İçtimaî dertlerimizin en önemlilerinden biri olan bu memleket dâvası üzerinde başta biz muallim ve mürebbîler bulunduğumuz halde ne duran var, ne düşünen... Herkes: “Bana ne?„ deyip geçiyor. Acı, fakat gerçek.. Yıllardanberi, kangren olmaya yüz tutan bu yaramıza bir neşter vurulmasını, terbiyeci, sosyolog, mütefekkir ve milliyetçilerimizden boşuna bekleyip durduk.
Kimseden bir ses çıkmadı ve biz geçen sene bir vilâyet gazetesinde temas ettiğimiz bu memleket dâvasını tekrar ele almayı bir vicdan ve irfan borcu bildik. Eğer bu dâva üzerinde yetkili şahsiyet ve büyüklerimiz lâyık olduğu ehemmiyetle durarak bir yandan çocuk velilerini, diğer yandan da halk efkârını aydınlatacak olurlarsa, kendilerine, ebediyen minnettar kalacağız. Zira bu dâva, küçümsenecek ve ihmal edilecek bir dâva değildir.
Nisanın ilk' haftasından itibaren evlerde ve okullarda başlayan, mühim bir zaman ve para israfına yol açan bu hummalı faaliyet ve yarışın sebebini merak etmişsinizdir tabiî?.. Bunu bir kelime ile anlatmak mümkündür: GÖSTERİŞ.
İşte aile bütçesini sarsan, işte fakir ve orta halliler için âdeta bir yıkım olan korkunç hastalık!...
Bu hastalığın göze görünmeyen insafsız mikropları, zavallı aile reisini çoktan yere sermiştir. Yaşadığımız hayat şartları dolayriyle müthiş bir geçim sıkıntısı çeken çocuk babalarının bu acıklı durumlara düşmelerinin üç mühim sebebi mevcuttur: Söyleyen, isteyen, körükleyen. Ortada yanan, gösteriş meraklısı bir zihniyetin mânâsız kaprislerine kurban giden şüphesiz yine aile reisi; kaybolan, yabancıların ceplerine akan da Türk parasıdır. İki taraflı ve telâfisi çok güç bir ziyan... İşte gösteriş, lüks ve israf hastalığının millî ve İçtimaî bünyemizde açtığı büyük yara...
Bu yara, henüz kangren olmadan, derhal tedavi çarelerine başvurulmalıdır. Aksi taktirde şimdikinden daha çok büyüyüp yayılacak, önce binlerce Türk ailesini, sonra da Türk milletini perîşan edecektir.
Bu sözlerimizi mânâsız veya mübâlağalı bulanlar olacaktır. Olabilir. Bizce, uluorta tenkitler değil, aristokrat tabakadan halk tabakasına bir Verem mikrobu gibi sirâyet eden ve gittikçe millî bir felâket halini almak istidadı gösteren bu amansız derde bir devâ bulmak işi mühimdir.
Çocuk bayramları ve bu bayramlar münasebetiyle verilen müsamereerde yapılan veya vaptırılan fuzulî masraflar aslâ, küçümsenemez. Zira, bu bayramlarla müsamerelerde sırf gösreriş hastalığı yüzünden pek aşırı hareket edilmekte ve çok haklı şikâyetlere yol açılmaktadır. Bilhassa kız çocuklar için...
Kız çocuklara yükletilen şu külfetlere bakınız:
Saçlar ondüle olacak, ipekli bir tuvalet yaptırilacak, bu tuvalete uygun çorap ve iskarpin alınacak...
Başlara bağlanması şart koşulan pahalı cinsinden ipek kordelâ, kucaklarda taşınan 15-20 şer liralık Avrupa inalı taşbebek, v.s v.s...
Ya erkek çocuklarınkiler:
Ekstra kumaştan lâcivert veya siyah pantalon, İpek bine, aynı renkte çorap, ayakkabı daha birçok şeyler...
“Bu kadar sıcağa kar dayannaz,, diye, bir ata sözü vardır..Biz de, bu güzel ve mânâlı söze bir nazire yaparak: “bu kadar masrafa can mı dayanır?,, diye sormaktan ve daha ne zamana kadar bu korkunç hastalığımız devam edecek?** feryadını basmaktan kendimizi alamıyoruz.
Düşünün bir kere: Bu gün, bu yaşta: “Ben tuvalet islerim:. Fana şunu yapın, bunu yapın. Ben faların çocuğundan altta mı kalacağım?” sözleriyle terler tepinen ve her dediğini mutlaka yaptırtan bir ilk okul çocuğu, yarın daha neler istemez, neler...
Yukarıda saydıklarımız, işin yalnız maddî tarafı... İşin bir de manevî tarafı, yâni ahlâkî cephesi vardır ki, bu, hepsinden mühim...
Bugün hudutsuz bir şefkat, ilgi ve hassasiyetle üzerlerine titrediğimiz sevgili Türk çocuklarını yarın nasıl bir istikbal beklediğini, şimdiden', kestiremeyiz.
Evet bugün refah, saadet ve bolluk içinde büyüyen ve bir dediği iki olmayan bir ailenin çocuğu, yarın yoksul bir duruma düşebilir.
Bunlardan bilhassa kız çocukları, o vakit, ne yapacaklardır?. Gözlerimizin önüne çok fena sahneler geliyor, dehşet ve haşyetle ürperiyoruz.
Cemiyet aynasına bakıp, buraya akseden sayısız aile facialarından ibret dersi almamız gerek. Bu korkunç fâciaların başlıca sebeplerinden biri de, maalesef, lüks ve fantazi düşkünlüğümüz ve bu hususta maddî durumumuzla içtitimaî seviyemizi göz önünde bulundurmadan — birbirimizle yarışmamızda.
Unutmayalım ki biz, fakir bir milletiz. Her şeyimizde tutumlu ve sâde olmak, ayağımızı yorganımıza göre uzatmak ve şu mâhut (Gösteriş Hastalığının pençesinden kendimizi kurtarmak için yılmadan mücadele etmek mecburiyetindeyiz.
Burada en mühim vazife, uyanık anne ve babalarla, biz muallim ve mürebbîlere düşmektedir. Evet (Lüks ve İsraf) denilen millî âfetle, şuurlu ve sistemli bir şekilde savaşmak, yarının büyükleri olan yavrularmızı şimdiden bu konu üzerinde durup düşünmiye sevketmek, bayram ve müsamerelerde alınması gereken giyim eşyalarının ucuz yerli mallarımızdan olmasını sağlamak, çocuklarımızı sâdeliğe alıştırmak her Türk öğretmeninin, her Türk ana ve babasının millî ve mukaddes bir vazifesi olmalıdır. Bu vazifemizi zaferle neticelendirmek için uzaklara gitmiye ve bir çok zahmetlere katlanmaya lüzum yok. Burnumuzun dibinde bulunan ve hariçten bir santim bile yabancı malı almıyan Bulgar komşularımıza bakmak, kâfidir.
Gözlerimiz yaşararak, bağrımız kanayarak, soruyoruz: Lüks kim, biz kim? Henüz İktisadî istiklâlimize kavuşamamışken, kendimizi bu derece lüks ve fantaziye, israf ve sefâhete kaptırmamızın mânâsı nedir?..
Artık, aklımızı başımıza toplayıp, kendimize gelelim. Yoksa, sonumuz (Felâket) tir-
Eskişehir - 27-4-1949
Zavallı Jurnalciler!..
27-Nisan-1949 tarihli (Sakarya) da (Çocuk ve Lüks) konusunu ele almış, (Çocuk Bayramı) dolayisile çocuklarımıza yaptırılan, fakir ve orta halli aileler için âdetâ bir yıkım olan aşırı masraf, lüks ve fantaziden bahsederek bunların sosyal bünyemizde açacağı şifa bulmaz yaralar üzerine okuyucularımın dikkatini çekmiştim.
Birkaç kendini bilmez, kıskanç, münâfık - realiteye dayanan ve en ufak bir fena maksat gütmeyen - bu objektif yazımı vesile yaparak beni Millî Eğitim Müdürüne jurnal etmişler.
Bu zavallılar, eğer bu iğrenç hareketlerde beni korkutmak ve daire âmirimizi iğfal ederek aleyhime çevirmek istiyorlarsa, hemen haber vereyim ki, aldanıyorlar. Çünkü, ben âciz ve korkak bir kimse olmadığım gibi, Millî Eğitim Müdürümüz de onların tezviratıyla beni muaheze edecek kadar ne dar görüşlü, basit bir insandır, ne de korkulacak bir umacı... Sonra bizim gibiler kuldan değil, yalnız Allahtan korkar ve yalnız lâyık olana saygı gösterirler. Ben, diğer âmir ve büyüklerime olduğu gibi, Millî Eğitim Müdürümüze de - şüphesiz - hürmet ederim. Fakat bu hürmeti bir dalkavukluk derecesine vardırdığım şimdiye kadar ne görülmüş, ne de duyulmuştur. Zira ben - Müstebit, zâlim, ahlâksız, hâin, komünist ve kozmopolitlerin olduğu kadar - dalkavukların da amansız bir düşmanıyım. (Türk Geliyor !) adlı kitabımda yer alan (Dalkavuk) başlıklı şiirim, bu sözlerimin inkâr kabul etmez canlı bir delilidir.
Şimdi, soruyorum bu adamlara :
«Benden, ne istiyorlar, fikir ve maksatları nedir? Niçin doğru yol varken dolambaçlı yollara sapıyorlar? Beni âmirime şikâyet ve jurnal etmenin mânası ne?.. Bir Türk öğretmenine yakışır mı bu hareket?..
Eğer gayeleri benimle çarpışmak ise, meydan açık, buyursunlar!.. Kendilerde her an, her yerde ve her türlü münakaşa ve mücadeleye hazırım. Evet benimle görüşmek, konuşmak, her hangi bir mes’ele hakkında münakaşa etmek isteyen şahsıma veya memleketteki neşir organlarına başvurmalıdır, Millî Eğitim Müdürüne değil... İlim, irfan, ahlâk ve fazîlet sahibi olgun insanlara yakışan hareket tarzı, ancak, budur. Onların yaptıklarına, bal gibi (Jurnalcilik) derler ki, bunu ancak zayıf karekterli, âciz ve korkak kimseler yapar.»
Ben, sırf memleket endişesile ve gayet samimî olarak bir tenkit yazısı neşrettim. Yaptığım iş, mugalata değil, vazifedir. Hem de millî ve İnsanî bir vazife... Nitekim böyle bir vazife yaptığım için, kalbi vatan ve millet aşkıyla çarpan, hâdiseleri durbin bir şekilde gören mâkul kimseler, bu yazımı gayet doğru ve yerinde bularak beni samimiyetle tebrik ettiler. Hatta bu zevattan :
— “İnsaflı davranmış, az yazmışsınız. Nedir bu lüks düşkünlüğü, nedir bu israf? Bir tarafta Hükümet, bir tarafta, basın ve gençlik lüks ve israfla mücadele ederken muallim ve mürebbî durumunda bulunanların çocuklarımızı bu çıkmaz yola sürüklemelerini, bir türlü anlamıyor ve hoş görmüyoruz. Bilâkis öğretmenler, bu korkunç âfetle herkesten çok mücadele etmelidir.„ diyerek acı acı dert yananlar bile oldu.
Şimdi, tekrar soruyorum: Halkın bu haklı sözlerine ne buyrulur acaba?..
Efendiler!..
Demagojiyi, jurnalciliği bırakıp hak ve hakikat yoluna dönünüz! Bizim için yegâne kurtuluş yolu, ancak, bu yoldur. Ben gerek öğretmen ve gerekse yazar olarak,
bu kutsal yolda yürüyorum. Hem de bilerek, anlayarak, inanarak... Hiç bir kimse ve hiçbir kuvvet, beni bu hak ve hakikat yolundan aslâ alıkoyamaz!.
Zavallı jurnalcıiar!..
Acıyorum size.. Çünkü siz, bu hâlinizle, hakikaten acınacak mahlûklarsınız. Allah, yardımcınız olsun!..
Eskişehir - 4-5-1949
28 Nisan Çocuk Bayramı Münasebetiyle:
Emeğimiz Boşa Gitmedi. Allah
Tevfik İleri ile Zeki Tanıl’dan
Râzı Olsun!..
Evvelki sene Sakarya gazetesinde, geçen yıl da Bizim Türkiye mecmuasında 23 Nisan Çocuk Bayramı münasebetiyle (Çocuk ve Lüks) başlıklı iki makale yazmış; bu yazılarımızda çocuk bayramları dolayisiyle yapılan ve ekseriyetle lüks ve israfa kaçan bir takım lüzumsuz ve mânâsız masrafları, acı bir dille tenkit etmiştik.
Birçok talebe velisiyle bâzı meslektaşlarımız tarafından harfiyyen tasvip edilen bu samimî yazılarımız, esefle söyleyelim ki ne Millî Eğitim Bakanlığımızı, ne bu memleket meselesiyle herkesten çok ilgilenmeleri icabeden terbiyecilerimizi ve ne de şehrimiz maarif mensuplarını topyekûn harekete geçirememişti. Bu yüzden duyduğumuz acı ve ızlırabı, bir biz biliriz, bir de Hazret-i Allah...
Acaba bizim sırf meslek ve memleket endîşesiyle yükselen haklı feryatlarımız neden beklenen tesiri göstermemiş, ilgili makam ve otoriteler bu korkunç lüks ve israf yarışını önlemek için niye gereken tedbirleri almamışlardır?.. Gözlerin kör, kulakların sağır, vicdanların nasırlaşmış olmasından mı?.. Bu noktanın takdirini, sayın okuyucularımızın yüksek iz’an ve idraklerine bırakıyoruz.
Artık memnuniyetle görüyoruz ki bugün (Bakan) la beraber o vurdumduymaz, gösteriş hastası, sakat ve köhne zihniyette değişmiş; maarifimizin başına durbin görüşlü, mantık ve muhakemesi sağlam, millî iktisâdiyatımızm acıklı durumu ile zamanın nezaketini müdrik, her bakımdan temiz ve idealist bir Türk evlâdı olan Tevfik ileri getirilmiştir. Kendisini 1933
yıhndanberi yakından tanıdığımız muhterem Tevfik lleri’nin - dalkavukluk, zulüm, istibdat ve komünizm belâlarına olduğu kadar - lüks ve israf âfetlerine de düşmanlık besleyeceğine ve derhal mücadeleye girişeceğine zâten şüphemiz yoktu.
Bugün bu hayırlı savaşın başladığını ve derhal müspet neticeler verdiğini görmekle anlatılmaz bir haz ve bahtiyarlık duymaktayız. Millî Eğitim Müdürlüğümüzün 17 Nisan 1951 tarihinde şehrimiz ilk okullarına gönderdiği tâmimden aldığımız şu güzel cümleler, aynı haz ve bahtiyarlığı sizlere- de duyuracak mâhiyettedir :
“... Şimdiye kadar yapılagelmekte olan bayramlarda her okulun tabiî olarak kendisini gösterme temayülünden gelen büyük masraflar, ortadan kaldırılacaktır. Her şeyde ekonomik prensibi başta tuttuğumuz gibi, burada da bu konuya bilhassa dikkat edeceğiz. Hiçbir çocuğa kat’iyyen yeni bir masraf yaptırılmayacaktır. Her çocuk istediği, beğendiği ve mevcudu bulunan bayramlık ve en iyi kıyafetini giymekte serbesttir. Böyle bir kıyafete sahip olmayıp ta yalnız göğüslüğü bulunabilenler, bu halleriyle iştirakte serbest tutulacaklardır.,,
Bu güzel ve yerinde tâmimin bütün okullarımızda aynen tatbiki, çocuk velileri kadar, bizi de son derece memnun etmiştir. Zira, iki senedir, biz de aynı şeylerin yapılmasını ısrarla istemiştık. Çok şükür, emeğimiz boşa gitmedi. Allah Tevfik İleri ile Maarif Müdürümüz Zeki Tanıl’dan râzı olsun!..
Eskişehir - 24-4-1951