Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

172 syf.
·
Puan vermedi
·
8 saatte okudu
Gençlerin yaşlılara insan muamelesi yapmadığı, sabahları burjuvazinin geceleriyse serserilerin kol gezdiği; tecavüzün, kanın, kavgaların, cinayetlerin, esrarın eksik olmadığı karanlık bir dünya. Alex, Pete, Georgie ve Aptalof. O zamanın modasına uygun giyinen -dar pantolonlar, deri ceketler ve kemik kırmak için giyilen sivri uçlu çizmeler- bu dört genç romanımızın kahramanları. Kendi çeteleri, kendi dostları ve düşmanları, kendi eğlenceleri ve kendi suçları var. Kitabın ilk bölümü de bize bu atmosferi tanıtmak amacını güdüyor. Korova Sütbarından çıkan dörtlümüz tüm gece boyunca hırsızlık yapıyorlar, kavga ediyorlar, kadınların ırzına geçiyorlar. Kitaplarıyla evine dönen yaşlı bir adamı dövüp kitaplarını yırtıyorlar ve hiçbir ceza almadan eve dönüp uyuyorlar. "Otomatik Portakal" adıyla da tanışıyoruz bu gecede. Girdikleri bir evin sahibi olan amatör bir yazar "Otomatik Portakal" adlı bir kitap yazmakla uğraşıyor. Beklendiği gibi adamı dövüp karısına tecavüz edip kaçıyorlar. Peki ya bir gün cinayet işlerlerse? Bu karakterlere bakınca cinayet bize pek zor bir şey olarak görülmüyor. Ki baş karakterimiz Alex de tablo çalıp para kazanmak için girdikleri bir evde yaşlı bir teyzemizi öldürüyor. Kendisini bırakıp kaçan arkadaşlarından dolayı polise yakalanıyor. Kendi kendine konuşurken bu olay hakkında şunu diyor: "Hızlı vurmuş olacağım kafasına." Ve kitap tam olarak buradan itibaren derinleşmeye başlıyor. Yukardaki açıklamasından anlayabileceğimiz kadarıyla vicdansız karakterimiz hapishaneye kapatılıyor. Ve biz de psikolojinin derinlerine inmeye başlıyoruz. Ancak burada bir parantez açarak yazarın kullandığı tekniklerden bahsedeceğim. Bu teknikler sayesinde karakterin psikolojisini ve çevresiyle olan ilişkisini daha iyi anlıyoruz. İlk olarak geriye dönüş tekniği (flashback) gözümüze çarpıyor. Zaten romanın başından beri Alex'in bunları çoktan yaşamış ve şimdi geriye dönerek anlattığını hissediyoruz. Zaman algısını bozmasına rağmen sanki Alex'e başından geçenleri sormuşuz gibi hissediyoruz. Ki o da zaten bize sürekleri kardeşlerim, arkadaşlarım, okuyucum gibi sözlerle yaklaşarak aramızdaki yakınlığı kuvvetlendiriyor. Devamındaysa özetleme ve iç monolog tekniklerini sıkça görüyoruz. 14 yıl hapis cezası alan Alex'i doğrudan ikinci yılında buluyoruz ki bu bizi sıkmamakla birlikte hapishaneyene alışma sürecindeki psikolojiden bizi kurtarıyor ve Alex'i daha alışmış bir şekilde daha buğusuz bir psikolojiyle görüyoruz. Aynı zamanda sürekli iç monolog kuran Alex'in dünyasına çok daha iyi bir biçimde inebiliyoruz. Karakterin psikolojisini etkilememesine rağmen modern ve postmodern romanlarda sıkça kullanılan iki teknik daha var bu kitapta: Leitmotiv ve üst kurmaca. Sürekli tekrarlanan "Söyleyin bakalım ne yapacağımızı?Ha?" cümlesi bir leitmotiv örneğidir. Aynı zamanda Otomatik Portakal romanının içinde başka bir Otomatik Portakal romanının olması da kurmacayı sorgulatan üst kurmaca tekniğinin bir parçası. Çok yoğun olarak kullanılmamasına rağmen yine de bizi kitaba olan konsantrasyondan uzaklaştırıyor. Şimdi yukarda bıraktığımız psikolojiye dönelim ve bunun yanına bir de toplum eleştirisi koyalım. Karşılaştığımız manzara şu: Arkadaşları tarafından ihanete uğrayan, özgürlüğünü kaybetmiş, hapishanede sürekli dövülen ve koğuştaki diğer suçlularla beraber kalan Alex. Hapishanedeki otoritelerine güvenerek mahkumları sürekli döven gardiyanlar, ağzı alkol kokan rahip, aralarına yeni katılan hırçın bir mahkum ve yozlaşmaya başlayan diğer siyasi kurumlar. Burada incelememi kısa tutmak adına birkaç olayı atlıyorum ve doğrudan Alex'in hapishaneden çıkması için uygulanan tekniğ geliyorum ki bence kitabın en müthiş kısmı burası. Pavlov'un köpek deneyini duyanlar Alex'e yapılanın ne olduğunu çok güzel bir şekilde anlayacaktır. Bu dakikadan sonra tecavüz, cinayet, kavga gibi tüm "yabani" olaylarla birlikte edebiyat, müzik ve cinsel ilişki Alex'i hasta ediyor. Geçmişte cani olan Alex bu deney sonucu -biraz da İncil göndermesiyle- bir yanağına vursan diğer yanağını çevirecek biri haline geliyor. Hatta öyle ki en başında sokak ortasında kitaplarını yırttıkları yaşlı adamla tekrar karşılaşıyorlar ve bu yaşlı adamın arkadaşlarıyla birlikte onu dövmesine hiçbir şey diyemiyor. Hatta güvendiği şeyin polis olduğunu görüyoruz. Bu polislerin de Aptalof ve eski bir çete lideri olması Alex'in durumunu kurtarılamaz bir noktaya itekliyor. Alex bu iki polisimiz tarafından dövülüyor ve karların ortasında terk ediliyor. Sürüne sürüne karısına tecavüz ettikleri yazarın evine geliyor. Yazar onu tanımadığı için ona çok iyi davranıyor ve hatta onu hükümetin insanı bir "otomatik portakal"a dönüştüren politikalarına karşı bir koz olarak kullanmaya başlıyor. Ve kitabın sonlarına doğru yazar Alex'i tanıyor ve karısına tecavüz etmelerinin hıncını almak için onu bir odaya kitleyip intihar etmesine neden oluyor. Alex intiharı sonucu hayatta kalıyor ve her yeri kırık bir biçimde hastanede yatıyor. Yanına gelense Pavlov deneyinin insanlarda kullanılmasına izin veren Aşağılık Yaratıklar Bakanı. Eski dostlarının düşman, eski düşmanlarının dost olduğunu, sadece politik bir araç olarak kullanıldığını, intihar edip hayatta kaldığını, ailesi tarafından önce evden yollanıp şimdi tekrar istendiğini gören Alex bu psikolojik yorgunlukla kendisini belki de sevdiği tek şey olan müziğe veriyor. Hastalanmadan nasıl dinliyor derseniz de ters bir tedaviyle intihar sonrası komada bu hastalık düzeltiliyor. Kitabın sonunda aklımızda şu sorular kalıyor: Seçilmemiş bir iyilik iyilik midir? İsa'nın öğretisi uygulanabilir midir? İnsan kötülüğe mi eğilimli? Yozlaşmış bütün bu kurumların arasında suç işlememek mümkün mü? Ruhsati'nin şu dizeleri de olabilir: Adalet kalmadı hep zulüm doldu. Geçti şu baharın gülleri soldu. Dünyanın gidişi acaip oldu. Koyun belli değil kurt belli değil.
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200991,8bin okunma
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.