Gönderi

Müstehcen Neşriyat Ve Türk Gençliği Bu aziz ve mübarek vatanın dertlerinden biri de, [Müstehcen Neşriyat] derdidir, öyle bir dert ki, günden güne şifa bulacak yerde, bilâkis, gittikçe kangren olmakta... Okuyucularımız hatırlarlar: Cins ve miktarı insana hay­ret ve dehşet verecek derecede çoğalan müstehcen neşriya­tın, tecrübesiz gençlerimizle câhil kadınlarımızın ruh ve di­mağları üzerinde ne müthiş bir tahribat yaptığını, bâzı yazı­larımızda ısrar ve ehemmiyetle belirtmiştik. Sırf kazanç maksadiyle çıkarılan bu muzır mecmua, ma­gazin ve kitaplar; mâsum yavrularımızla nâmuslu aile kadın­larını felâket ve uçuruma sürüklemek için ne yapmak lâzım­sa, birbiriyle yarışarak, fazlasiyle yapmaktadırlar. Birçok kitabevleriyle gazete bâyilerinin vitrinlerine bakı­nız bir kere... Göreceğiniz [Çıplak Kadın Meşheri] karşı­sında çileden çıkmamanız, imkânsızdır. En müsamahakâr kimseleri bile acı acı, derin derin düşüncelere sevk eden bu dekorun arz ettiği manzara, korkunçtur... Şiddet ve nefretle takbih ettiğimiz bu neşriyatın, maale­sef, ahlâk ve fazilete son derece değer veren Türk cemiye­tini soysuzlaştırmak tehlikesi vardır. Vitrinlerden sokaklara dökülen, orada da kalmayıp evle­rimizin (Harîm-i İsmet)ine sokulan bu behnâmelerin sayfala­rını, sinirlerinize hâkim olarak şöyle bir karıştırınız. Aman Allahım! Ne açık resimler, ne edepsizce yazılar... Baştan ba­şa ahlâk ve fazileti yıkacak şeyler... Bu resimlere çocukları­nızla berabef bakamaz, bu yazıları ailenizle beraber okuya­mazsınız. Aksini yapmanız için, âr ve hayâ damarlarınızın çatlaması, ahlâk ve nâmus duygularınızın dumûra uğraması gerek... Bu seneye gelinciye kadar, ilim (!), estetik (!), sanal (!) ve edebiyat (!) maskesi altında bu kertede bir cinâyet ve hiyânet işlendiğini ne görmüş, ne de işitmiştik... Genç kız ve erkeklerimizin gül gibi ahlâklarını bozmak, tertemiz aile ka­dınlarını isterik ve dejenere bir hâle getirmek suretiyle bu asil ve şerefli milletin kuyusunu kazmaya, kimsenin hakkı yoktur ve olamaz da!.. Aziz Türk gençliğinin kurtarılması nâmına, so­yumuzun sıhhat, saadet ve selâmeti nâmına, her şeyden kıymetli olan nâmus ve şerefimizin korun­ması nâmına, bir kelime ile mukadderat ve mukad­desatımız nâmına; ilgili ve yetkili kimselerden, bir kere daha, rica ve istirham ediyoruz: Komünizm kadar zararlı, Moskofizm kadar tehlikeli olan bu [Müstehcen Neşriyat] a bir son versinler artık... Yok­sa, bu gidişle - Allah korusun - kız ve kadınlarımız büyük tehlikelere mâruz kalacaklardır. Biz, vatan ve milletini seven münevver bir Türk evlâdı sıfatıyla, bu gidişi kat’iyyen beğenmiyoruz. Her şeyin, hattâ hürriyetin bile bir haddi, hududu vardır. Herkes bilir ki, ifrat ve tefrit; daima zararlı, daima tehlikelidir. Bundan, mutlak surette, kaçınma­mız lâzım!.. Din hürriyetini tahdit ve takyit edecek kanun­lar çıkaranlar, biraz da [Müstehçen Neşriyatsın önü­ne geçecek tedbirler alsınlar. Bütün dikkat ve hassasi­yetimizle üzerlerine titrediğimiz gençliğimizi kurtarmak, yur­dumuzu ve yuvalarımızı korumak için, müstâcelen, bu yıkıcı hareketin önüne geçmek zarurîdir. Nâmus, şeref, ahlâk, fazilet, aile ve cemiyet gibi mukad­des mefhumlara son derece kıymet ve ehemmiyet veren [Türk Kültür Ocağı] ; bu hususta, bir kaç gün evvel, harfi harfine benimsediğimiz, bir beyannâme neşretti. Haklı olarak milletçe hepimizi vazifeye çağıran bu çok mühim be­yannameyi, aynen buraya alıyoruz: [Son zamanlarda şehvet edebiyatı ve müstelıçen neşriyat faaliyeti, yine, alabildiğine hızlanmış bulu­nuyor. Türlü türlü şekillerle, bâzan roman (!) ve hi­kâye (!), bâzan fotoğraf ve güzellik (!) mecmuası, bâzan cinsî hayata dair İlmî mecmua kılığına giren bu hayâsızlığı; endişe ile takip etmemek imkânsız­dır. Aile ve ahlâk duygularını temelinden yıkmıya ve körpe vücutları iliklerinden sarsmıya teşebbüs eden hareketleri, müsamaha ile karşılıyacak değiliz. Öbür millî müesseselerimiz gibi, Türk ahlâkına da yöneltilecek her çeşit tecavüzlerle mücadele etme­yi, kuruluş gaye ve maksatlarından biri olarak seç­miş bulunan Türk Kültür Ocağı; bu gibi neşriyatı şiddetle protesto ve tel’in eder.] [Milletin ahlâkına ve mukaddesâtına uzanan el­ler, artık kırılmalıdır. Aşırı solculukla savaş için kanun çıkarılan şu sırada, en az onun kadar tehlikeli olan, daha doğru bir deyişle, onun yerleşmesi için zemin hazırlayan, ahlâk ve aile müessesesini yıkıcı neşriyat ve hareketlerin de başı ezilmek zamanı gelmiştir sanıyoruz.] [Çok zaman ticaret ve bâzan da bozgunculuk maksadını taşıyan, hiçbir zaman İlmî, edebî, estetik, bir değeri bulunmayan böyle yazılar; bizde sonsuz nefret uyandırıyor. Müstehçen ve bozguncu şehvet edebiyatı içine zaman zaman sanatkâr tanınmış kimselerin ve edebiyatçı (!) geçinen tahsilli kitapçıların ­da karışması, hattâ bu gibi neşriyatı bunların idare etmesi, ayrıca müteessir olunacak bir noktadır.] [Öne sürdüğü ve telkin etmek istediği muhtelif fikirlerle kadınlarımızı, kızlarımızı ve yetişme çağın­da olan gençlerimizi zehirlemek istiyen bu alçakça neşriyata karşı aile reislerini, terbiyecileri, fikir adamlarını, muharrirleri uyanık bulumaya davet eder; mücadelemizde bize yardım etmelerini dileriz.] * * * Anneler, babalar, öğretmenler ve terbiyeciler!.. Biz, vazifemizi yaptık. Şimdi, sıra sizlerde... Mukaddesat kalemizi bu mel’un ve menfur düşmanın korkunç tecavüzün­den korumak için, sizlerin de var kuvvetinizle seferber ol­manızı istiyoruz. Bu hususta daha fazla gecikmek demek, mukaddesat kalemizden içeriye girecek her türlü tehlikeyi kabul etmek demektir. Eskişehir - 19-9-1949
·
32 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.