Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

189 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Toplumumuz Nasıl İlerler? / Spoiler İçerebilir
Öncelikle bu yazım, kitap incelemesi olmasından ziyade kendi cahilane görüşümle ve kitaptaki aydınlatıcı bölümlerle toplumumuzdaki bazı temel sorunları aktarıp bu sorunları nasıl aşabileceğimiz üzerine yazılmıştır. Söze başlıyorum. Bir toplum nasıl gelişir? Bugün Batı bizim önümüzde. Batı bizim önümüzde de biz Doğu'nun ilerisinde miyiz? Hayır. Batı'nın bu denli ilerlemesi genetik kodlarıyla ilgili olamaz. Eğer öyle olsaydı II. Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu ve Batı Almanya olarak ikiye ayrılan Almanların her iki parçasının da güçlü olması gerekirdi. Ancak gelin görün ki Doğu Almanya'da yaşayan insanlar Batı tarafına geçmek için ölümü göze alarak Berlin Duvarını gözlerine kestirmişlerdi. Avrupa'da olmayan veya Avrupa kökenli bir halka sahip olmayan ülkeler içinde ilk olarak en büyük ekonomik gelişimi sağlamış ülke ise Japonya'dır. İşte bu Japonya neredeyse 20. yüzyıla kadar feodalite ile yönetiliyordu ve dış dünyaya da kapalıydı. Bugün Japonya'nın gücünü tartışmaya gerek yok sanıyorum. Bunları neden söylüyorum? Çünkü gelişmek için Batılı olmak gibi bir şart yok. Hatta yaklaşık 6-7 asır önce bu güç İslâm cografyasında idi. Her toplum gelişmeye adaydır. Yeter ki gelişmek istesin ve gelişmenin nasıl olacağına dair yolları arasın. Peki bu gelişim nasıl olur? Öncelikle toplumumuzun medeni olduğunu söyleyemem. En azından büyük bir kısmının. Tabi bu yorumu yaparken eziklik duygusuna kapılmıyorum. Zira ben Türk milletinin onurlu ve haysiyetli bir millet olduğunu biliyorum. Mustafa Kemal'e bir gazeteci ''Paşam partinizin neden doktrini yok?'' diye sorduğunda Mustafa Kemal'in cevabı ''Donar kalırız'' olmuştu. Peki bunun ne alakası var medeniyetle, gelişmekle? İşte aslında medeniyetin tanımı da burada ortaya çıkıyor: ''İki farklı insanın kavga etmemesi'' İki farklı insan sabit fikirlerinden dolayı kavga ederler. Ancak sabit olmak demek geriye gitmek demektir çünkü sen sabit kalırken başka toplumlar ilerliyor ve sen geride kalıyorsun. Hangi fikirlere sahip olursak olalım, yenilenmeye ve değişmeye açık olmadıkça fikirlerimize bir bataklık gibi saplanacağız ve o bataklık bizi içine çekecek. Örneğin ülkemizde bir fanatiklik var. Bunu siyasete dökersek takım tutar gibi parti tutan bir zihniyet... Hele farklı bir partiye muhalefet ederseniz vatan haini ilan edilmeniz kaçınılmaz olur. Sözüm ona demokrasi ile yönetilen bir ülke olmamıza rağmen devlet yöneticilerimiz bile bu fanatikliği besleyen konuşmalar yapıyorlar maalesef. Demokrasi niçin vardır? Örneğin I. Dünya Savaşı'na girmenin zırvalık olduğunu söyleyen bir muhalefet grubunun olması gerekir ki bir faciadan dönülsün. Yani demokrasi karşılıklı konuşmayı isteyen, sabit fikirlere düşman bir sistemdir. Bu sistemin temelinde her şeye açık olmak vardır. İşte Mustafa Kemal bundan dolayı ''Donar kalırız'' diyordu. Her çağın dinamikleri farklıdır ve bu yüzden sabit olmamak gerekir. Bir toplum ilerlemek istiyorsa dinamik olmalıdır. Peki biz dinamik bir toplum muyuz? Sanki donup kaldık gibi. Türkiye'nin daha kültürlü, daha medeni olabilmesi, sokak ortasında adam öldüren odunların yontulması için mutlaka televizyon içeriklerinin değişmesi gerekir. Maalesef Türk televizyonu boş şeyler üretiyor. Ayriyeten yasaların da caydırıcı olması gerekir. Emniyet şeritini işgal edenler "Nasıl olsa şu kadar ceza, öderim" cümlesini kullanmaması lazım. Bir toplum medeni ise trafikte kavga olmaz. Alkol alan şoför, kendisine ceza yazan polisin yanında hala alkol alıyor ise yasalardan bahsetmek mümkün değildir. Serserinin teki devletin polisine "Sen kimsin" diye diklenebiliyorsa bu bir rezilliktir. Yolun kenarında maket polis arabası ile bazı şeyleri engelleyeceğimizi düşünüyoruz sanırım. Yasa çiğnemeyi zevk olarak yapan bu güneş görmemiş mağara adamları tek şeyden korkar. O da daha sert yasa. Ne de olsa af çıkar diye içeriye elini kolunu sallaya sallaya girmemeli bu insanlar! Hiçbir insan sokakta durup dururken başı örtülü bir hanımefendinin başörtüsünü çıkarmaya çalışamamalı. Hiçbir hanımefendi etek giydi diye minübüste tacize uğramamalı. Sebep olarak da tahrik etti denmemeli. Mahkeme salonuna girince herhangi bir suç işleyen şahıs takım elbise giydi diye indirim almamalı. Bir insan 35 kere salınıp tekrar yakalanabilir mi Allah aşkına? Öncelikle kültürümüzün artması için yasaların gelişmesi gerekir. Sert yasalar. Titremeli insanlar yasalar önünde. Zengin kişiler kendinde "Ne de olsa zenginim" diye suç işleme gücünü görüyorsa sokaktaki başka insan kendi güvenliğinden emin olamaz. Böyle bir toplumun da ilerlemesinin imkanı yoktur. Bu bölüm yasa kısmıydı. Her insanın doğasında irrasyonalite(akılsızlık) vardır. Bir anda gökten zembille bu şekilde inmedik. Zamanında avcı toplayıcı idik, hayvanları avlayıp karnımızı doyurmak için keskin birtakım aletler icat ettik, avladığımız hayvanların derisiyle üzerlerimize bir şeyler giymeyi öğrendik, sonra yerleşik hayata geçmeyi bildik... İnsanlığın buraya gelmesi çok uzun bir serüvendi. Hala da bu serüven devam ediyor. Bugün aksiyon oyunları, aksiyon filmleri neden hoşumuza gidiyor? Bu duygularımızı neden bunlarla tatmin ediyoruz? Çünkü genetik kodlarımızda bu vardı. Böyle bir eğilimimiz var.En kültürlü, en bilgili insanlar bile bazen irrasyonel olabiliyor. Mesele bunu en aza indirmek. Peki çözüm ne? Sen toplumdan herkesin rasyonel olmasını bekleyemezsin, yapman icap eden şey bir orta yol tutturmak. O da şu: İrrasyonel kişileri rasyonel olanların aldığı kararların adam gibi olacağına ikna etmek... Bu da eğitimle olur. EĞİTİM! PISA testinde ilkokuldan tutun da üniversiteye kadarki genel eğitim sistemimizin kalitesi 143 ülke içerisinden 104.lük imiş. YGS yani bugünkü TYT sınavında 0 çekenlerin sayısı 2002 yılında 8 bin, 2016 yılında 32 bin, 2017 yılında 37 bin olmuş. (Tarihleri herhangi bir partiye eleştiri olsun diye değil eğitim sistemimizin gittikçe kötüye gittiğini göstermek amacıyla veriyorum. Zira hepimizin sorunu). ÖSYM'nin verilerine göre 2017 yılında YGS'ye giren öğrencilerin her ders için 40 soru çıkması kaydıyla Türkçe net ortalaması yaklaşık olarak 17, sosyal bilimler ortalaması 12, fen ortalaması 5 ve matematik ortalaması 5. 2012 yılında PISA testine katılan 65 ülke içerisindeki sıralamamız okuma yeterliliğinde 42, fen bilimlerinde 43, matematikte 44 iken, 2015 yılında katılan 72 ülke içerisinde okuma yeterliliği sıralamamız 50, fen bilimleri 52, matematikte 49 olmuş. (2012'de 4+4+4 sistemine geçişimizin getirdiği sonuç. Ondan önce de uçup kaçmıyorduk o ayrı) Eğitim sistemimizdeki sorun ne? Bütçe mi? Birkaç yıl öncesine kadar Fatih Projesi ile 30 milyar dolarımızı harcamamış mıydık? Başarılı oldu mu? Hayır. Ülkemizin 2019 yılındaki cari açığı bile 40 milyar dolardı. 2018 yılında tüm eğitim sistemine ayırdığımız bütçe yaklaşık olarak 210 milyar TL. Sonuç? Felaket. Her sene de daha kötüye gidiyor. (Eğitim masraflarımızı incelemek için: tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt...) Bu arada o aldığımız akıllı tahtalar birkaç slayt göstermek için ve ''Çocuklar tahtadakileri yazın''dan ibaret. Akıllı tahta nasıl mı kullanılır? İşte böyle: youtube.com/watch?v=rvZm0o4... Tamam biz öğrenciler başarısızız. Peki öğretmenlerimiz? Fazla uzatmak istemiyorum. İncelemek için: (osym.gov.tr/TR16912/2019-kp...) Ne öğretmenimiz başarılı ne öğretmenlerin hitap ettiği öğrenciler başarılı. Ne de bu soruna derinlemesine inmeyen devlet adamlarımız başarılı. Hala 3-5-2 ile 4+4+4 ile sanki futbol takımı dizilişlerini andıran absürt şeylerle eğitim sistemimizi düzeltmeye çalışıyoruz. 20-30 yıl önceki müfredatla bugünkü müfredat aynı değil mi?(Yanlışsam lütfen aşağıya yazınız.) Tamam da 20-30 yıl önceki dünya ile bugünkü dünya aynı mı? O zamanın eğitim şartlarında bilgiye ulaşmak zordu ve bilgiyi ezberlemen gerekiyordu. Ama bugün buna gerek yok ki. Bugün önemli olan bilgiyi kullanabilmek ve geliştirebilmek. Dünyadaki en iyi eğitim sistemlerine sahip olan Finlandiya, Singapur ve Japonya bu eğitim sisteminden çok daha farklı bir yerde. Biz hala türevi öğrencilere bunu bileceksiniz diye dikte ediyoruz. Zaten bilgisayarlar hesaplıyor türevi. Saçmasapan trigonometrik değerleri ezberlettiriyoruz. Akıntıya karşı kürek çekip zamanımızı öldüreceğimize, bu konuların yerine satranç gibi dersler koysak daha mantıklı değil mi? Birsürü saçmasapan konuları şişirilmiş müfredattan atalım gitsin. Hiçbir işe yaramayan zırva bilgilerden ibaret. Beden eğitimi derslerimiz, öğretmenlerimiz sınıf defterine ''Şu konu işlendi'' diye var. ''Rahat, hazır ol, serbestsiniz''. Spor salonları öğrenciler tribünlerde oturulsun diye inşa edilmiş sanki. Öyle bir yetersiz tarih anlatılıyor ki başka milletler bizim tarihimizi bizden daha iyi biliyor. 1071 Malazgirt Savaşı sebep ve sonuçları, 1453 İstanbul'un Fethi sebep ve sonuçları, 1683 Viyana Kuşatması'nın önemi... Okul dışında herhangi bir kitaptan tarih kitabı okuduğun zaman ''Aaaa demek ki ondan dolayı böyleymiş'' diyerek okullarda öğretilen tarihin ne kadar ezberci olduğunu görüyorsun. Halbuki Marshall Planı'nın sadece maddelerini ezberletmek yerine Türkiye'ye bu planla nasıl ihanet edildiği öğretilse işte o zaman bu bilginin bir anlamı olacak. (Elbette genelliyorum yoksa her öğretmen böyle değil). 2023'te yeni bir eğitim sistemine geçiliyor. Yeni nesil eğitim deniyor, çağa uygun deniyor ancak bunu hala powerpoint hazırlayamayan öğretmenler nasıl yapacak bilmiyorum. Kusura bakmayın, öğretmenlerden de af diliyorum ancak öğretmenler çağa uygun olmalıdır ki onların yetiştirdiği nesil çağa uygun olsun. Ben lise üçteyken stajyer öğretmen, stajı için bize ders anlattığı sırada elleri ayakları titriyor ve biz öğrencilerin gözlerine bakamıyor hatta bir iki kelimeyi bir araya getirmekten acizdi. Elbette ilerleyen süreçlerde kendini geliştirebilir, belki çok heyecanlıydı. Ama yeni nesil, öğretmenlerin eseri olacaksa da böyle olmamalı. Her ilimize üniversite açtık ve bununla övünüyoruz. İran bile üniversite çalışmalarında sollamış bizi. Öyle üniversiteler var ki bina olmaktan başka bir işe yaramıyor. Üniversiteleri il merkezlerinin dışına yapıyoruz öğrencileri sinemadan, tiyatrodan mahrum bırakıyoruz. İşte bu kitabın yazarı ''Celal Şengör'' gibi bir aydın ''İTÜ eski İTÜ değil'' diyorsa bir düşünmemiz lazım. Herkes okumak zorunda değil. Üniversite okuyan öğrenci diplomasını aldıktan sonra bağa bahçeye gidip orada çalışıyor. Hem o öğrenciye yazık hem devlete. Yani ne okulda ne sokakta ne de başka yerde görebiliyoruz eğitimi. Bu eğitimi de çözebilmek için kitabın ana fikri olan bilimsel düşünceye sarılmamız gerekiyor. Yoksa sabahtan akşama ''Hadi şunu değiştirelim'' diye çıkıp ertesi gün de ''Tüh olmadı'' diyorsan toplum olarak işte böyle intihar ederiz. Yazımın başında medeniyetten bahsetmiştim. Türk toplumunun daha medeni bir hale bürünmesi için eğitim ve yasalar olmak üzere birçok alanda çağa uygun bir şekilde gelişmelidir. Bu gelişme de kalıplaşmış ilkeler, dogmalar ile değil kendimizi sürekli değiştirip geliştireceğimiz bilimsel düşünce ile olur. Bugüne kadar telafisi olmayacak politik hataları, Türk toplumu tehlikeye sokacak olan her türlü davranışı bilimsel düşünceyi, istişareyi karşımıza aldığımız için yaptık. Eğer toplum olarak ilerlemek istiyorsak bilimsel düşünceye sarılmaktan başka çaremiz yoktur ve her sorunumuzu ancak böyle çözebiliriz. Yoksa birisinin başa geçip sihirli bir değnekle her şeyi düzeltmesini bekleriz. Tıpkı yıllar önce Mustafa Kemal'in Türk milletine armağan olması gibi.Üzerinde yaşadığımız toprakları bir kazın. Burada ölmüş olan uygarlıkların çanak ve çömlek kırıntıları ile dolu değil mi? Biz Türk milleti olarak neden ölmeyelim ki? Oktay Sinanoğlu der ki: ''Bir millet her nesilde yeniden doğar.'' Yeniden doğmak istiyorsak rol modelimiz olan Mustafa Kemal'in "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ondan başka mürşit aramak gaflettir, dala­lettir" sözüne kulak verip bir an önce silkinmemiz gerek. Bunu yapalım ki aydınlarımız ''Bir Toplum Nasıl İntihar Eder?'' gibi kitaplar yazacaklarına ''Türk Toplumu Muassır Medeniyetler Seviyesinin Üzerine Nasıl Çıktı?'' gibi kitaplar yazsınlar. İşte o zaman bilime sıkı sıkı sarılmış olan bir topluma "Medeni toplum" ve o topluma yol gösteren lidere "Dünya lideri" derler. Peki nedir bu bilimsel düşünce? Aklımıza laboratuvarlar gelmesin. Hepimizin uygulayabileceği bir yöntem: 1. Problemi tespit et. 2. Problemi açıklayan bir hipotez (varsayım) kabul et. 3. Bu hipotez ve çıkarımlarını gözlemlerle test et. 4. Gözlemler hipotezle çeliştiği takdirde, hipotezi terk et. 5. Gözlemlerden elde edilen yeni bilgileri de göz önünde bulundurarak yeni bir hipotez kabul et. 6. 3. adıma geri dön ve tekrarla. A'dan Z'ye hepimizi aydınlığa götürecek yol işte budur! Yazımda kusurlar bulursanız lütfen acizliğime verin. Her türlü yapıcı eleştiriye açığım. Sağlıcakla...
Bir Toplum Nasıl İntihar Eder?
Bir Toplum Nasıl İntihar Eder?Celal Şengör · Ka Kitap · 20161,006 okunma
·
226 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.