Gönderi

Ağustos 1921... Sakarya vuruşmasının son hazırlıkları için Polatlı'ya gitmişti. Ayağı üzengideyken atı ürktü, sırtüstü yere düştü, taşa denk geldi, iki kaburgası kırıldı. Ciğerine baskı yapıyordu, nefes alamıyordu. Hastaneye yatmayı kabul etmedi, bandaj yapıldı. Halide Edip Adıvar, kaburgası kırık Mustafa Kemal'i şöyle anlatacaktı: ''Bir zabit beni karargâha götürdü. Köy yolları karanlık ve çamur içindeydi. Gece yarısıydı. Muhafızlar kapıdaydı. Tek gaz lambası yanan bir Anadolu odasıydı, girdim. Mustafa Kemal oturduğu koltuktan güçlükle kalkmaya çalıştı. Kaburga kemikleri şiddetli ağrılar içindeydi. 'Safa geldiniz hanımefendi.' dedi. O mütevazı odada, bir millet yaşasın diye ölmeyi göze alan kararı temsil ediyordu... Ne saray ne şöhret ne herhangi bir kudret, onun o odadaki büyüklüğüne yaklaşabilirdi. Paşa'ya doğru kalbimde mutlak bir hürmetle yürüdüm, elini öptüm.'' Yaralansa bile, bir gün olsun dinlenme lüksü yoktu. Daima göz önünde bulunmak zorundaydı. Hem cephedeki askerin hem TBMM'nin hem İstanbul'un morali buna bağlıydı.
Sayfa 134Kitabı okudu
·
5 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.