Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Papalagi, beyaz insanlar, yabancılar yani biz demek. Bunlar Tuiavii’ye göre yaşadığı yere ilk gelen misyonerlerdir. Göğü delen adamlardır onlar. Çünkü yaşadığı ada olan Samoa’ya göğün ve denizin birleştiği yerden gördüğü kocaman beyaz bir yelkenli ile gelmişlerdir. Göğü delen adam Papalagi’ye büyük bir eleştiridir. Hepimizedir bu eleştiri. Bizler de o geminin güvertesindeki birer papalagiyiz çünkü. İçinde yaşadığımız dünyaya bizim dışarıdan bakmamız çok zordur. Çünkü bize göre her şey olması gerektiği gibi yolundadır. Sistemin birer parçası halinde devam ederiz yaşamımıza. Ama ya dışarıdan baksaydık hayatlarımıza ne görürdük? Bunu bizim yerimize çarpıcı bir şekilde yapan da bizim medeniyet dediğimiz hayattan oldukça uzak yaşayan bir kabile şefi Tuiaviidir. Yaşadığımız evler Tuiavii’ye göre taş kutular, bizi birbirimizden ayıran, insanların aralarında birkaç tuğla değil de okyanuslar, adalar varmış gibi uzaklaştıran yerlerdir. Komşularımız, çevremiz ile ne kadar kopuk yaşadığımız yüzümüze bir tokat gibi vuruluyor. Birbirimizin ne yaptığını bilmiyor arada bir karşılaşıyor ve isteksizce selamlaşıyoruz. Kendi evimizi bile odalara bölmüşüz. Bazen bu odaların içinde bile birbirimizden haberimiz yok. Yetmiyor bu evlerimizi ne çok “şey” ile dolduruyoruz. Adım atacak yer kalmayana kadar. Ne kadar çok şeyimiz olursa o kadar zenginiz, mutluyuz ve diğer insanların gözünde önemliyiz. Hep daha fazlası, daha yenisi olmalı. Bunun sonucunda öyle fazla tüketim yapıyoruz ki zengin ve fakirleri kendimiz yaratıyoruz. Çünkü biri daha fazla istediği için başkasının yemeğini yiyor, suyunu içiyor hatta Güneşini bile çalıyor. Tuiavii’ye göre Papalagi “şey”siz yaşamaktansa, ölmek için ateş borusunu alnına dayar. İnsan nasıl yemeden yaşayamazsa “şey”siz de olamaz der. Bu uğurda da kendi sonunu hazırlar. Papalagi’ye göre "Elinde tuttuğun her şey senindir." bahçenin önünde senin bir etkin olmadan yetişen ve meyvelerini alıp kimseye vermediğimiz benim diye sahiplendiğimiz ağaç bile. İlk çağlardan beri insanların “burası benim” “bunlar benim” diye başladığı sahiplenme bugün dünyamızın en büyük sorunlarını beraberinde getirdi. Bu sahiplenme ne acı verici ve bencilce bir harekettir. Ben değil biz olmayı başarmamız daha ne kadar zaman alacak ya da başarabilecek miyiz? Bizlerin medeni olduğumuzu söyleyip ilkel olmakla nitelendirdiğimiz yerli Samoa halkında "Lau" benim demektir, ama aynı zamanda da senin demektir. Oysa Papalagi'nin dilinde bu senin ve benim gibi aynı anlama gelen bir sözcük bile yoktur. Bütün bunlara sahip olmamızı sağladığını düşündüğümüz ve kendi medeni hayatımızda bizlerin ortaya çıkardığı “para” var bir de. Tuiavii’ye göre beyaz adamın gerçek tanrısı, yuvarlak metal ve kağıttan bir şey. Para uğruna çalışıyoruz, çünkü daha yeni, daha fazla “şey” almamız lazım. Para için sağlığımızdan oluyoruz ve bozulan sağlığımızı geri getirmek için o paraları geri saçıyoruz. Gündüzleri onun hayali ile yaşıyoruz ve geceleri onu kaybetme korkusuyla uyuyamıyoruz. Günün her vaktinde ağzımızdan düşmüyor. Ruhumuza ferahlık, keyif ve mutluluk veriyor. Bunları düşününce acaba Tuiavii gerçekten haklı mı? Yaşadığımız anı bile kendimize eziyet haline çevirmeyi başarmışız. Hayatlarımız zamanın esiri halinde. Hangimiz istediği vakit istediği şeyi içinden gelerek yapabiliyor? Sanırım hiçbirimiz. Çünkü hiç birimizin zamanı yok. Saate bakıyoruz ve o anda yapmamız gereken şeyi yapmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Suratımızı asarak, içimizden gelmeyerek ya da kendimizi zevk alıyormuş gibi kandırarak o işi yapıyoruz. Şimdi soralım kendimize istediği zaman uyuyan, istediği zaman meyve toplayıp, istediğinde aile bireyleri ile vakit geçiren Tuiavii mi daha özgür bizler mi? İçinde bulunduğumuz durum için şu söz bile yeterlidir. "Samoa yerlileri tarlalarına şarkı söyleyerek sevinçle giderken, Papalagiler şikayetçi, bezgin ve düşünceli olurlar." Hayatlarımızı sorgulamamız, isteklerimizi, ihtiyaçlarımızı gözden geçirip ruhumuzu iyileştirmek için kafamızı kaldırıp farklı bir bakış ile dünyamıza bakmamız gerekli. Yoksa bu hırs ve körlük ile dünyamızın sonunu da yine medeni ve gelişmiş olan bizler getireceğiz. Bunun en somut örneğini Saoma’lı kabile reisi Tuiavii’nin halkına yazdığı bu yazılarda gördük. Papalagilere şöyle seslenmiş ve uyarmıştı "Bizi, ışığı getireceğinize inandırmıştınız. Oysa sizin niyetiniz bizi de kendi karanlığınıza çekmekti! "
Göğü Delen Adam
Göğü Delen AdamErich Scheurmann · Ayrıntı Yayınları · 202013,9bin okunma
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.