Sokakta yürüyorsunuz ve yanınıza elinde mikrofonu, yanında kameramanı ile televizyoncu olduğu belli bir bayan yaklaşıyor, önce affınızı istirham ediyor ve ardından soruyor size:
"Endop lazmik retikulum hakkında ne düşünüyorsunuz?" Sonra da mikrofonu o eşsiz görüşleri ortaya serecek olan ağzınıza doğru uzatıyor.
Şimdi ne olacak? Eğer lisede biyoloji dersi görmüşseniz biraz şanslısınız; "İyi bir şeydir, hücrede bulunur, böyle kargacık burgacık şekillidir ... " filan diye bir şeyler söyleyebilirsiniz.
Peki, ya anlamını hiç bilmiyorsanız? Hayatınızda ilk defa duyduğunuz bir terim hakkında görüş bildirebilir misiniz?
Diyelim ki siz öyle boş boş bakarken, televizyoncu bayan olayın vahametini kavrayıp "Eh, madem o zaman siz de 'cari açık' hakkındaki düşüncelerinizi paylaşın bizimle" deyiverdi.
Hay Allah, bu da neredeyse her gün duyduğunuz bir şey ama ne demektir bilmiyorsunuz ki... Hani memleketteki muhasebe hesabının tam denk gelmemesiyle ilgili falan bir durum ama teferruatı hakkında hiçbir malumatınız da yok.
Sanırım ilk yapacağınız şey, uygun bir bahaneyle mikrofon menzilinin dışına çıkmak olurdu.
Aynı televizyoncu bayan eğer size futbol, siyaset, ekonomik gidişat, çağdaşlık, din, insan hakları yahut bilimsel düşünce meselelerinden birini sorsa işiniz ne kolaydı, değil mi?
Söyleyecek iki üç laf hemen bulunabilirdi bu konularda. Siz üzerinde hiç düşünmemiş, "Bu ne demektir acep?" diye hiç kafa yormamış olsanız da faretmez, çünkü o konularla ilgili konuşan o kadar çok insan gördünüz ki bu kadar kafadan ses çıkabildiğine göre siz de kendinizi ko nuşmaya yetkili görüyorsunuz haliyle. Korkmayın, kapatın gözünüzü; ne kadar çok lafın aklınıza geleceğine siz de şaşacaksınız.
Kavga, insanla kelime arasında ...
Cemil Meriç, "Mefhumların kah gülünç kah korkunç maskelerle raksa çıktığı bir karnaval balosu fikir hayatımız. Kavga insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında .. . " diyor "Bu Ülke"de.
İlk okuduğumda zihnimde çok fazla yankı yapmamıştı bu ifadeler, ta ki yaşım biraz kemale erip de kelimelerin düşünceyi ifade etmedeki anlamını kavramaya başlayana kadar.
Özellikle etrafımdaki tartışmalara taraf olmadığım o mesut zamanlarda, fark ettim ki insanlar kavramların değil, kendi zihinlerindeki taraflı ve muğlak, çoğu kez üstünkörü didiklenmiş ve şüphe edilmemiş temsilleri üzerinde kavga ediyorlar. Tarifini nesnel olarak yapamadığımız kavramlar, düşüncelerimizi ifade etmediği gibi yeni kavgalar için de adeta zemin hazırlıyor ve bizleri sonuçsuz tartışmalarda takatsiz, etkisiz ve bilinçsiz bırakıyor.
Meriç'in yukarıdaki ifadelerinden de ilham alarak sıklıkla duyduğumuz birçok kavrama ve onların etrafında dönen tartışmalara baktığımızda, tartışmaların çoğunlukla kavramın anlamındaki belirsizlik (muğlaklık) nedeniyle sürdüğünü görebiliriz. Dahası bu belirsizlik, çoğu zaman adeta istemli olarak korunur gibidir.
Biri çıkıp da "Yahu önce şu kavramın bir tarifini yapalım, ondan sonra tartışalım" dediğinde kızgın sesler yükselir ve "Ne lüzumu var canım, var ya tarifi işte!" gibisinden kestirme kurnazlıklara başvurulur.
Çünkü tartışmacıların birçoğu bu belirsizlikten, bu puslu havadan beslenir. Yani istenen çözüm değil, tartışmanın veya kavganın bizzat kendidir.
İncelikli düşünmenin ve çözümlemeci (analitik) kafa yapısının oturmadığı bir toplumda bu durumu normal kabul etmek gerek.
Bu vakıayı görmezlikten gelerek sorunlara çözüm arama yahut aydın/ entelektüel olma peşinde koşmak da beyhude bir çabadır. Amacınız eğer kuru gürültü ile vakit öldürmek ise böyle bir ortam tam size göredir. Zira hiçbir şey çözülemediği için, ana amaç olan tartışma da hiç bitmez. Fakat yine Meriç'in ifadesi ile "düşünce namusu", bizi birkaç adım daha atmaya zorlamalı.
Teknik olarak bakacak olursak, kullandığımız veya tartışma konusu ettiğimiz her kelimenin yahut kavramın öncelikle kelime köklerini
(etimolojisini) şöyle bir incelemek faydalı bir alışkanlıktır: "Bu kelimenin kökeni nedir?
Tarih boyunca hangi anlamlarda kullanılmıştır?
Halihazırda hakim olan durum (konjonktür) gereği hangi anlamlarda kullanılır olmuştur?
Bu yeni anlamları esas anlamıyla gerçekten ilişkili midir, yoksa bu yeni anlamlar kelimenin üzerine bir şekilde iliştirilmiş midir?
Bu kelime herhangi bir gerçeği karşılamakta mıdır, yoksa yapay olarak mı üretilmiştir?
Kişiler arasında farklı anlamlarda kullanılmakta mıdır?
Eğer kullanılmakta ise anlamlar arasında zıtlık ilişkisi var mıdır?
Varsa neden vardır yahut hangi anlam gerçeğe daha yakındır?"
Anlamına hakim olmadığımız kavramlar hakkında hemen fikir beyan etmek için inanın herkesin sizin kadar iyi bahaneleri vardır. Örneğin; konuyla ilgili yeni bir şeyler okumuş, yıllardır bir şeyler dinlemiştir ve anneannesinin teyzekızı "hacı" olduğu için dini meselelerde, birkaç popüler bilim kitabında karşısındaki konuya rastlamış olduğu için de bilimsel mevzularda "derin" bilgi sahibidir(!).
Dolayısıyla önce konuşmaktan ziyade susmanın bir insan erdemi olduğunu hatırlamak bu açıdan faydalı olabilir. Eğer zihninizde düşünülmüş ve tanımı tarafınızca oturtulmuş bir gerçek varsa, o, bir biçimde ihtiyaca binaen ortaya çıkar ve görevini hakkıyla ifa eder.
Fakat guguklu saat misali, sunulan her fırsatta konuşmaya kalkmak, bu devrin müzmin hastalıklarından biridir.