Nuri Bilge Ceylan’ın Mayıs Sıkıntısı’nı gördüm. (...)
Film, özetinin -film içinde film- yine bayat durmasına, yönetmenin ailesini kullanarak kendine, anlaşılan kendi film serüvenine ilişkin bir film yapmasına karşın hepten kendi üstüne katlanıp gitmemeyi, taze olabilmeyi başarıyordu. Bir belgeseli, en önemlisi de kendine özgü bir temposu olan bir belgeseli andırıyordu. Kimi yanlarıyla uzaktan uzağa İranlı Abbas Kirostami’nin filmi Kirazın Tadı’nı anımsattı bana.