Yazın keşfettiğim ama nedense bu zamana kadar okumayı ertelediğim Agafya’yı bitirdim. Itiraf ediyorum tahminlerimin çok dışında bir kitap oldu. İçinde sadece tutku, aşk gibi kavramlar yok. Aynı zamanda Bolşevik İhtilali’ne bu sefer Rus asilzadeleri cephesinden bakacaksınız. Asilzadelerin Avrupa’ya ve özgürlüğe açılan kapısı olan işgal altındaki İstanbul’da yarattıkları değişime şahit olacaksınız. Anton bize tüm bunların yanında bir de milli mücadele, M.Kemal ve Çerkez Ethem’den de bir parça sunuyor. Anton herhangi bir yere bağlò hissetmeyen İngiliz bir gazetecidir. Bolşevik İhtilali’ne şahit olduktan sonra Anadolu topraklarında filizlenecek yeni düzene de şahit olmak için İstanbul’a hareket ederken Agafya, Olga ve Olga’nın oğlu Kotik ile yolları kesişir. Zaman içerisinde gelişen olaylar, bu dörtlünün aralarında özel bir bağ oluşmasına neden olacak. Agafya alıştığımız kadın karakterlerden çok farklı. Bence her kadın biraz Agafya. Dostlukları, aşkına sadakati, kıskançlıkları, intikam hırsı, içindeki anaç ruh… Ben O’nu çok sevdim eminim siz de seveceksiniz. 1920’lerde kadına karşı uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddetin bugün de din, dil, millet, statü farketmeksizin hiç değişmeden devam etmesi insanlık adına çok üzücü.