Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

191 syf.
10/10 puan verdi
Olanı olduğu haliyle olumlayan harika bir kitap. Gerçekliği dönüştürmeye çalışan her düşünceye bir karşı çıkıştır. Bu özelliği ile gerçeklik olgusunu anarşist felsefeye bağlayarak günümüz neoliberal dönemin yarattığı yanılsamaları da karşısına alarak bu yanılsamalardan kendimizi kurtardığımızda ne ile karşılaşacağımız hakkında oldukça güzel tespitler barındırıyor. Olması gerektiğini söylemek ile olanı sevebilmek arasındaki ayrımı çok net bir şekilde çiziyor yazar burada. ve aslında sistem kadar insan da sürekli ''olması gerekeni'' gerçek kabul ederek kendisini olandan soyutlamaktaydı. Bu noktada en önemli felsefi problem şudur: Dünya olumlanmalı mıdır? olduğu gibi mi kabul ediyoruz dünyayı yoksa olması gerektiği gibi mi? İşte bu felsefi sorunun tek bir cevabı yok. ve sorunun temel kaynağı da buradan kaynaklanıyor. Yazar da bu soruna ''gerekli'' diye bir şeyin olmaması gereklidir diyerek yaklaşıyor. Ancak batı felsefesi sürekli olması gerekeni anlatmaktadır bizlere. Yazar Sartwell de ''olduğu haliyle dünyadan her kaçış o dünyanın verdiği bir acıyı ifade eder'' demektedir. Yani yargılarımız ve değer olarak kabul gördüğümüz her tutum ya korkuyla beslenmekte ya da korkaklıkla üretilmekte. Bu noktada bir soru daha soruyor yazar. ''Bu dünyayı olumladığımızda, değerlere neler olurdu acaba?'' Korku temelli geliştirdiğimiz değerler bütününü korkuyu aşarak değerlendirdiğimizde ne gibi sonuçlar doğacaktı? Çünkü insanın yaşadığı korku gerçektir. Bu dünyaya dair gelişen her korku bir refleksif savunma oluşturmaktaydı. Ölümden korkarak dini, hayatta kalma telaşıyla devleti, sahip çıkmak-çıkılmak için aileyi oluşturan insanın bu korkularından sıyrıldığında karşısına ne çıkacaktır? Yazar burada derin bir ontolojik kuşku ile Nietzsche'nin bahsettiği o ''yıkımı'' görmekte... Keza bunla yüzleşmekten kaçınırken bile korku bazlı bir refleks geliştirmekteydi insanlık :) Bütün ahlaki iddiaların da sürekli neyin nasıl ''olaması gerektiğini'' anlattıkları için gerçekdışı olarak kabul eder yazarımız. Şeytana uymak deyimi de aslında insanın kendi iradesiyle yaptığı ancak korku bazlı refleksif tutumu ile bütün suçu şeytana attığı bir gerçekten kaçınma- yanılsama girişimidir. Dolayısıyla şeytana uyma-mak ''olması gerekene'' uymak, yani gerçeği bertaraf etmektir. Bu anlamda ahlak kurallarını çiğnemek bir ayin gibi olabilir demektedir yazarımız. Bunu da edepsizlik olgusu ile işlemektedir. Kısa bir süre için sürdüreceğimiz bu hayatın ve gerçeklik algısının içinde bir yandan anlamını ararken bir yandan da dibine kadar anlama boğulmuş olmak olasıdır. Bu durum bence bizim “neoliberal imge” evrenimizde yaşadığımız bir sorun. Yazar Sartwell, şok anının yarattığı durumun bir görecelilik değil gerçeğin ta kendisi olduğunu, şokun bizi algı etrafında şekillenen neoliberal hayatlarımızdan kurtulmaya çağırdığını ve bizlere hayatın ne denli kırılgan olabileceğini hatırlatır. Şok etkisi bizlere fiziksel gerçekliğimizi hatırlattığı kadar hissettirir de der. Verdiği Bowling topu örneği geçekten çok iyi bu arada. Mutlaka okunması gereken kitaplar arasında yer almalı diye düşünüyorum.
Edepsizlik, Anarşi ve Gerçeklik
Edepsizlik, Anarşi ve GerçeklikCrispin Sartwell · Ayrıntı Yayınları · 1999117 okunma
·
125 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.