Hakan Bıçakçı alışılmadık konu, kahraman ve olay örgüleriyle yine bizi başka zeminlerde yolculuğa çıkartmış. Okuması kolay gibi görünen ama biraz üzerinde durarak okunduğunda çok da kolay olmayan hikayeler bunlar. Bildiğimiz absürt tarzın dışında ve arka kapakta vurgulandığı gibi "tuhaf" hikayeler.
Herkesin karanlığa gömüldüğü hikayenin kahramanının ihtiyari olarak karanlığı seçmesi gibi tuhaflıklar. Kişiyi aydınlatan bilgeliğin çevresindekilere (b)ulaştırılamaması ve faydalandırılamaması halinde, çaresizce cehaletin mutlu karanlığına karışmak. Bu sağırlık hepimizin bir noktada vardığı o boşvermişlik değil mi?
Her seferinde aynı arkadaştan aynı kazığı yemiş olmamızın hikayelerdeki döngüyle beraber bir çıkmazımızı anlamlı şekilde ifade etmiyor mu?
Döngüler, kaygılar, korkular, başkasının kaygısından/korkusundan beslenmeler... Bunlar bir şekilde saklamaya çalıştığımız kendimiz. Hakan Bıçakçı hikayeleriyle bize biletek veya bilmeyetek sakladığımız kendimizi vermiş...