Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Gönlünün daha önce dokunulmamış telleri
Dorian Gray Antik Yunan' da tanrılara sunulan genç bir kurban gibi platforma çıktı ve iyi duygular beslemeye başladığı Lord Henry' e bakarak belli belirsiz dudak büktü. Basil'den çok farklıydı. İki dost izlemesi çok keyifli bir kontrast oluşturuyordu. Üstelik sesi de çok güzeldi. Aradan bir süre geçtikten sonra, "Arkadaşlarınızı gerçekten kötü mü etkiliyorsunuz Lord Henry? Basil'in söylediği kadar kötü mü?" diye sordu. "İyi etki diye bir şey yoktur Bay Gray. Etki, özünde tüm-den gayriahlakidir; bilimsel olarakta böyledir." "Neden?" "Çünkü bir insanı etkilemek ona kendi ruhunu vennek. tir. Etkilenen kişi artık kendi fikirleriyle düşünemez, kendi tutkularıyla yanıp tutuşamaz hale gelir. Sahip olduğu erdemler bile gerçek değildir artık. Günahları bile ödünçtür; günah diye bir şey varsa tabii. Artık bir başkasının müziğindeki bir yankıdan, kendisi için yazılmamış bir rolü oynayan 1 bir oyuncudan ibarettir. Oysa yaşamın amacı kendi kendini geliştirmek, tekamül etmektir. Dünyaya gelme sebebimiz özümüzün farkına varmaktır. Bugünlerde insanlar kendilerinden korkar oldu. Görevlerin en ulvisini, kendilerine karşı olanı unuttular. Hayırseverler hayırsever olmasına, açlan doyurup yoksulları giydiriyorlar. Gelgelelim kendileri çırılçıplak, ruhları açlıktan kıvranıyor. Cesaret denilen şey insanlığı çoktan terk etmiş. Belki de hiç cesur olmadık. Ahlakın temelindeki toplum korkusu, dinin sırrı ise Tanrı korkusu: İşte bizi yöneten iki şey. Yine de... " "Uslu olup başını biraz daha sağa çevirir misin Dorian?" dedi ressam, işine iyice dalmıştı, tek fark ettiği· delikanlının yüzünde daha önce hiç görmediği bir ifadenin belirmesiydi. Lord Henry alçak, ahenkli sesiyle ve Eton' daki okul gün-lerinden beri ona has olan zarif el hareketiyle, "Yine de," diye devam etti. "İnanıyorum ki, insanlar hayatlarını dolu dolu yaşar, her türlü duygunun hakkını verir, her türlü fik-ri ifade eder. ve her hayalini gerçekleştirirse dünya öyle taze bir neşeyle dolar ki Ortaçağ'ın tüm o hastalıklı karanlığını unutup Helenistik ideale tekrar kavuşabiliriz; hatta belki de Helenistik idealden bile daha muhteşem, daha zengin bir şey elde edebiliriz. Fakat en yüreklimiz bile kendinden kor-kuyor. Vahşi yanımızı kesip atarak kendi kendimizi inkâr edip sakatladık ama o vahşi yanımız, trajik bir hayatta kalma mücadelesi vermeye devam ediyor. İnkar ettikçe cezalandırılıyoruz. Boğarak öldürmeye çalıştığımız içgüdülerimiz, zihnimizi kuşatıp bizi zehirliyor. Beden bir kez günah işledi mi günahla ilişiğini keser çünkü eyleme geçmek bir arınma biçimidir. Geriye hiçbir şey kalmaz, alınan zevkin anısından ve pişman olma lüksünden başka. Şeytana uymamak için yapılması gereken tek şey ona boyun eğmektir. Direnirseniz, ruhunuz kendi koyduğu iğrenç kurallarla iğrençleştirdiğine, kendi kendıne haram kıldığına duydugu arzuyla hastalanır. Dünyanın en büyük olayları insan zihninde geçer derler. Dünyanın en büyük günahları da insan zihninde işlenir. Mesela siz Bay Gray, şu gül goncası gençliğinizle, pembe beyaz taze teninizle düşüncesi bile sizi ürküten, gündüz düşlerinizde ya da gece rüyalarınızda gördüğünüzde yüzünüzün kızarmasına sebep olan nice arzunuz oldu kim bilir." "Yeter!" dedi Dorian Gray sesi titreyerek. "Yeter. Kafam allak bullak oldu. Ne diyeceğimi şaşırdım. Mutlaka verilecek bir cevap vardır ama şu an bulamıyorum. Konuşmayın. İzin verin düşüneyim. Ya da izin verin düşünmemeyi deneyeyim." Dorian Gray yaklaşık on dakika kadar dudakları aralık, gözlerinde tuhaf bir parıldamayla kıpırdamadan durdu. İçinde daha önce hiç tanımadığı birtakım dış etkenlerin harekete geçtiğinin belli belirsiz farkındaydı ama bu kıpırtıların kay-nağının kendisi olduğunu düşünüyordu. Basil'in arkadaşının ona tesadüfen söylemiş olduğu, zekice çelişkiler barındıran birkaç söz, gönlünün daha önce dokunulmamış tellerini titretmişti; nabzının atışında bu titreşimleri hissedebiliyordu. Müziğin de onun üzerinde böyle bir etkisi vardı. Aslına bakılırsa müzik başına olmadık işler de açmıştı. Fakat müzik söze dökülerek anlatılabilir bir şey değildi. İçimizde yeni bir dünya değil, yeni bir kaostu yarattığı. Kelimeler! Sadece kelimeler! Ne korkunçtu onlar! Ne kadar apaçık, canlı ve insafsızdılar! İnsan kelimelerden kaçamıyordu. Öte yandan kelimelerin ne incelikli bir büyüsü vardı! Biçimsiz şeylere esnek biçimler kazandırır gibiydiler. Bir viyola ya da lavta sesini andıran tatlı bir melodileri vardı sanki. Sadece kelimeler... Kelimelerden daha gerçek ne vardı ki?
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.