Açıkçası okurken çok zorlandım. Bu kitabı okuduğumu bilenler çok ağır okuma boş ver dediler. Okudukça farkettim ki aslında ağır olan kitap değil , bizim bilgisizliğimizin yükü. Anlamak için hakkıyla kavrayabilmek için çok geniş bir genel kültür, tarih bilgisi aynı zamanda bahsedilen yazarlar hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Politik bir üslup ve tertemiz bir Türkçe ile yazılmış. Ve Batı'nın gerçek yüzü, bizlere olan bakışları ve bizim gereksiz Batı hayranlığımız. Size kitaptan şöyle bir yeri aktarmak istiyorum.
“Türkler dünyanın en çirkin insanları idi. Karıları
da kendileri gibi kaknemdi. Rum dilberlerini görünce akılları başlarından gitti. Başladılar kız kaçırmaya. Zaten ezelden beri hayduttular” v.s. “Türkler eşek olacak öbür dünyada. Yahudileri sırtlarında cehenneme taşıyacaklar. Bütün kavimlerin en cahili... Türkiye’de tebaanın servetine, hayatına, haysiyetine
kimse aldırış etmez. Anlaşmazlıklar çabucak karara bağlanır. Şöyle ki: Paşa davacıları dinler, sonra falakaya yatırır herifleri, bir âlâ döver ve böylece dâvayı neticelendirir.” v.s. Bizi bu kadar tanır Montesquieu. Batı yazarlarında ciddiyet ve dürüstlük
aramayacak kadar Batı irfanının âşinâsı
olanlar için bu hükümlerin tek orijinal
tarafı terbiyesizliktir. “Kanunların Ruhu” müellifi,
ülkesinin 1. François’dan beri çok sıkı
münasebet halinde bulunduğu Osmanlı imparatorluğunu bu kadar tanırsa, Hint’i, Çin’i, İran’ı ne kadar tanır? Ne garipdir ki bu hayalperest ve hayâsız
yazarın Doğu’ya izafe ettiği despotizm birçok Batılı yazar tarafından münakaşasız benimsenir. "
Bizi bu şekilde gören insanların yıllarca peşinde koşan doğruyu onlarda gören bir azınlığa haklı bir sitemin haykırışı bu kitap. Bu kitap bizim değerimiz.
Yeni nesil, geçmiş nesillerin hatalarına düşmemek, günahlarına bulaşmamak için, ışık tutan Bu Ülke'yi okumalı...