Gönderi

110 syf.
9/10 puan verdi
Deniz ve Sisin Öyküsü
Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek bir uzun hikaye; yaklaşık 110 sayfa. Eserin orijinal ismi Deniz Boyloy Cortkon Ala Töböt. Yani çeviri doğru diyebiliriz. Türkiye'de, bu kitabı basan yayınevlerinden birisi kapakta, deniz kıyısında bekleyen bir köpek çizimi kullanmıştı. Tabii ki çok komikti bu ve acıydı. Muhtemelen kapağı çizen kişi hikayeyi okumamıştı bile ama yayınevinin buna müsaade etmesi gülünçtü. Çünkü orada gerçekte bir köpek, Ala Köpek Dağı var. Uzaktan bakılınca bir köpeğe benzediği söylenen ve köyün hemen onun kıyısında bulunduğu bir tepe bu. Dolayısıyla denizden baktığınız zaman sanki o kıyıda bir büyükçe bir köpek sizi bekliyormuş, size yol gösteriyormuş gibi bir hava oluşturuyor. Bu eserinin de bir yazılma hikayesi var aslında. 1976-77 döneminde yazıyor Cengiz Aytmatov bunu. Sovyetler Birliği’nde ve bugünkü Rusya Federasyonu’nda Nihiv denilen bir halk yaşıyor. Ohotsk Denizi kenarındalar. Nihivli bir yazar var; Vladimir Sangi. Bir gün Aytmatov'u bir yemeğe davet ediyor. Yemek sırasında bir ördek geliyor ve Sangi bu ördeğin Lura ördeği olduğunu ve onların inanışlarına göre, denize açılan ve yönünü bulamayan balıkçılara yön gösterdiğini, hatta kendisinin de yedi-sekiz yaşlarındayken akrabaları ile birlikte ilk defa balık avcılığı için açıldığını, siste kaybolduklarını ve sonra da işte bu ördeği gökyüzünde görüp hayatlarının kurtulduğunu anlatır. Büyük Aytmatov bu hikayeyi hemen yakalamıştır. Sangi’den bunu kullanmak için müsaade ister. Vladimir Sangi’nin kendisi de bir yazar olmasına rağmen tebessüm eder ve der ki: “bundan bir eser çıkmaz, istediğin gibi kullanabilirsin.” Sangi’nin bundan bir şey çıkmaz dediği hikayeyi, Cengiz Aytmatov, Vladimir Sangi’ye ithaf ederek harika bir uzun hikaye çevirir. Hikaye yayımlandıktan sonra Sangi "Keşke ben yazsaymışım" der. Ancak Aytmatov ona, “bunu yalnızca ben yazabilirdim” diye cevap verir. Peki, nedir konusu? Mitoloji ile harmanlanmış bir eserdir, öncelikle onu söyleyeyim. Kirisk adlı Nihivli bir çocuğun ilk defa denize açılmasını anlatan bir hikayedir. Yaşlı bir denizci olan Orhan Ata, babası Emrayin ve babasının amca oğlu Mılgın ile birlikte, bir sabah denize açılırlar. Tabii ki bu burası soğuk bir deniz, Ohotsk Denizi, fokların da olduğu bir deniz ve yönlerini bulmalarını çok kolay bir şey değil. Zaten basit bir kayıkla denize açılırlar. Hedefleri iki günlük bir seyahatinin ardından karşılarına çıkacak üç tane küçük adaya uğramak ve fok avlayıp köylerine geri dönmektir. Burada mitolojiden, halk inanışlarından epey örnek sunar Aytmatov. Yolculuk başlar. Her şey normaldir, mevsim zaten normal bir mevsimdir. İlk adaya uğrarlar ve orada büyükçe bir fok avlarlar. Yollarına devam ederlerken bir anda hava bozar, muazzam bir fırtına çıkar ve onlar batmamak için küçük kayıklarında ne varsa hepsini atmak zorunda kalırlar. Sadece az bir temiz su kalmıştır ellerinde. Sonrasında fırtına diner ama kesif bir sisin içerisinde kalırlar; hiçbir yeri görememektedirler. Nereye gittiklerini, nereden geldiklerini göremezler, yön merkezi saydıkları Ala Köpek Dağı’nın nerede kaldığını da bilmezler. Sonsuz ve karanlık bir denizin ortasındadırlar. Gökyüzünü göremedikleri için yıldızlara bakarak ya da bir kuş görerek yönlerini tayin edememektedirler. Görmek istedikleri şey olan, kendilerine, açıldıkları zaman eşlik eden deniz kıyısındaki Ala Köpek Dağı’dır. Aytmatov onu görememek gerilimini çok iyi vermiştir. Geçip gider diye ümit ettikleri sis bir türlü dağılmaz ve bu bekleyiş çok uzun sürer. En nihayetinde bir fedakarlık öyküsüne dönmeye başlar. Aytmatov'un ustaca anlatımı burada da yine kendine yer edinir. Aslında Aytmatov bir bozkır yazarı, bozkır çocuğudur. Denizle, hele de soğuk denizler ile falan çok fazla alakası yoktur. Ama onun gözlem gücü, kaleminin kuvveti, kurgu başarısı, bunların hepsi bir araya geldiğinde bizzat başından geçen bir yazarın bile yazamayacağı kadar başarılı bir eser ortaya çıkarır. Aytmatov yine hemen her eserinde olduğu gibi burada da bazı semboller kullanmıştır. Onlardan birisi orijinal hikayede olmamasına rağmen insan soyunun fedakarlığı ile alakalıdır. Burada yaşlı bir insan olan Orhan’ın ciddi bir fedakârlığı söz konusudur. Kendisi artık ömrünün sonlarına yaklaştığına inanmaktadır ve insan neslinin devamı, yeni kuşakların yaşaması için büyük bir fedakârlık yapacaktır. Azalan kaynaklardan kendisi istifade etmeme kararı verecektir. Burada da insanoğlunun soyunu devam ettirme çabasına vurgu yapılmaktadır. Kirisk küçük bir çocuktur ve hayatında ilk defa denize açılmıştır, belki de daha önce hiç yaşanmamış bir felaketle karşı karşıya gelir. Bu onun için bir trajediye dönüşebilir. Hem onun ruh sağlığını korumak hem de hayatına devam ettirebilmek için büyüklerin olağanüstü bir çabası vardır. Aytmatov çocuk ruhuna yine çok başarılı bir şekilde nüfuz edebilmiş, onun hayal dünyasını, hislerini fevkalade iyi verebilmiştir. Çocuk her yerde çocuktur, Beyaz Gemi’de ya da Ohotsk kıyısında olması pek bir şeyi değiştirmez! Aytmatov, burada su motifini de çok iyi kullanır. Temiz su, içecek su… Bunu çok başarılı bir şekilde kullanır ve eserde belli bir gerilim seviyesi oluşturur. Sizi de ona dahil eder. Her zaman olduğu gibi yine türkülerin, masalların, efsanelerin de harmanlandığı bir hikayeye dönüştürür. Dediğim gibi, olayı bizzat yaşamış olan bir yazarın bile oluşturmayacağı bir hikayeyi Cengiz Aytmatov kendi ustalığıyla oluşturur. Bu anlamda Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, Aytmatov'un kendisine hayli yabancı olan bir coğrafyayı bile ne kadar başarı ile anlattığını ortaya koyan bir eser olmuştur. İyi bir uzun hikaye okumak isteyenler bu eseri bence çok seveceklerdir.
Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek
Deniz Kıyısında Koşan Ala KöpekCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 20183,876 okunma
··
3 plus 1
·
510 views
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Teşekkür ederim hocam. 1000kitapta şunu fark ettim. Aytmatov kitaplarından sadece beyaz gemi için ayrıntılı bir inceleme yazmıştım ve çok fazla beğeni aldı. Diğerlerine üstün körü bir şeyler yazmıştım. Çünkü o zamanlar kitabı bitirip inceleme yazma alışkanlığım yoktu. Bunu, burada edindim. Ve inceleme yazmadığım Aytmatov eserlerine haksızlık ediyorum gibi düşündüm. O yüzden tamamlıyorum şimdi. Geriye 3 tane kaldı. Onlara da uzun uzadıya bir şeyler yazacağım inşallah. Bu arada Sangi& Aytmatov diyaloğu sanırım sizin dediğiniz gibiydi, hafızam beni yanılttı.
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Viladimir Sangi'nin Aytmatov'un hikayesini okuduktan sonra "Keşke ben yazsaydım." dediği ve Aytmatov'un da ona "Sen benim gibi yazamazdın." dediği rivayet olunur. Burada Aytmatov'un ifadesinin bir büyüklenmeden ziyade, yazarın biyografik malzemeden büyük eser çıkarmasının zorluğunu anlattığını düşünmüştüm. "Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek" çook güzel bir uzun hikayedir. İnsan, bir hikayeyi okurken her seferinde dili damağı kurur mu, her seferinde o susuzluğu iliklerine kadar hisseder mi? Elinize sağlık hocam. Bu yorumlar çok kıymetli. İyi ki yazıyorsunuz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.