Bütün çevremde, caddede, tramvayda,
et kuyruğunda, sinemada, aile eğlencelerinde, her yerde insanlar yaşamlarını ölümle zehirliyorlardı. Aldırmazlıkla kandırıyorlardı kendilerini, korkularını dikkatle saklıyorlar, günlük işler içinde unutuyorlar, ama akşamları korku onları yeniden sarıyor, onları yatakta oradan oraya atıyordu. Karınca tipli kişiler yaşamın anlamı üzerine kitaplar okuyor, bu kitaplarda bütün güçleriyle teselli arıyorlardı, oysa çok seyrek buluyorlardı bunu. İşin en kötüsü kimseye güvenemiyorlardı, en yakınlarına bile, çünkü "Eh, ne olmuş, bende günün birinde, öleceğim, ama böyle tiyatro yapmıyorum, ve insanların böyle beylik lakırdılarla, neşesini kaçırmamalı kimse" sözlerini, duymak istemiyorlardı.