Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

-Röportaj-
H. C.: Son olarak merakımı cezbeden şey, felsefe, edebiyat ya da sanat tarihinde, dili olağanüstü kullanan birçok kişinin (Dostoyevski’nin, Hölderlin’in, Nietzsche’nin, Blake’in ya da Kierkegaard’nun) psikolojik rahatsızlıklara sahip olduğunu biliyoruz. Burada nasıl bir bağ aramamız gerekir? Psikolojik rahatsızlıklar, edebiyat, felsefe gibi etkinlikler için bir avantaj sağlıyor olabilir mi?
·
3 görüntüleme
Gül okurunun profil resmi
M. T.: Sıradışı şeyler yapan kişilerin bu anlamda sıradışı olduğuna dair bir söylem var. Aslında sanat dehası ile psikopatoloji arasındaki direkt bağlantıya baktığımızda, her psikopatolojik sorunu olan kişinin bir sanatsal dehası olabileceğini söyleyemeyiz. Burada kişiye özgü yaratıcılık daha ön planda, psikopatoloji değil. Çünkü eğer böyle olsaydı psikopatolojiye sahip olan çoğu kişi sanatçı olurdu. Demek ki sadece psikolojik rahatsızlıklara sahip olmak sanatçı olmak için yeterli değil ama psikolojik olarak son derece “normal” bir insanın da sanatsal üretim yapabileceğini düşünmüyorum. Bence bu, kişinin kendini bu anlamda ifade etmesi için bir itici güç olabilir. Örneğin, narsisizmi yüksek olmayan birinin kendini sahneye, milyonlarca insanın önüne atıp şarkı söyleyebileceğini sanmıyorum. Ya da bir boşluk veya eksiklik duygusuna sahip olmayan birinin edebî anlamda kurgusal bir dünya yaratarak bu boşluğu doldurma yoluna gideceğini. Bulunduğu yerde mutlu olan bir insan neden kendine kurgusal bir evren yaratıp oraya gitmek istesin ki? Sanat ve edebiyat tam da bu eksikliklerden beslenmiyor mu? Şöyle diyelim öyleyse: acı sanatı besler, ancak acı çekmek sanat yapabilmek için tek başına yeterli değildir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.