Gönderi

190 syf.
10/10 puan verdi
Ausgang
“Yazı seviyorum. Belki biraz da güzü. Doğanın, cesaretini kazanıp her şeyin örtüsünü yenilemesini. Yeşilin, pembenin, morun, beyazın birbirine karışmasını. Belki de benim cesedim, bu renklerden birine dönüştürecek üzerimde büyüyen otları. Yaşlanırken bunları da düşünüyor insan. Solgunlaşan yanak derisinin pembeliğini toprağa vereceğini.” Ausgang raflarda yerini alırken adından da sıkça söz ettiren kitaplar arasında yer almıştı. Kimileri kitabı dünya edebiyatı kategorisine koyarken kimileri de çeviri edebiyat kategorisine yerleştirdi. Peki Ausgang nasıl bir mana taşıyor? Yazar, okurun merakını kitaba bıraktığı cümlelerle gideriyor. ‘‘Almancasını buldum Sevgi’nin sözlüğünde. Ausgang. Bir diğer adıyla “Çıkış” demekmiş.’’ Romanın anlatıcısı Hami Pazarlı, şans eseri eline geçirdiği Onnik Efendi’nin günlüğünün sayfalarını açarken okuru da başkalarının hikâyelerine tanık olmaya götürüyor. Hikâye sizi farklı coğrafyalara, yeni insanlara, şehirlere, acıya, sevince ve hayatın tam da merkezine yaşananların olağan akışına bırakıyor. Çünkü Hami Pazarlı, Onnik Efendi’nin yaşam hikayesine ve felaketine tanık olurken, yabancı birinin hayatına tanıklık etmenin, kendisine de iyi gelebileceğini düşünüyor. Onnik Efendi’nin yaşamındaki felakete tanık olurken kendi geçmişini anımsıyor. Bir insan, bir insanın hayatına dokunmaya başlarken Hami Pazarlı, her sayfada kendisine hatırlatılan geçmişin acılarını o günkü gibi hissetmeye başlıyor. Ausgang’ta bir hikâye kesinlikle başka hikayeler doğuruyor. “Zaman bize istediğimizi değil, istediğini verir. Gerçek rehberimiz, zamanın öğreticiliğidir. Kursağımızda kalan hevesin artığıdır.” Bu felaketler çemberinde, Bulgaristan’da rejimin baskı ve tecavüzlerinden, 6-7 Eylül olaylarını anımsatan azınlıklara yönelen şiddet olaylarına, savaş nedeniyle başka hayatların evlerine düşen bombalarla duvarların altında kalan insanlara ve Almanya-Türkiye arasında gidip gelen parçalanmış aile dramlarına kadar çok şey barınıyor. Felaketler, kayıplar, hüzünler ve yarım kalan aşklar herkesin geleceğini şekillendiriyor. Onnik Efendi bu hikâyede toplum tarafından ötekileştirilmiş ve hayatının son demlerini yaşayan bir ihtiyar olarak karşınıza çıkıyor. Geçmişini unutmak istememesi ve gelecekte bir gün ardına baktığında yazdıklarıyla hafızasını ilk günkü gibi diri tutabilme isteğiyle günlük tutan bir karakter. Onnik Efendi’nin hikâyesi, “Zaman bize istediğimizi değil, istediğini verir” cümlesiyle eş değer. İbn-i Haldun’un coğrafya kaderdir sözünü de keza Onnik Efendi, Ausgang okuyucusuna bir noktada yeniden hatırlatıyor. Canı yanmasına rağmen içinde kötülük barındırmayan, yardımsever, haksızlığa uğrasa dahi kendi kendine merhem olan bir karakter. Belki şimdilerde kaybolan insanlığın bir misali diyebiliyorsunuz. Sokakta, caddede ya da herhangi bir yerde karşılaşmak ve kendisine içten bir tebessüm bırakmak hatta elini dostça sıkmak isteyeceğiniz bir beyefendi kendisi. Kitabı bitirdiğinizde bu yalnızca Onnik Efendinin hikâyesidir ya da Hami Pazarlı’nın hikâyesidir diyebilmekten öte aslında hepsinin hikayesi dedirtiyor. Toplum olarak seyircisi olduğumuz bazı olayların neye yol açtığını Ausgang’ta görebiliyorsunuz. Çünkü Ausgang, okuruna yalnız olmadığını hatırlatan bir eser. Fransız kadın turist Hranuş’u, Bulgaristan’da zorla Georgi adı verilen Hasan’ı, İbrahim’i, toplumun gölgesinde yaşayan Hacer’i, eşi tarafından terk edildikten sonra dimdik duran Sıdıka’yı ve diğerlerinin hikayelerini okuduğunuzda dünyada bir yerde bu acıların yaşanmış olma ihtimali bile sizlere yeterince tesir ediyor. Bir film şeridi gibi sahneler gözünüzün önünden geçerken bambaşka kimliklerin ardında bambaşka hikayelerin ortasında kalabiliyorsunuz. Eser, pikapta çalan sevdiğiniz eski bir şarkının anımsattığı anılar gibi iç çektirirken geçmişle günümüz arasında köprü görevi görüyor. Buna ek trajik insan hikâyelerini de içinde saklıyor. İşinden kovulan, televizyona çıkan, sokaktaki insandan, hırsızlık yapana kadar pek çok insan hikâyesi barındırıyor. Bunun yanı sıra ‘‘ada, çıkış, sınır, ülke, dil, ırk ve zaman” kavramları gibi bizlere bu kavramları bir kez daha irdelememizi ve düşünmemizi sağlıyor. Tüm bu felaketlerin bir sonu var mıdır? Her şeyin ötesinde bir çıkış mümkün mü? Bu çıkış yolu kaçarak mı sağlanmalı? Serkan Türk bu noktada gerçek çıkışı bulmayı okuruna bırakıyor. “Ada” kavramıyla insanın zihninde başlayıp sonlanan bir ütopya ve hatta bir metafor yaratmayı başarmış durumda. Karakterin ruhunun derinliklerinde bir “çıkış” yolu aramasıyla bile bizlere aslında umudu fısıldıyor. Hepimizin zaman zaman “alıp başımı gidesim var’’ dediği zamanla örtüşüyor ve aslında çıkışın bir adaya, bir sahil kasabasına gitmekle bitmeyeceğini öğretiyor. Önemli olan kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendi iç hesaplaşmalarına yanıt bulabilmesi ve yine insanın içinde kendi özgürlüğünü kendisinin yaratabilmesiyle alakalı. Kimine göre “son çıkış” kavramı bir son gibi görünürken kimine göre ise yalnız görmesi gereken bir umut ışığı. Bunun yanında bir de doğa var. Sayfaları çevirdiğinizde doğanın seslerini yanınızda hissedebilir, Serkan Türk’ün şiirsel dilini romanında da kaybetmediğini okurken anlayabilirsiniz. “Küçük ırmak nereye akarsın? Sana akarım. Neler gördün yeryüzünde? Taşlar gördüm. Her şeyi bilip susan. Kırlar gördüm, yayla kuzuları görmüş. Ağaçları dinledim. Neler anlattı sana o ağaçlar? Gök birdir, sana yeter onun altında geçirdiğimiz zaman.” Serkan Türk, kelimelerle oynayıp düşündüren, seyirci kaldıklarımızla yüzleştiren ve görmediğimiz kimliklerin gerçek yüzlerini bize gösteren bu eseri kaleme alırken kompleks tabirini kullanabileceğimiz bir metni de okura sunuyor. Herkesin bu eseri anlamasını beklemiyor belki fakat Ausgang ile yolu keşisen herkesin kalbindeki çıkışı bulmasını istiyor. Her şeyi sindirebilmeniz için durup düşünmeyi, nefes almayı, idrak edebilmeyi okura öğretirken her şey yavaş bir o kadar da hızlı akıyor sizler için. Ausgang, zamanın insanları nasıl yoğurduğu, insanların acısını, geçmişini, sevincini, hüznünü, savaşı, yarım kalan aşkların nasıl anıya dönüştüğünün hikâyesi. Farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda geçen farklı acıların bir bütünü. Görünürde 190 sayfa olmanın ötesinde mütevazı ve sade diliyle içeriği yoğun bir kitap. “Zamanın seni bilmediğin, korktuğun bir şeye dönüştürmesine izin verme. Karanlık, kimine göre yeryüzünün apaçık görüldüğü tek şey. O parlak ışıkların altında başını dik tut ve sadece yürü. Sırtına güven. İçine hapsolduğun o sığınaktan, korkulardan ve korkuluklardan uzaklaşacak ve hayatın olanaklarını fark edip çıkışı bulacaksın…” Zamanın çarkında dönüp duran ve kendi zamanına hapsolmuş insanlığa sesleniyor. Hepimizin kendi içinde aradığı bir “çıkış, son çıkış” var. İrdelemek isteyenlere, keyifli okumalar olsun.
Ausgang
AusgangSerkan Türk · Yitik Ülke Yayınları · 2020375 okunma
··
969 views
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.