Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

TRAMVAY İKİLEMİ VE AHLAK SORGULAMASI
Herhangi bir felaket anında hayat kurtarma konusundaki istekliliğimiz, bazen birilerinin yaşamına mal olsa da son derece güçlüdür. Bu durumun en güzel örneği, 1967 yılında düşünür Philippa Foot tarafından geliştirilip, 1985’te Jarvis Thomson tarafından uyarlanan bir düşünce deneyi olan Tramvay ikilemidir. Tramvay ikilemi, bir eylemin sonuçlarını baştan sona düşünmemizi ve eylemin ahlaki değerinin, yalnızca sonuçları tarafından belirlenip belirlenmediğini dikkate almamızı sağlar. Deneyi, muhtemelen biliyorsunuzdur ancak, hızlı bir hatırlatma süreciyle tekrardan anımsayalım, çünkü yeni yapılan araştırmadaki deneylerde ortaya çıkan ahlâki ikilemleri anlamak için klasik tramvay ikilemi deneyine aşina olmak gerekir. Tramvay ikilemi ahlaki seçimlerimiz sorgulatan bir düşünce deneyi. Varsayımsal bir ölüm-yaşam ikilemi ile karşı karşıya kaldığınızı düşünün. Örneğin; bir tramvay rayının yanında durduğunuzu hayal edin. Uzakta, kontrolden çıkmış bir tramvayın, onun gelişini duymayan beş işçiye doğru hızla ilerlediğini görüyorsunuz. İşçiler tramvayı görse bile, raydan zamanında ayrılamayacaklar. Felaket belli belirsiz göründükçe, yere bakıyorsunuz ve raylara bağlı bir makas kolu olduğunu görüyorsunuz. Eğer makas kolunu çekerseniz, tramvayın beş masum işçinin bulunduğu raylardan ikinci bir ray takımına yönleneceğini fark ediyorsunuz. Ancak, yan taraftaki bu rayın aşağısında, iş arkadaşları kadar habersiz, yalnız bir işçi bulunuyor. İyi haber şu ki; hayat kurtaracak güce sahipsiniz. O halde makas kolunu kaldırıp, bir insanın ölümüne sebep olup, bu beş kişiyi kurtarır mıydınız? Yoksa hiçbir şey yapmamayı mı tercih ederdiniz? Bu klasik senaryonun ikilemi üzerine çok sayıda varyant ve kıvrım vardır; her biri, metaforik kolu çekmenin ya da çekmemenin varsayımsal doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde farklı bir dönüş sağlar. Fakat tramvay probleminin tam kalbinde etik bir soru vardır: Bir kişiyi harcayıp, beş kişiyi kurtarıp kurtarmayacağınız sorusu. Her iki seçimde de “eliniz kirlenecek”, birisinde tek kişinin ölümüne sebep olacak, diğerinden birden fazla kişinin ölümüne sebep olacaksınız. VicdanınIzı ne diyor? Hangi seçim daha adil daha etik olur. Şimdi bu ikilemin ikinci değişkenini göz önüne alın. Tramvay raylarının üstündeki bir üst geçitte duruyor olduğunuzu hayal edin. Tramvayın, beş habersiz işçiye doğru kontrolden çıkmış şekilde savrulduğunu görebiliyorsunuz, fakat onu yönlendirecek bir kaldıraç bulunmuyor. Ancak, üst geçitte sizin yanınızda duran büyük bir adam var. Bu cüssenin tramvayı durduracağından kuşkunuz yok. O halde, tramvayı durdurmak ve bu sayede diğer beş kişiyi kurtarmak için adamı raylara itip kurban eder misiniz? Bu senaryonun sonucu, kaldıracı çekip tramvayı diğer raya yönlendiren senaryo ile aynı: bir kişi ölüyor; beş kişi yaşıyor. İlginç olan şey ise, çoğu insan kaldıracı çekerken, çok az insanın şişman adamı üst geçitten atmayı uygun görmesidir. Thompson ve diğer düşünürler, tramvay ikileminde ayrıca korkutucu şekilde eğlenceli olan başka değişkenler de vermişlerdir. Bir doktor olduğunuzu ve yaşamak için hepsi de nakle ihtiyaç duyan beş hastanız olduğunu hayal edin. İki tanesinin birer akciğere, diğer iki tanesinin de bir böbreğe ve beşincisinin bir kalbe ihtiyacı var. Sonraki koğuşta başka bir kişinin bacağı kırılmış. Fakat kaynaşan kemikleri haricinde, mükemmel derecede sağlıklı. Peki sağlıklı hastayI öldürüp, diğer beş kişiyi kurtarmak için organlarını alır mısınız? Yine, bunun sonuçları da ilk iklilem ile aynı, ancak çoğu insan sağlıklı hastayı öldürme fikrini kesinlikle reddediyor. Eğer yukarıdaki bütün ikilemler aynı sonuca sahipse, fakat çoğu insan sadece kaldıracı çekmeye istekliyse ve şişman adamı aşağı atmaya veya sağlıklı hastayı öldürmeye istekli değilse, bu durum, ahlaki sezilerimizin her zaman güvenilir, mantıklı ve tutarlı olmadığı anlamına mı geliyor? Belki, ahlaki sezgilerimizi etkileyen sonuçların ötesinde başka etmen bulunuyordur? Foot, burada öldürmek ve ölmesine izin vermek arasında bir ayrım bulunduğu iddia etmişti. Birinci durum etkin iken, ikinci durum pasiftir. İlk tramvay ikileminde, kaldıracı çeken kişi, beş işçinin hayatını kurtarıyor ve bir insanın ölmesine izin veriyor. Sonuçta, kaldıracı çekmek, yandaki rayda bulunan kişiye doğrudan zarar vermez. Fakat üst geçit senaryosunda, şişman adamı raya itmek, kasıtlı öldürme eylemidir. Bu bazen çift etki ilkesi olarak tanımlanır ve eğer eylem çok daha iyi bir şeye önayak olursa, dolaysız olarak zarar vermenin izin verilebilir olduğunu söyler. Yine de, daha iyi bir şeyin peşinde olunsa bile, doğrudan zarar vermek izin verilemezdir. Thompson farklı bir yaklaşım sunmuştur. Sonuççuluk veya yararcılık gibi, sadece sonuçlarına dayalı olarak bir eylemin izin verilebilirliğini değerlendiren ahlaki kuramların, öldürmeye sebep olan bazı eylerin izin verilebilir iken neden diğerlerinin böyle olmadığını açıklayamadığını öne sürmüştür. Eğer herkesin eşit haklara sahip olduğunu göz önüne alırsak, o halde niyetimiz beş kişiyi kurtarmak olsa bile, bir kişiyi kurban etmekte yanlış bir şey yapıyor oluruz. Bu ikilem, 1960lardan beri ahlak felsefecilerinin üzerine kafa yorduğu sorunlardan birisi oldu, ancak klasik sorun üzerinde kışkırtıcı bir şekilde hareket eden Belçika’daki psikologlar, kabus senaryosunu gerçek dünyaya uyguladılar. Tramvay İkilemi Gerçek Hayatta İlk Kez Farelerle Test Edildi 9 Mayıs’ta (2018) Psychological Science’da yayımlanan çalışmada, araştırmacılar, yaklaşık 200 gönüllüyü laboratuvara çağırarak onlara zor bir seçim sundular. Laboratuvarda, elektroşok makinesine bağlı iki ayrı kafes bulunuyordu. Kafeslerden birisinin içerisinde 5 laboratuvar faresi bulunurken, diğer kafeste yalnızca bir fare bulunuyordu. Deneyin devamını anlamış olmalısınız. Katılımcılara karar vermek için 20 saniyeleri olduğu ve eğer bir şey yapmazsalar, beş farenin bulunduğu kafese ölümcül olmayan ancak çok şiddetli bir acı oluşturan elektrik şoku verileceği söylendi. Bununla birlikte, basitçe, önlerindeki tek bir düğmeye basarsalar, o zaman bu beş fare, elektrik çarpmasından kurtulacak, bunun yerine diğer kafes içindeki tek fareye elektrik şoku uygulanacaktı. Lütfen sinirlenip, nefret dolu yorumlarda bulunmayın çünkü katılımcılara bu yönde bir uygulama yapılacağı söylenmiş olsa da esasında deneylerin hiçbirisinde hiçbir hayvana elektrik şoku veya herhangi başka bir zarar verilmedi. Fakat deneyler sırasında katılımcıların kararlarını etkilememesi adına bu durum kendilerine açıklanmadı. Deneyler sonucunda, gerçek hayat testindeki katılımcıların yüzde 84’ünün, beş fareyi koruyup; tek fareye elektrik şoku verilmesi noktasında bilinçli bir seçim yaparak düğmeye bastıkları görüldü, ki bu da –eğer gerçekten bir elektrik şoku verilecek olsaydı– daha az sayıdaki hayvanın zarar görmesi tercihinin yapıldığı anlamına geliyor. İlginç olan şu ki; Bu gerçek hayat deneyi, araştırmacılar tarafından yürütülen başka bir deneyle eşleşme göstermedi. Söz konusu bu deneyde, ayrı bir katılımcı gruba aynı durumla karşı karşıya kalsalar nasıl tepki gösterecekleri soruldu. Ancak bu kez senaryo; herhangi bir laboratuvar ortamı, fare ya da elektrik şoku makinesi bulunmadan, tamamen varsayımsal olarak sunuldu. Bu deneyde ise insanların yalnızca %66’sının kafesteki tek fareye şok verilmesini tercih ettikleri görüldü. Öte yandan çalışmanın kendisinde ve tramvay problemini tam olarak ne ölçüde kapsadığına dair bir takım kısıtlamalar da bulunuyor. Örneğin, insan ölümünü; laboratuvar faresine elektrik şoku verilmesi deneyimiyle etik olarak eşit tutmak oldukça zordur. Bununla beraber, deneyde yer alan katılımcılardan bazıları, araştırmacıların kurulumunu gördüklerini ve hiçbir hayvanın zarar görmeyeceğini anladıklarını söylediler. Ancak tramvay problemini araştırdığı ölçüde, sonuçlar; felâket anında sıcağı sıcağına karar verme aşamasında, pek çoğumuzun deontolojik (genel sonuca rağmen, tek bir fareye zarar vermenin ahlâki olmadığını savunan) düşünceden ziyade sonuççuluğa (consequentialism- genel çıktıya dayalı) yönelik bir eğilim gösterdiğimizi ortaya koyuyor. Ahlaki ikilemlerde kalmamızın asıl sebebi beynimizde birbiriyle çelişen iki seçeneğin aynı anda bulunmasıdır. İnsanlar, zihinlerinde birbiriyle çatışan düşünceler ve duyguları olduğu zaman bir tedirginlik ve rahatsızlık durumu hisseder. Söz konusu bu çatışma da; bir belirsizlik ve dengesizliği oluşturur. Dolayısıyla bu çatışmayı sona erdirmek ve zihinsel olarak rahatlamak için bizi içten içe dürten bir şeyler hissederiz. Dürtülerimiz otoriter bir tavırla ipleri elinde tutmak için bizi zorlamaya başlar. Oysa onların da diğer duygulardan farkı yoktur. Böyle bir durumda, içinde bulunduğumuz koşulları aklın süzgecinden geçirerek doğru bir seçim yapmak zor bir hâl alır. Çünkü beynimiz bu işlem için daha fazla zamana ve daha çok enerjiye ihtiyaç duyar. Sonuç olarak da çatışmayı yaratan düşüncelerden birini veya birkaçını, tutarlı ve dengeli bir zihin ortamına kavuşmak için manipüle etme yolunu seçeriz. Yani, kendi kendimizi kandırırız ve bu da bizi rahatlatır. Sonuç olarak, yine, açık cevapları olmayan daha fazla tuzak soruyla karşı karşıyayız. Peki siz ne yapardınız? Tramvay ikileminin kendi içinde çok büyük bir problemi olduğunu sakın unutmayın. Bu sadece zihnimizin içinde olup biten bir düşünce deneyi. Böyle kaçınılmaz durumlarda gerçekten insanların nasıl davranacağını bilemiyoruz. Adalet, vicdan, fedakarlık gibi erdemleri gerçek hayatta test etmek gerekir. Çünkü bu tür seçimler bir youtube videosundaki anket sorularını cevaplamak yada bir düşünce deneyi yapmak kadar kolay değil. Bu, ilginç bir düşünce deneyi olmanın da ötesinde. Artık karar alma sorumluluğunu makinelere ve onları yöneten yazılımlara yükleyip sırtımızdaki bu yükten kurtulduğumuz bir çağda yaşıyoruz. Fakat yazılımcılar ve mühendislere büyük bir iş düşüyor. Onlar da git gide artan bir sorumlulukla, makinelerin ölüm-kalım meselelerine dönüşmesi mümkün olan mühim sorunları halletmesini sağlarken, uyguladıkları tüm işlemlerin sonuçlarıyla yüzleşmek zorundalar. Karar alma mekanizması mutlaka bir değerlendirme sisteminin sonucunda ortaya çıkar. “Fayda fonksiyonu” denilen bu süreç vasıtasıyla neyi, hangi sebepten ötürü seçeceğimize karar veririz. Biri mutlaka diğerine oranla daha büyük bir kazanca ulaşmamızı sağlar. Bu bazen açıkça ortadadır, bazen de deneme-yanılma yoluyla hareket etmek zorunda kalırız. Örneğin beğendiğiniz iki çift ayakkabıdan hangisini satın alacağınıza karar verirken olasılıklara dayanan hesaplar yapar ve beklentilerinize göre hareket edersiniz. Ancak bazen söz konusu seçim çok daha büyük bir önem taşır. Belirli bir konuda, önünüzde iki farklı veri varsa hangisini seçeceksiniz? Yazılımı oluşturan değerler şimdi sizin kendi değerlerinizi şekillendirmenizle sonuçlanacak. Ve verdiğiniz karar sadece sizi değil, toplumu da etkileyecek. İşte bu durumda kalınca vereceğiniz kararla alınacak olan risk çok daha büyük. Tramvay ikilemi, bir ölüm-kalım meselesi karşısında mevcut programımıza hâkim olan değerler sistemini görmemizi sağlıyor. Yakın gelecekte sürücüsüz hareket eden tramvay, kamyon ve otomobillere sahip olacağız. Bunların da bazı kararlar vermeleri gerekecek: Emniyet şeridinde giden bisikletli gence mi çarpayım, yoksa ileride durmakta olan lüks otomobile mi? Yazılan algoritma neye dayanarak, hangi kararı alacak? Tramvay ikilemi aslında hayatımızın bir çok yerinde bir çok şekilde karşımıza çıkabiliyor ve önemli olan bizim bu ikilemde verdiğimiz kararlar, verdiğimiz tepkiler ve bununla nasıl yüzleştiğimizdir. Aslında bu bir cinayetin ahlaki boyutudur. Siz olsanız ne yapardınız? AHLAKIN DEĞİŞKEN YAPISI Genellikle beş kişinin ölümünü engellemek için tek kişinin ölümü tercih ediliyor. Peki o tek kişi sevdiğiniz biri olsa yine de yolu değiştirir miydiniz? Kolun başındaki kişi başkası olsa ve ölen kişi veya kişiler sizin sevdikleriniz olsa bunu nasıl öfkeyle karşılayacağınızı düşünün. Kolu çekerek yolu değiştirmek kolaydı. Kol olmasa ve sadece “bir insanı” raylara iterek tramvayı durdurma şansı olsa, bir kişiyi yola iterek beş kişiyi kurtarır mıydınız? Bu sefer direkt cinayet olacağı için beş kişinin hayatını kurtarmak zorlaşır. Peki raylara iteceğiniz kişi “bir suçlu” olsa durum daha da kolaylaşır mıydı? Tramvay ikilemi gibi ahlaki ikilemler genellikle az ya da çok insanın ölümü arasında seçim yapmayı sorgulatır. İnsanlar genelde çok kişiyi kurtarmayı seçer. Ölecek kişinin sevilen bir kişi olması veya ölecek kişi ile yer değiştirmeleri halinde seçimler değişir. Kendinizi değiştirilen yoldaki kişinin yerine koyun. Kolu çevirecek kişiye ne derdiniz? Yaratıcılık böyle zamanlar için var. EVRENSEL AHLAK YORUMU Kant’çı bakış açısıyla duruma yaklaştığımızda çoğunluktan farklı bir tercih gündeme gelebilir. Genel bir kural haline gelecek bir tercih oluşturmaya çalışalım. Burada tercih edilmesi gereken insan sayısı olamaz. İnsan sayısından ya da tercihlerden daha önemli olan şey ilkelerdir ve ilkelerin bozulmaması gerekir. Sevdiğiniz bir kişi ya da kendinizin ölmesi durumu değiştiriyorsa bu “evrensel ahlak” olamaz. Genel geçer bir ahlak her zaman uygulanabilecek olandır. Bu ölçüde tramvay beş kişiyi ezerken bir şey yapmamak daha doğru olacaktır. Diğer yoldaki bir kişinin ölüm kararını verme hakkınız nereden geliyor? Kaza ne kadar feci olursa olsun cinayetten yeğdir. Üstelik bu cinayet en önemli şey olan ilkelerimize zarar veriyorsa, “iyilik için cinayete” yol açıyorsa beş kişinin değil daha nicelerinin katledilmesine de vesile olabilir. “İnsanlar insanları öldürmemelidir” şeklindeki ilkemiz yolda ölecek beş kişiden ve diğer tüm olaylardan daha değerli olmalıdır.
·
191 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.