Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

80 syf.
·
Puan vermedi
·
7 saatte okudu
Nietzsche'yi reddeden aşkı: Lou
"Aramakla bulunmaz lakin bulanlar arayalardır.” (Bâyezid-i Bistâmi) Arayışlar... Kitap incelememe başlamadan evvel beni bu arayışa yönelten süreçle ilgili sizlerle biraz hasbihal etmek niyetindeyim. Zira incelememi kaleme aldığım şu dakikalarda bile devam ediyor arayışım. Kendimi, esasen iki yıl önce bir kitap fuarında rastlaştığım bu kitabı iki yıl sonra okuyorken bulmamın sebebi neydi? Sanırım cevap yine aynı, arayış. Lou Andreas Salome, muğlak sebeplerle tuhaf bir bağdaşım kurduğum -biri kurgusal- üç kadından biri olma özelliği taşıyor. İki sene önce bu kitabı görür görmez fark etmeksizin elime almamın sebebi de buydu sanırım. Bu garip ortaklığın altında yatan sebepleri arama ve belki de bulma arzusu. Peki aradığımı buldum mu? Bilmem, belki... "Arayan mevlasını da bulur belasını da." derler. Arayışlarımın mevla ile neticelenmesi dileğimdir. Neyse, ben sizleri daha fazla Güzin Abla konumuna getirmeden kitap hakkındaki düşüncelerime geleyim yavaş yavaş. Kitap, görünen yüzüyle ilk gençlik çağında kendini tüketme pahasına saplanırcasına bağlı olduğu aşkı tarafından terk edildikten sonra kendini kariyerine adayan genç bir ressamın -Adine- gelgitli hikayesini konu alıyor. Fakat aslında kitap bize, karakterlerin arasında gecen diyalog ve iç dünyalarındaki monologlarla bundan çok daha fazlasını sunuyor. Ataerkil bir toplum yapısının kadına dayattığı roller ve buna karşın kadınların pasifize bir hal alan teslimiyetçilikleri, aşkın kadını sürüklediği tabiiyet, hedeflenen kariyerde ilerlemenin beraberinde getirdiği özgürlük, yetiştirilme biçimi ve benzeri koşulların insan kimliğinin oluşumuna etkisi, kompleks bir varlık olan insanın kendine yönelik keşfi ve farkındalığı gibi pek çok konuya parmak basılıyor. Tüm bu konularda yazarın psiko-analist kimliğinin tezahürünü görmek de pekala mümkün. Kitapta değinildiğinden bahsettiğim tüm bu konuların yanı sıra dikkatimi çeken başka bir nokta var. Öyle zannediyorum ki Salome bu kitabında yalnızca bir kurgu oluşturmakla kalmamış bu kurgu içerisinde kendi iç dünyasında çözümleyemediklerini de tartışmıştır. Baş kahraman Adine, Salome'nin bir erkeğe teslim olmakla özgürlüğün aşkınlığına ulaşmak arasındaki bocalayışını ve duygusal yönünü temsil ederken diğer bir karakter olan Gabriele ise onun, ne istediğini bilen güçlü ve mantıklı kadın kimliğinin temsilidir. Zaman zaman bu iki karakter arasında geçen diyaloglar ise iç çatışmalarının dışavurumu. Salome'ye duyduğum yakınlıktan ötürü feminen bir yaklaşımla ona veya Adine'ye tamamen katıldığım düşünülmesin. Kitabı okurken Adine'nin “akıl doktoru" çılgın aşkına da üzüldüğüm oldu. Hatalı yanlarının olduğunu düşünsem de neticede o, sevdiği kadının sağlığı ve kendisini tüketmesinin önüne geçebilmek uğruna onu terk etmiş minnettar bir aşık. Yöntemini asla tasvip etmemekle birlikte böyle bir adama nasıl kızılabilir ki? Evet, sevdiği kadının iyiliği için bile olsa yaptığını tasvip etmiyorum. Zira bu şekilde kendini tüketmiş oldu. Ben, terazinin bir kefesinden alınıp diğerine konulmasından değil, kefelerin dengede tutularak bir beraberliğin sağlanmasından yanayım çünkü. Buradan yola çıkarak hayatımızda, yaşanması mümkünken yaşayamadıklarımıza bir dönüp bakalım. Yöntemlerimiz, getirdimizi zannettiğimiz çözümlerimiz yanlıştır belki de. Kitabı genel itibarı ile beğenmekle birlikte eleştirdiğim noktalar da yok değil. Mesela, kitapta sevgilinin aşkına kapılıp kendini kaybetmek veya ideallerinin peşinden gidip özgür olmak gibi bir ikilem yaratılmış. Oysa bunun bir ikilem haline getirilmesine gerek yok diye düşünüyorum. Aşk, illa da kendini kaybedip kendinden taviz verilen bir mefhum olarak tanımlanmamalı. Doğru kişi ile kendini bulduğun, kendini beslediğin, kattıkça kattığın bir mefhum-u muhalif de olabilir aşk. Kısacası demem o ki bu iki durum birbirine engelmiş veya birini seçmek diğerinden feragati gerektirir gibi lanse etmeye gerek yok. Zira aşk ile özgürleşmek de pekala mümkün ve dahi en güzeli (Aşkın neliğine dair henuz şemaları tam olarak netleşmemiş birine göre fazla iddialı mı konuştum ne?). Velhasılı kelam, sözlerimi noktalarken halihazırdaki samimi havaya güvenerek şöyle bir itirafta bulunayım, kitabı şu sıra okumuş bulunmamın sebebi aslında kendime bir çeşit bibliyoterapiydi. Öyleyse sormak lazım gelir: bu arayış Adine'nin mı, Salome'nin mı yoksa benim mı arayışımdı..?
Arayışlar
ArayışlarLou Andreas-Salomé · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20218,4bin okunma
··
258 görüntüleme
Ali okurunun profil resmi
"Öyle bir hayat yaşadım ki Cenneti de gördüm cehennemi de Öyle bir aşk yaşadım ki Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de Bazıları seyrederken hayatı en önden Kendime bir sahne buldum oynadım Öyle bir rol vermişler ki Okudum okudum anlamadım Kendi kendime konuştum bazen evimde Hem kızdım hem güldüm halime Sonra dedim ki "söz ver kendine" Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım Öyle çok değerliymiş ki zaman Hep acele etmem bundan, Anladım..." Bir rivayete göre Nietzcshe bu şiiri Lou Salomé için yazmış :)
Sümeyra Özat okurunun profil resmi
Severim bu şiiri. Sanırım Nietzsche'ye dair bilinen en popüler bilgidir bu. Filozof-yazar kimliğini bile gölgede bırakacak kadar hem de. Bunun sebebini tahmin etmek pek de zor değil. Magazin seven bir milletiz :) Siz bu rivayete pek itimat etmiyor gibisiniz :)
8 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.